Sirkadiyen ritim, pek çok yaşayan organizmada 24 saatlik fizyolojik döngüye işaret eder. Bu fenomeni tanımlamak için ‘sabahçıl-akşamcıl’, ‘sirkadiyen topoloji’, ‘diurnal tercih’ veya ‘kronotip’ gibi terimler kullanılmıştır
6. İnsanda endojen ritimler; vücut sıcaklığı, hormon seviyeleri, kandaki immün hücre sayısı, kortizol, melatonin hormonlarının salgılanmaları ve uyku-uyanıklık döngüsünde görülür
16. Işık-karanlık döngüsü, fiziksel aktivite düzeyi, ısı değişiklikleri ve mevsimsel değişiklikler bu ritmi etkileyen dış faktörlerdendir
17.
Moleküler genetik çalışmalar ve ikiz çalışmaları sirkadiyen ritmin %40-54 oranında genetik faktörlerden etkilendiğini göstermektedir18. Kişilik özelliği olarak değerlendirildiğinde sabahçıllar daha yüksek oranda ‘sebat’ gösterirken, akşamcılların ‘yenilik arama’ ve ‘heyecan arama’ skorları daha yüksektir19. Akşamcıl olmak yüksek oranda nörotisizm, erteleme, yenilik arayıcı davranış ve düşük seviyede oto-kontrol ve zarardan kaçış ile ilgili bulunmuş olup20,21, bu davranış biçimleri antisosyal kişilik bozukluğunun (ASKB) da kliniğini oluşturmaktadır.
Daha önce yapılmış olan bir çalışmada ‘madde kullanım bozukluğu’ tanısı alan kişiler arasında en sık görülen Eksen-II bozukluğunun (ASKB) olduğu bildirilmiştir22. Sabahçıl olmanın ise dürüstlük ve genel aktivite ve iş aktivitesiyle ilgili olduğu bildirilmiştir20,21. Yüncü ve ark.’nın23 aktardığına göre de dürtüsel, nörotik, sorunu olan ve dışa dönük kişilik özellikleri madde kullanım bozukluklarının gelişmesinde bir risk faktörü olarak görülmektedir.
Kişisel farklılıkların dışında bazı genel farklılıklar da vardır. Sabahçıl-akşamcıl olma yaşam boyunca değişir24. Çocuklar genellikle sabahçıl olma eğilimi gösterirken, adölesan dönem boyunca akşamcıl olma özellikleri gösterip, dönem sonuna doğru tekrar sabahçıl özellikler gösterirler25. Sirkadiyen ritim, 25-30 yaşları arasında plato çizerek stabil kalır24. Bizim çalışmamızda da Grup 1’deki olguların yaş ortalaması25,2 sirkadiyen ritmin plato çizen dönemi yaş aralığını işaret etmektedir.
Çalışma grubumuzda yaş ortalaması 25,2 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuç, 2000 yılı içinde Bakırköy Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi (BRSHH) AMATEM Polikliniği’ne başvuran hastalar için bildirilen yaş ortalamasına28,222 ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi (EÜTFH) Bağımlılık Tedavi Birimi’nde son on yılda başvuran alkol-madde kullanım bozukluğu tanısı olan 325 hastanın değerlendirildiği araştırmada tespit edilen yaş ortalaması27,6’na göre daha düşük bulunmuştur26. Her iki çalışmada da ‘alkol-madde kullanım bozukluğu tanısı olan olgular değerlendirilmiş olup, bizim çalışmamızda değerlendirilen ‘eroin ba-ğımlısı’ grubun da ‘madde bağımlıları’ olması nedeniyle benzer oran elde edilmesi beklenir. Ancak bizim çalışmamızdaki bağımlı olguların yaş ortalamasının daha düşük çıkması madde kullanımının giderek daha erken yaşlarda başladığı bilgisinin bir göstergesi olabilir.
