Hiper IgD sendromunda tekrarlayan ateş atakları ve sistemik enflamasyon ortaya çıkar. Ataklar titreme ve bazen baş ağrısı ile başlar, ateş aniden yükselir ve hızlıca 40°C’a kadar çıkar. Hiper IgD sendromlu hastaların hemen hepsinde ateş vardır. Ateş yüksekliği 3-5 gün devam eder. Ateş ataklarına en sık eşlik eden semptomlar; sıklıkla tek taraflı ve duyarlı olan servikal lenfadenopati, ağrılı oral ve genital ülserler, bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, poliartrit, skrotal ağrı, splenomegali (ateş sırasında hastaların %50'sinde görülür), hepatomegali ve deri döküntüsüdür. Karın ağrısı akut batını taklit edecek derecede şiddetli olabilir
13,16,17. En sık görülen deri lezyonları 0,5-2 cm’lik papüllere dönüşen maküllerdir. Deri lezyonları genellikle gövde, ekstremitelerde, ayak tabanı ve avuç içlerinde görülür. Aftöz ve genital ülserleri olan hastalara bazen yanlışlıkla Behçet hastalığı tanısı konabilir
3,17. Bizim olgumuzda ateş ataklarına servikal lenfadenit, tekrarlayan oral aftlar, bulantı, kusma, karın ağrısı, ishal, yaygın kas-eklem ağrısı, el ayak tabanında eritematöz maküler döküntüler eşlik ediyordu.
Hiper IgD sendromunda atakların ortalama başlangıç yaşı altı ay civarındadır. Hastaların %70-78’inde ilk atak hayatın ilk 12 ayından önce görülür. Ataklar, aşılanma, minör enfeksiyonlar, duygusal stres, travma ve cerrahi ile tetikleneceği gibi, çoğu zaman bariz bir tetikleyici saptanamayabilir. Hastaların yarısında pozitif aile hikâyesi vardır 3,10,13,16,18. Nadiren HİDS’te ilk semptomlar dört-beş yaşından sonra başlayabilir 10,19. Atak sıklığı çok değişkendir ve haftada bir ile yılda iki kez arasında değişir. Ancak ataklar tipik olarak 2-6 haftada bir tekrarlar ve 3-7 günde kaybolur. Bazı vakalarda ataklar ritmik olmayabilir 10,13. Olgumuzda ateş ataklarının bir yaşından önce başladığı, ortalama ayda bir defa atağı olduğu ve genellikle 3-5 gün devam ettiği öğrenildi. Hastamızın anamnezinde HİDS için belirgin bir tetikleyici saptamadık ve HİDS için aile hikayesi negatifti. Olgumuzun tanısı semptomlarının başlamasından dokuz yıl sonra konulabildi. Bu konuda yapılan bir çalışmada HİDS hastalarının semptomların başlangıcından itibaren ortalama tanı alma süresi 9,9 yıl olarak bulunmuştur 9.
Tüm hastalarda ataklar esnasında, lökositoz, periferik yaymada sola kayma, artmış eritrosit sedimantasyon hızı, CRP, fibrinojen, serum amiloid A, serum tümör nekroz faktör- alfa, IL-1 ve idrarda mevalonik asit düzeylerinde artış saptanır. Ek olarak, hem atak sırasında hem de ataklar arasında serum IgD ile birlikte IgA seviyelerinde artış görülebilir. Ancak hastaların bir kısmında serum IgD düzeyi normaldir. Ayrıca üç yaş altındaki hastalarda serum IgD düzeyi henüz yükselmemiş olabilir 10,13. Yükselmiş akut faz göstergeleri ataklar sırasında görülür, atak bitiminde normal değerlere döner. Mevalonik asit konsantrasyonları şiddetli ataklar sırasında idrarda artmış olarak bulunurken ataklar arasında normaldir. Ataklar sırasında periferik kan mononükleer hücrelerde MVK aktivitesi 2-8 kat azalır 10,20. Olgumuzda literatür bilgilerine benzer şekilde ataklar sırasında, lökositoz, periferik yaymada sola kayma, artmış eritrosit sedimantasyon hızı ve CRP düzeyleri saptadık. Hastamızın öyküsünde ataklar sırasında lökosit sayısı 35.000-40.000/mm3 kadar yükseldiği için çocuk hematoloji polikliniğinde takipli olduğu öğrenildi.
