[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Tıp Dergisi
2018, Cilt 23, Sayı 2, Sayfa(lar) 0733-077
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
Elazığ ve Çevresinde Avcılarda Tularemi Görülme Sıklığının Mikroaglütinasyon Yöntemiyle Araştırılması
Zülfü BAYAR1, Mehmet AKSU2, Mustafa YILMAZ2
1Yüksekova Devlet Hastanesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Kliniği, Hakkâri, Türkiye
2Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Elazığ, Türkiye
Anahtar Kelimeler: Avcı, Tularemi, Mikroaglütinasyon Yöntemi, The Hunter, Tularemia, Microaglutination Assay
Özet
Amaç:Tularemi, Francisella tularensis isimli bakterinin etken olduğu, hayvanlardan (zoonoz) bulaşan bir enfeksiyon hastalığıdır. Tavşan, fare, sincap gibi kemirici hayvanlar hastalığın asıl kaynağıdır. Bu çalışmanın amacı, Elazığ çevresinde avcılar, av hayvanları ve ürünleriyle uğraşan kişilerde tularemi seropozitifliğini araştırmaktır.

Gereç ve Yöntem: Risk grubu olarak belirlenen avcılar, av hayvanları ve ürünleriyle uğraşan gruba ait 60 kişiden, kontrol grubu olarak da 50 kişiden 5cc venöz kan alındı. Kanlar 5000 devirde 5 dakika santrifüj edilerek serumları ayrıldı. Bu serumlardan mikroaglütinasyon yöntemiyle F.tularensis Ig G araştırıldı.

Bulgular: Toplam 110 kişinin serum örneği (risk grubundan 60, kontrol grubundan 50), kullanılmıştır. Risk grubuna dahil olan 2 kişide (%3.3) 1/2560 titrede F.tularensis IgG pozitifliği saptanmıştır. Kontrol grubunda antikor pozitifliği saptanmamıştır. İstatistiksel değerlendirmede, hasta ve kontrol grupları arasında seropzitiflik yönünden anlamlı fark (p <0.05) tespit edilmiştir (p =0.000).

Sonuç: Bu çalışmaya göre Elazığ ve çevresinde Tularemi’nin önemli bir halk sağlığı sorunu olabileceği tespit edilmiştir. Kliniği uyumlu hastaların değerlendirilmesinde Tularemi’nin dikkate alınması gerekmektedir. Bu çalışma kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğunu göstermiştir.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Giriş
    Tularemi, gram negatif küçük bir kokobasil olan Francisella tularensis’in etken olduğu zoonotik bir enfeksiyon hastalığıdır. Francisella tularensis esas olarak kemiriciler başta olmak üzere hayvanlarda hastalığa neden olan bir patojendir. Ancak bazen insanlara da bulaşarak değişik klinik tablolara yol açabilir 1. Tularemi, “Francis hastalığı, Ohara hastalığı, tavşan ateş-vebası, at sineği ateşi, Sibirya ülseri ve avcı hastalığı” gibi değişik isimlerle anılmaktadır. 2.

    F. tularensis, doğada oldukça yaygındır ve 125’den fazla yabani ve evcil memeli hayvan, kuş, eklem bacaklı, balık ve sürüngenden izole edilmiştir. Bakterinin doğal rezervuarları çoğunlukla yabani tavşan, sincap, su ve tarla faresi, kunduz, geyik ve rakun gibi vahşi kemirici hayvanlardır 1,3.

    Bulaş yolları dikkate alınarak Tularemi için riskli meslekler; avcılar, tarımla uğraşanlar, doğa tutkunları, kırsal alanlarda yaşayanlar, çiftçilik, ormanda çalışan ve yürüyüş yapanlar, koyunlarla temas edenler, avcılar, et işleyenler, veteriner hekimler, laboratuvar çalışanları olarak bildirilmiştir 4,5.