Çalışmamızda Grup 1 olguların eğitim durumu ağırlıklı olarak ilkokul ve ortaokul mezunlarından oluşurken (%33,3 ve %43,3), okul terki de mevcuttur (%23,3). Çalışmama oranı yüksektir (%60). Bu sonuçlar, eroin kullanımının daha çok üst sosyo-ekonomik düzeyde ve eğitimli bireyler arasında yaygın olabileceği görüşünü destekleyen çalışmayla uyumlu değildir26. Sonuçlar arasındaki bu farkın, olgularımızın daha çok Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden köken almasına, dolayısıyla eğitim, gelir ve sosyoekonomik düzeylerinin EÜTFH’ne başvuran hastalarınkine oranla daha düşük olmasına bağlı olduğu düşünülebilir. Grup 1 de okul terkinin %23,3 oranında olup, Grup 2’de okul terkinin olmaması, sosyal açıdan problemli davranışları olan kişilerin okulu bırakma ihtimalinin daha fazla olduğu görüşüyle örtüşmektedir. Bu kişilerde ayrıca sıklıkla ve ciddi oranlarda madde kullanımı sorunu bulunmakta ve evden kaçma davranışları ve suç olarak nitelenen davranıslar göstermektedirler27.
Grup 1’deki olguların çoğunlukla bekâr olma oranının (%66,6) Bilici ve ark.24 tarafından 2012 yılında yapılmış olan çalışmadaki orandan (%37) daha yüksek bulunması, bizim çalışmamızdaki olguların yaş ortalamasının da25,1 söz konusu çalışmada yer alan olguların yaş ortalamasından30,1 daha küçük olmasıyla açıklanabilir.
Vücuttaki yağ oranının bir göstergesi olan VKİ’nin Grup 1’de Grup 2 den istatistiksel olarak anlamlı oranda düşük olması (p<0,001), bizim örneklemimizde görülen yüksek işsizlik oranı, düşük sosyo ekonomik düzey ve buna bağlı ortaya çıkabilecek yetersiz ve kötü beslenme alışkanlıklarıyla örtüşmektedir. Bağımlı grupta gelir düzeyinin düşüklüğü Bilici ve ark.24 tarafından yapılan çalışmada da belirtilmiştir (%58,9).
Problemli davranış teorisine göre adölesanda görülen problemli davranışlar normal gelişimsel hedefe ulaşmada ve stresle baş etmede yardımcı olur. Sosyal ve biyolojik zamandan sapma, kronotip arasındaki uyumsuzluk, akşamcıl tip, strese neden olarak adaptif ya da madde kullanımı gibi maladaptif baş etme mekanizmalarını harekete geçirebilir. Adölesan dönem erken fazını inceleyen çalışmalarda akşamcıl tiplemesinin davranışsal ve emosyonel problemlerle ilgili olduğu gösterilmiş28, adölesan dönem geç fazının incelendiği toplum temelli çalışmalarda akşamcıl tiplemesinin sabahçıl tiplemesine göre kural dışı davranış, davranım ve düşünce problemleri ve affektif bozukluklarla yüksek oranda birliktelik gösterdiği belirtilmiştir29. Erişkinlerde yapılmış olan toplum temelli çalışmalar sonucuna göre akşamcıl tiplemesinin klinik depresyon ve artmış suisid girişimiyle de ilgili olduğu belirtilmiştir30,31. Bu bilgilerin ışığında bağımlı grubun SAA skor sonuçlarının daha çok akşamcıl tipini işaret etmesi beklenirken, bizim çalışmamızda SAA skorunda bağımlı grubu (52,6±7,8) ile kontrol grubu arasında (51,6±11,4) anlamlı farklılık bulunamamıştır (p=0,658)32,33. Bu sonuç, örneklem grubunun sayısının azlığından kaynaklanıyor olabilir.
Çalışmanın Kısıtlı Yanları
Örneklem grubumuzun az sayıda olgudan oluşması ve çalışmanın yapıldığı yerin bir bölge hastanesi olup daha çok doğu ve güneydoğu bölgelerinden başvuru alması, dolayısıyla sonuçların daha çok söz konusu bölge koşullarını yansıtması ve eroin bağımlılarında daha önce benzer bir çalışma yapılmamış olduğundan bulduğumuz sonuçları karşılaştırma imkânımızın olmaması çalışmamızın kısıtlı yanlarıdır.