Hiper IgD sendromda artmış serum IgD ve mevalonat kinaz mutasyonu varlığıyla birlikte tipik klinik görünüm tanı koydurur. Hiper IgD sendromlu hastalarda genellikle serum IgD düzeyi 100 mg/dL’nin üzerindedir (Hollanda tipi HİDS hariç). Yüksek serum IgA düzeyleri (%80) sıklıkla yüksek IgD düzeylerine eşlik eder. Hastamızda serum IgD ve IgA düzeylerinin yüksek düzeyde olduğunu tespit ettik. Serum IgD yüksekliği HİDS için sensitiftir fakat spesifik değildir. Ayrıca yüksek IgD düzeyleri nadir olarak FMF, Tümör Nekrozis Faktör Reseptör ilişkili Periyodik Sendrom (Tumor Necrosis Factor Receptor Associated Periodic Syndrome; TRAPS) ve Peryodik Ateş, Aft, Farenjit, Adenoid (Periodic fever, aphthous stomatitis, pharyngitis and cervical adenitis; PFAPA) sendromunda da görülebilir 10,13. Stoffels M ve ark. 21 hafifçe artmış serum IgD düzeylerinin (üst sınırın iki ya da üç katı) diğer otoinflamatuvar hastalıklarla ilişkili olduğunu, daha yüksek değerlerin ise (üst sınırın üç katından daha fazla) hiper IgD sendromu için daha spesifik olduğunu rapor etmişlerdir (IgD myelomu hariç). Tanıda en değerli yöntem ataklar sırasında artan idrar mevalonik asit düzeyinin gösterilmesi ve genetik analiz yapılmasıdır. Hiper IgD sendromu klasik monogenik herediter otoinflamatuvar bozukluklar içerisinde yer alır ve 12. kromozomdaki MVK geninde olan mutasyonlar sonucu ortaya çıkar 21. Klinik bulguları olan hastaların %76’sında MVK geninde mutasyonlar tespit edilmiştir, Bu mutasyonların %90’ı heterozigottur. En sık görülen dört mutasyon tipi olan V377I, I268T, H20P/N ve P167L hastaların %71.5’ini oluşturur. van der Hilst JC ve ark. 10 103 hastayı değerlendirdiği çalışmada 77 hastada bileşik heterozigot mutasyon, 14 hastada homozigot mutasyon saptamışlardır. Hastamızda MVK gen analizinde 11. ekzonda homozigot c.1129G>A (p.V377I) (P.Val377Ile) mutasyonu saptandı. Bu mutasyon daha önce tanımlanmış ve HİDS ile ilişkisi bildirilmiş bir varyanttır (HGMD: CM990890) ve Amerikan Tıbbi Genetik ve Genomik Kurulu (American College of Medical Genetics and Genomics) kriterlerine göre tespit edilen varyant patojenik olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, mevalonat kinazın ürünü olan mevalonik asitin idrarda gösterilmesi de (mevalonik asidüri) Hiper IgD tanısına yardımcı olabilir. Tanıda mevalonat kinaz enzim aktivitesinin azaldığı gösterilmelidir 10,13. Olgumuza anamnez, klinik, laboratuvar ve genetik analiz bulguları ile HİDS tanısı konuldu. Ancak hastada atak sırasında idrar mevalonik asit düzeyini ve periferik kan mononükleer hücrelerde MVK aktivitesini ölçemedik. Bunun, olgu sunumunun bir eksikliği olduğunu düşünüyoruz.
Hiper IgD sendromunun ayırıcı tanısı oldukça geniştir. FMF, TRAPS, PFAPA, erişkin başlangıçlı Still hastalığı, juvenil idiyopatik artrit ve Behçet hastalığını kapsar 10,13,18,19. HIDS birçok yönden PFAPA sendromuna benzer, ancak HIDS erken başlangıç yaşı, ateş periyotlarının ve ataklar arası intervallerin uzun olması, kusma ve karın ağrısının daha sık olması ile ayırt edilebilir. Ek olarak HİDS’te tonsillofarenjit yoktur, ancak oral aftöz ülserler sık görülür. FMF’deki karın ağrısı HİDS’e göre daha şiddetli olur. Karın ağrısı ile birlikte erizipel benzeri döküntüler ve plörezi eşlik edebilir. FMF’in aksine HİDS atağında, genellikle de karın ağrısı atağının sonuna doğru ishal görülür. TRAPS’da ateş, serozal-sinovyal inflamasyon, cilt bulguları, periorbital ödem, ağrı ve konjuktivit görülür. TRAPS’ta ataklar genel olarak bir haftadan uzun sürer (1-4 hafta). Konjunktivit ve periorbital ödem TRAPS’ı diğer otoenflamatuvar sendromlardan ayırt etmeye yardımcıdır.
Hastalığın günümüzde kabul görmüş bir tedavisi yoktur 22. Atakları önlemek için çeşitli immünmodülatör ilaçlar (örneğin; metotreksat, azatioprin, salazopirin, takrolimus, dapson, intravenöz immünoglobülin, montelukast, simetidin, ranitidin) denenmiştir. Bazı hastaların anti-interlökin 1 ilaçlara (kanakunimab, anakinra ve rilonasept) yanıt verdiği rapor edilmiştir. Atakların başlangıç döneminde alınan yüksek doz kortikosteroid dikkate değer sayıda hastada atakların şiddetini azaltabilir. Etanercept, infliximab ve tokilizumab diğer alternatif tedavilerdir 3,9,22,23.
Sonuç olarak rekürren ateş, oral aft, lenfadenopati, cilt döküntüsü, gastrointestinal bulgular ve kas-iskelet sistemi semptomları olan hastalarda nadir görülmesine rağmen HİDS ön tanı olarak akılda tutulmalıdır. Özellikle altı ay içinde üç veya daha fazla ateş atağı ile birlikte yukarıdaki semptomlar olan hastalarda, aşırı yükselmiş IgD, IgA, CRP, eritrosit sedimentasyon hızının olması durumunda öncelikle HIDS düşünülmelidir.