    Tularemi tanısında 1920’li yıllardan beri serolojik testler en sık kullanılan tanı yöntemidir. Tüp veya mikropleytlerde yapılan aglütinasyon testlerinde F. tularensis’e karşı gelişen antikorların aranması, uygulanması en kolay tanı yöntemidir 6,7. Tularemi antikorları semptomların başlangıcından sonraki 6-10 gün, genellikle 2 hafta içinde serumda saptanabilir düzeye, 4-7 hafta içinde de en yüksek düzeye ulaşır. Sonrasında giderek azalır. Ancak 25 yıl veya daha uzun bir süre sonra saptanamayacak düzeye iner 8,9.

    Serolojik tanıda çeşitli testler kullanılabilmesine rağmen, mikroaglütinasyon testi halen en yaygın yöntemdir 10. Mikroaglütinasyon testlerinin kısa zamanda ve kolay yapılabilmesi, az antijen kullanılması ve kolay değerlendirilebilmesi, bu testlerin tercih edilme sebebidir. Bir çalışmada Tularemi tedavisinden sekiz yıl sonra mikroaglütinasyon ile %64 oranında seropozitiflik saptanmıştır 11. Aglütinasyon testlerinde anlamlı titreler, CDC (Centers for Disease Control and Prevention) tarafından yapılan olgu tanımlarında ≥1:160 olarak belirlenmiştir. Ancak bazı yazarlar ≥1:80 titreyi pozitif olarak kabul etmektedir 1,10,12. Bununla beraber uzun yıllar sonraki antikor takiplerinde daha düşük titreler anlamlı kabul edilmiştir 6,8,11. Ülkemizde tularemi mikroaglütinasyon testleri için ticari F.tularensis antijeni (Becton Dickinson, Sparks, MD., USA) kullanılabildiği gibi yerli suşlardan üretilmiş antijenler de kullanılmaktadır 1,13.

    Bu çalışmanın amacı, Elazığ ve çevre illerde F.tularensis risk grubunu oluşturan avcılar, av hayvanları ve ürünleriyle uğraşan kişilerde tularemi seropozitifliğini araştırmaktır. Böylece epidemiyolojik ve klinik özellikleri arasındaki ilişki ortaya konarak etkin tedavi ve korumanın gerçekleşmesine katkı sağlanıp, tularemiye bağlı morbidite ve mortalitenin azaltılmasına yardımcı olunacaktır.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Materyal ve Metot
    Bu çalışmaya risk grubu olarak avcılar, av hayvanları ve ürünleriyle uğraşan kişilerde tularemi pozitifliğini araştırmak amacıyla 60 kişi, kontrol grubu olarak da 50 kişi dahil edildi. Risk grubuna ait 60 kişiden 25’i Elazığ Avcılar derneğinde kayıtları olan ve yılın belli zamanlarında avcılık işiyle uğraşan kişilerdi. Geri kalan 35 kişi ise av hayvanlarının bol olduğu köylerde yaşayan ve vakitlerinin büyük bölümünde avcılık yapan kişiler ve bunların et ve deri gibi ürünleriyle uğraşan kişilerden oluşmaktaydı.

    Toplam 110 kişinin herbirinden, yaklaşık 5cc venöz kan alındı. Bu kanlar vakumlu jelli kan alma tüpüne aktarıldı. 5000 devirde 5 dakika santrifüj edilerek serumları ayrıldı. Bu serumlarda mikroaglütinasyon yöntemi ile Franciella tularensis Ig G’si araştırıldı.

    Mikroaglütinasyon testi, üzerinde her hasta serumu için toplam 8 adet çukurcuk bulunan V pleytler kullanılarak yapıldı. İlk çukurcuğa 45μl, sonraki 6 çukura 25μl serum fizyolojik konuldu. Sekizinci çukura pozitif kontrol için tularemi antikoru pozitif olduğu bilinen 25μl serum konuldu. İlk çukura 5μl hasta serumu eklendi. Böylelikle hasta srumunun 1/10’luk dilüsyonu elde edilmiş oldu. Pipetle karıştırıldıktan sonra ilk çukurdan 2. çukura 25μl hasta serumu aktarıldı. Bu şekilde 2. çukuda 1/10’luk dilüsyon tekrar yarı yarıya dilüe edilerek 1/20’lik yeni dilüsyon elde edilmiş oldu. Benzer şekilde 2, 3, 4 ve 5. çukurlardan 25μl alınarak bir sonraki çukura aktarılıp 3. çukurda 1/40, 4. çukurda 1/80, 5. çukurda 1/160 ve 6. çukurda 1/320’lik dilüsyonlar elde edinceye kadar serum dilüsyonlarına devam edildi. Altıncı çukurdaki dilüsyondan sonra 25μl serum atıldı. Yedinci çukura negatif kontrol için hasta serumu konulmadı. Tüm sekiz çukura 25μl boyanmış tularemi febril antijeni eklendi. Pleytin üzerini kaplayacak şekilde parafilm ile örtüldü. Antijen antikor birleşmesi için gerekli süre ve ortamı oluşturmak üzere 37ºC’lik etüvde bir gece inkübe edildi.

