Beta-ketotiyolaz eksikliği, izolösin katabolizmasının ve keton cisimciği metabolizmasının bozulduğu nadir rastlanan bir doğumsal metabolizma hastalığıdır
1. Kliniği değişkendir; bilinç kaybının eşlik ettiği intermittan ketoasidotik ataklar şeklinde gözlenebildiği gibi asemptomatik de olabilir. Ketoasidotik ataklar genellikle gastroenterit, üst solunum yolu infeksiyonu gibi infeksiyonlar, açlık ya da stres gibi normal çocuklarda fizyolojik ketozise yol açan faktörler veya artmış protein alımı ile tetiklenir. Ataklar sırasında kusma, dehidratasyon, dispne, letarjiden komaya kadar gidebilen santral sinir sistemi bulguları görülebilir
1-3. Vakamız gastroenterit sonrası tetiklenen bir ketoasidoz tablosunda hastaneye yatırıldı. Özgeçmişinden dokuz aylıkken benzer bir tabloda hastaneye yatırıldığı, motor ve mental gelişiminin normal olduğu öğrenildi.
Beta-ketotiyolaz eksikliği olan bir çok vaka yenidoğan döneminde semptom vermez, ketoasidotik ataklar 5 ay-2 yıl arası ortaya çıkar. Hastalıkta, kan gazı analizinde ciddi metabolik asidoz ve artmış baz açığı mevcuttur. Kan glukoz düzeyi genellikle normaldir. Amonyak genelde normaldir ancak nadir olarak orta derecede yükseldiği vakalar bildirilmiştir 1,4. Vakamızda metabolik asidoz ve artmış baz açığı tespit edildi. Ancak amonyak düzeyi yüksek ve kan glukoz düzeyi düşük idi. Hastalığın ayırıcı tanısında ketoasidoza neden olan tüm hastalıklar vardır. Akut atak sırasında kan gazı, laktat, piruvat, amonyak, idrar organik asit analizleri değerlendirilerek diyabetik ketoasidoz, ketotik hipoglisemi, hormonal eksiklikler (büyüme hormonu, glukokortikoid gibi), glukoz ve glikojen metabolizmasındaki defektler, konjenital laktik asidoz, diğer organik asidüri tipleri ekarte edilir. Salisilat zehirlenmesi de akılda bulundurulmalıdır. 1,4. Vakamızda atak anında alınan acil karnitin analizi, idrar organik asit düzeyleri beta-ketotiyolaz eksikliği ile uyumluydu. Akut epizod anında amaç, ketojenezi baskılamak, asidozu düzeltmektir. Hasta normoglisemik olsa bile ketogenezi baskılamak için yeterli glukoz infüzyonu yapılmalıdır. Asidozun tedavisi dikkatli yapılmalıdır, agresif alkalinizasyondan kaçınılmalıdır. Karnitin desteği de birikmiş acil CoA’ların ekskresyonunu kolaylaştırması açısından düşünülmelidir 1,4.
Tedavi yaklaşımında, diyette orta derecede protein kısıtlanması (1.5-2 gr/kg/gün), izolösinden fakir diyet önerilmektedir. Yağdan zengin diyetten ketogenezi indüklediği için kaçınılmalıdır. Hastalar uzun süreli aç kalmamalıdır. Karnitin seviyesi düşük vakalarda L-Carnitine desteği (50-200 mg/kg/gün) yapılmalıdır 4. Vakamızda karnitin düzeyi tayini yapılamadı, ancak sekonder karnitin eksikliğini önlemek için tedavi verildi.
Fukao ve ark.’ları enzimatik olarak ispatlanmış 26 vakayı fenotipik özellikleri ve hastalığın gidişi yönünden değerlendirmişlerdir 2. Genel olarak hastalığın prognozunun iyi olduğunu, üç vakada kognitif gelişimin bozulduğunu, birinde ataksi gözlendiğini, birinin de öldüğünü bildirmişlerdir. Vakaların yarısı ilk ketoasidotik kriz esnasında tanı almış ve daha sonra hiç kriz geçirmemişlerdir. Üç vaka aile analizi sonucu tanı almış olup hiç ketoasidoz atağı yaşamamışlardır 2. Hastalığın prognozu uygun diyetle genellikle iyidir. Ancak bir hasta konjestif kardiyomiyopati nedeniyle sekiz yaşında ölmüştür 5-7. Iki vakada ataksi gözlenmiştir 7,8. Bir vakanın babasında ciddi enzim eksikliği saptanıp hiçbir semptom gözlenmemiştir 9. Vakamız ise tanıdan altı ay sonra ikinci ketoasidotik atağı sırasında öldü.
Beta-ketotiyolaz eksikliği, otozomal resesif kalıtılan, prenatal tanısı mümkün olabilen bir hastalıktır 10. Keto asidotik atakla gelen çocukların ayırıcı tanısında akılda bulundurulması gereken, prognozu diyetle iyi olan bu hastalıkta, ailenin de taranması gelişebilecek ketoasidotik krizlerin önlenmesi açısından önemlidir. Vakamız için aile taraması planlandı, endokrinoloji ve metabolizma polikliniklerinden izlem önerildi.