    Mikroaglütinasyon Testi Değerlendirilmesi
    a) Dipteki düğme şeklinde çökmeler negatif olarak değerlendirildi.
    b) Dipte düğme şeklinde çökme olmadan mat ve yaygın bir hücre birikimi görüntüsü olanlar pozitif olarak değerlendirildi.
    c) 1/80 ve üzerindeki titrelerdeki pozitiflik anlamlı kabul edildi.

    İstatistiksel Analizler
    İstatistiksel değerlendirme için SPSS versiyonunun 21.0 paket programı tercih edildi. Çıkan sonuçlar bilgisayar ortamında paket programlar kullanılarak Ki-kare testine göre veri analizleri yapıldı ve p <0.05 olan sonuçlar anlamlı olarak kabul edildi.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Bulgular
    Risk grubuna dahil kişilerin yaşadıkları yerlere göre dağılımı Tablo 1’de, yaş ve cinsiyete göre dağılımı ise Tablo 2’de özetlenmiştir.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 1: Risk grubuna dahil kişilerin yaşadıkları yerlere göre dağılımı (n=60).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 2: Risk grubuna dahil kişilerin yaş ve cinsiyete göre dağılımı.

    Bu çalışmada risk grubuna ait serumlardan 2 tanesinde 1/320 titrede pozitiflik saptandı. Değerlendirmeye alınan 2 pozitif serum yeni bir pleytte 1/640, 1/1280, 1/2560, 1/5120, 1/10240 ve 1/20480 şeklinde tekrar dilüe edilerek 1 gece daha inkübe edildi ve yeniden değerlendirildi. Dilüsyona bu şekilde devam edildi. Pozitif olan her 2 serumda da en son 1/2560 titrede pozitiflik saptandı. Bu bulgulara göre risk grubunda seropozitiflik oranı % 3.3 olarak belirlendi. Kontrol grubuna ait serumlarda pozitiflik saptanmadı.

    İstatistiksel değerlendirmede, hasta ve kontrol grupları arasında seropzitiflik yönünden anlamlı fark (p <0.05) tespit edilmiştir (p =0.000).

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Tartışma
    Tularemi, vakaların bir bölümünün rapor edilmemesi, hastalığın yeterince tanınmaması ve bu nedenle sıklıkla gözden kaçırılması, özellikle çocuklar ve yetişkinlerde klinisyen tarafından kolayca tanımlanamayan ılımlı enfeksiyon formunun görülebilmesi veya asemptomatik seyretmesi gibi nedenlerle dünyadaki tularemi insidansı tam olarak bilinmemektedir 14.

    Türkiye’de ilk defa 1936 yılında Trakya’da Tularemi saptanmıştır 15. 1937’de Konya’da, 1938’de ise Doğu Anadolu’da olgular bulunduğundan bahsedilmiş ve Bitlis’in Tatvan İlçesi’nin Reşadiye Köyü’nde beşi çocuk toplam altı kişiyi etkileyen tularemi salgını bildirilmiştir. Salgın, tavşan etinin yenmesine bağlanmıştır 16.

    İbrahim Etem Utku 17 tarafından Antalya Bademağacı Köyü’nde 1953 Ocak-Eylül ayları arasında meydana gelen Türkiye’deki en büyük tularemi salgını bildirilmiştir. Araştırmacı 300’e yakın olgunun salgından etkilendiğini bildirmiştir. Utku, salgına kontamine suların tüketilmesinin neden olabileceğini düşünmüş ancak sularda etken varlığını gösterememiştir.

    Tularemi olguları 1953’ten sonra Bursa’nın Karacabey ilçesinde 1988 yılında birçok köyü etkileyen ve iki ayda 64 kişiyi etkileyen yeni bir salgın ortaya çıkmıştır 18,19. Salgın döneminde farelerde bir artış olduğu söylenmiş ve salgının farelerin kirlettiği sulardan kaynaklandığı düşünülmüştür 20.

    Ankara’nın Ayaş ilçesine bağlı Yağmurdere Köyü’nde 16 kişiyi etkileyen ve su kaynaklı olduğu düşünülen bir salgın 1997 yılının Kasım-Aralık aylarında bildirilmiştir 21. Düzce-Akçakoca’da 2000 yılında 22 hastanın etkilendiği bir salgın bildirilmiş, 2005 yılında da önceki köylere komşu başka bir köyde 11 olgunun bildirildiği Düzce salgınlarından toplam 33 kişi etkilenmiştir 22.

    Bolu’nun Gerede İlçesi’nin Yazıkara Köyü’nde ise 2001 yılında 21 kişiyi etkileyen su kaynaklı olduğu düşünülen bir salgın patlak vermiştir 1. Birkaç ay sonra dört olgunun daha eklendiği bu salgın söndükten beş yıl sonra aynı köyde ve komşu köyde (Nuhören) yeni tularemi olguları bildirilmiştir 23,24. Karadeniz’in Zonguldak, Bartın ve Kastamonu illerinde 2004 ve 2005 yıllarında meydana gelen salgın 61 kişiyi etkilemiştir 7,8. Ülkemizden son salgın ise Kocaeli’nin Gölcük Bölgesi’nde 250 kişiyi etkileyen salgın olmuştur 20,25.

    Uludağ Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada değişik illerden gönderilen serum örnekleri arasında tularemi mikroaglütinasyon yöntemiyle Bilecik’ten 21 (Mart 1998), Samsun-Havza’dan 34 (Aralık 1999), Yalova’dan 22 (Nisan 2000), Sinop-Yeşilyurt’tan 27 (Ekim 2000) olguda pozitiflik saptanmıştır (26). Yayınlanmış sporadik olgu sunumları da mevcuttur 24,27-30.

    Türkiye’de tularemi seroprevalansı ile ilgili çalışmalar ilk olarak 1988 yılında Bursa Bölgesi’nde çıkan salgından sonra yapılmış ve incelenen 393 serum örneğinin %20.9’unda tularemi antikorları saptanmıştır 18. Sonraki çalışmada Bolu-Gerede-Yazıkara Köyü’ndeki salgın sırasında tüm köylülerin (108 kişi) serumları incelenmiş ve seroprevalansın %16.7 olduğu hesaplanmıştır 31. Edirne-Lalapaşa-Demirköy’de 2005 yılında çıkan salgın sırasında 400 köylünün 266’sı ve köydeki ilköğretim okuluna devam eden çevre köylerden 124 öğrencinin serolojik incelemesinde toplam 390 kişinin %2.6’sında seropozitiflik bildirilmiştir 32. Türkiye’de seroprevalans çalışmaları 2006 yılına gelinceye kadar hep salgın bölgesi ve yakın çevresiyle ilgili yapılmış, daha geniş bölgeleri temsil eden seroprevalans çalışmaları yapılmamıştır. 2006 yılında Kılınç 33 tarafından yapılan bir çalışmada, Trakya Bölgesi’nde (Edirne, Kırklareli ve Tekirdağ illerinin 90 köyünde) 1782 kişinin beşinde (%0.3) 1/20-1/160 arasında değişen titrelerde tularemi antikorları saptanmıştır. 33.

    Görüldüğü üzere Dünya’nın ve yurdun dört bir tarafından tularemiyle ilgili salgınlar ve sporadik vakalar bildirildiği halde tularemi için her türlü risk faktörü taşıyan şehrimiz Elazığ ve çevresindeki illerde elle tutulur bir çalışma yapılmadığı için herhangi bir bildirime rastlanmamıştır. Bu nedenle belki de çeşitli enfeksiyon hastalıkları nedeniyle tedavi edilen bir kısım hasta aslında tularemi olmuş olabilir ve ayırıcı tanıda düşünülmemiş olabilir. Özellikle solunum yolu enfeksiyonu nedeniyle gereksiz antibiyotik kullanımı; tedavi süresini, maliyetini ve işgücü kayıplarını arttırmış olabilir. Dahası bu durum hastalığın mortalite ve morbiditesini arttırmış olabilir. Bu çalışma bölgede yapılan ilk semiTularemi çalışmasıdır.

    Sonuç olarak bu çalışmada avcılarda tularemi seropozitifliği %3.3 olarak tespit edilmiştir. Ülkemizde, daha önce de, Bursa, Gerede ve Trakya bölgesinde epidemiler yapan tularemi, yakın bir gelecekte bölgemizde de ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu nedenle üst solunum yolu infeksiyonu ve boyunda kitle öyküsü ile başvuran hastalarda tularemi ayırıcı tanıda mutlaka akılda tutulmalıdır. Ayrıca bu çalışmanın sonuçlarına göre Elazığ ve çevre illerde daha kapsamlı bir seroprevalans çalışması yapılmasının zorunlu hale geldiği görülmüştür.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Gürcan Ş, Otkun MT, Otkun M, Arikan OK, Ozer B. An outbreak of tularemia in Western Black Sea region of Turkey. Yonsei Med J 2004; 45: 17–22.

    2) Sjostedt A. Tularemia: history, epidemiology, pathogen physiology, and clinical manifestations. Ann N Y Acad Sci 2007;1105:1–29.

    3) Akalın H, Helvacı S, Gedikoglu S. Re-emergence of tularemia in Turkey. Int J Infect Dis 2009; 13: 547-51.

    4) Ellis J, Oyston PC, Green M. Tularemia. Clin Microbiol Rev 2002; 15: 631-46.

    5) Levesque B, De SG, Higgins R. Seroepidemiologic study of three zoonoses (leptospirosis, Q fever, and tularemia) among trappers in Quebec, Canada. Clin Diagn Lab Immunol 1995; 2: 496-8.

    6) Feldman KA, Stiles-Enos D, Julian K. Tularemia on Martha’s Vineyard: seroprevalence and occupational risk. Emerg Infect Dis 2003; 9: 350-4.

    7) Gedikoğlu S. Pasteurella, Francisella, Bordetel-la, pp: 1658-67. Willke Topçu A, Söyletir G, Doğanay M (eds), İnfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyolojisi. İstanbul.: Nobel Tıp Kitabevleri, 2002.

    8) Porsch-Ozcurumez M, Kischel N, Priebe H. Comparison of enzyme-linked immunosorbent assay, Western blotting, microagglutination, indirect immuno fluorescence assay, and flow cytometry for serological diagnosis of tularemia. Clin Diagn Lab Immunol 2004; 11: 1008-15.

    9) Bevanger L, Maeland JA, Naess AI. Agglutinins and antibodies to Francisella tularensis outer membrane antigens in the early diagnosis of di-sease during an outbreak of tularemia. J Clin Microbiol 1988; 26: 433-7.

    10) Ericsson M, Sandstrom G, Sjostedt A. Persis-tence of cell-mediated immunity and decline of humoral immunity to the intracellular bacterium Francisella tularensis 25 years after natural infection. J Infect Dis 1994; 170: 110-4.

    11) Bevanger L, Maeland JA, Kvan AI. Comparati-ve analysis of antibodies to Francisella tularensis antigens during the acute phase of tularemia and eight years later. Clin Diagn Lab Immunol 1994; 1: 238-40.

    12) CDC. Case Definitions for Infectious Conditions Under Public Health Surveillance. MMWR Morb Mortal Wkly Rep Recommendation and Reports 1997; 46: 1-55.

    13) Gürcan Ş, Eskiocak M, Varol G. Tularemia reemerging in European Part of Turkey after 60 years. Jpn J Infect Dis 2006; 59: 391-3.

    14) Foley JE, Nieto NC. Tularemia. Vet Microbiol 2010; 3: 332-8.

    15) Plevnelioğlu KH. Memleketimizde tularemi. Tedavi Kliniği ve Laboratuvarı Dergisi 1936; 6: 119-35.

    16) Golem SB. Lüleburgaz’da yeni bir tularemi epidemisi. Turk Hij Tecr Biyol Derg 1945; 5: 27-40.

    17) Utku İE. Antalya’da tularemi epidemisi ve hususiyetleri. Turk Hij Tecr Biyol Derg 1954; 14: 288-93.

    18) Gedikoğlu S, Göral G, Helvacı S. Bursa’daki tularemi epidemisinin özellikleri. İnfeksiyon Dergisi 1990; 4: 9-15.

    19) Kılıçturgay K, Gökırmak F, Gedikoğlu S. Bursa’da tularemi epidemisi. İnfeksiyon Dergisi 1989; 3: 149-56.

    20) Karadenizli A, Gurcan S, Kolayli F. Outbreak of tularaemia in Golcuk, Turkey in 2005: Report of 5 cases and an overview of the literature from Turkey. Scand J Infect Dis 2005; 37: 712-6.

    21) Erbay A, Dokuzoğuz B, Baykam N. Ankara yöresinde tularemi. İnfeksiyon Dergisi 2000; 14: 453-8.

    22) Ozdemir D, Sencan I, Annakkaya AN. Comparison of the 2000 and 2005 outbreaks of tulare-mia in the Duzce region of Turkey. Jpn J Infect Dis 2007; 60: 51-2.

    23) Karabay O, Gürcan Ş, Karadenizli A, Vahaboglu H. Second tularemia outbreak within 5 years in same village of Bolu, Turkey. The First International Congress of Central Asia Infectious Diseases. Bishkek, Kyrgy Republic. Program and Abstracts Book, 2006: 80-1.

    24) Karabay O, Yilmaz F, Gurcan S. Medical image. Tularaemic cervical lymphadenopathy. N Z Med J 2007; 120: 2403.

    25) Meriç M, Wilke A, Finke J. Kocaeli’nde saptanan tularemi olgularının değerlendirilmesi: Klinik, laboratuvar ve iyileşme sürecinin incelenmesi. XII. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Kongresi. Klimik Derg (Kongre Kitabı Özel sayı) 2005; 18: 210-1.

    26) Whipp MJ, Davis JM, Lum G. Characterization of a novicida-like subspecies of Francisella tularensis isolated in Australia. J Med Microbiol 2003; 52: 839-42.

    27) Hatipoğlu CA, Bayız U, Fırat SK. Case report: a case of tularemia with delayed diagnosis. Mikrobiyol Bul 2005; 39: 89-94.

    28) Şenol M, Ozcan A, Karincaoglu Y. Tularemia: a case transmitted from a sheep. Cutis 1999; 63: 49-51.

    29) Şencan İ, Kaya D, Öksüz Ş. Salmonelloz ön tanısı ile izlenen bir tifoidal tularemi olgusu. Klimik Dergisi 2000; 13: 113-6.

    30) Arikan OK, Koc C, Bozdogan O. Tularemia presenting as tonsillopharyngitis and cervical lymphadenitis: a case report and review of the literature. Eur Arch Otorhinolaryngol 2003; 260: 298-300.

    31) Johansson A, Ibrahim A, Goransson I. Evaluation of PCR-based methods for discrimination of Francisella species and subspecies and development of a specific PCR that distinguishes the two major subspecies of Francisella tularensis. J Clin Microbiol 2000; 38: 4180-5.

    32) Gürcan Ş, Eskiocak M, Varol G. Reemerging tularemia in european part of Turkey after 60 years. FEMS Symposium on Vector Borne Emerging and Reemerging Pathogens and Their Infections. Istanbul: Abstract Book, 2005: 4-6; 36.

    33) Khanna R, Sharma AD, Khanna S, Kumar M, Shukla RC. Usefulness of ultrasonography for the evaluation of cervical lymphadenopathy. World J Surg Oncol 2011; 9: 29.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Materyal ve Metot
  • Bulgular
  • Tartışma
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]