S. aureus, yumuşak doku enfeksiyonları, toksik şok sendromu, solunum sistemi enfeksiyonları, endokardit, tromboflebit, besin zehirlenmesi, septik artrit, osteomyelit, menenjit, sepsis ve bakteriyemi gibi bir çok enfeksiyonun primer etkenidir
1. Hayatı tehdit eden nozokomiyal enfeksiyonlardan en sık soyutlanan etkenlerin başında gelen stafilokoklar, antibiyotiklere karşı gittikçe artan dirençlilikleri nedeniyle gerek hastanelerde gerekse toplum kökenli enfeksiyonlarda büyük bir sağlık sorunu haline gelmiştir
14. Çoklu antibiyotik direnci taşıdıkları için metisilin dirençli S. aureus suşlarının yol açtığı enfeksiyonlarda kullanılabilecek antibiyotik sayısı oldukça sınırlıdır.
Stafilokokların metisilin direnci ülkeden ülkeye hatta bölgeden bölgeye değişiklik gösterebilmektedir. Doksanlı yıllarda ülkemizde yapılan çalışmalarda metisilin direnç oranları S. aureus suşlarında %30-40 düzeylerinde saptanmıştır 15-17. Çalışmaya aldığımız S. aureus suşlarının metisilin direnci ise %49 olarak bulunmuş; özellikle yoğun bakım veya cerrahi klinik hastalarından gelen örneklerden soyutlanan suşlarda metisilin direnç oranlarının daha yüksek olduğu görülmüştür.
Kinolon türevi antibiyotiklerin, geniş antibakteriyel spekturumları, oral alım ile gastrointestinal sistemden yüksek absorbsiyonu, dokulara iyi dağılımı, düşük yan etki insidansı nedeniyle her geçen gün kullanımları giderek artmaktadır. Sparfloksasin, temafloksasin, moksifloksasin gibi yeni kuşak kinolonlar, güçlendirilmiş Gram-pozitif etkilerinin yanında Gram-negatif mikroorganizmaları, atipik patojenleri ve anaerobları da kapsayan geniş bir etki spekturumuna sahiptirler 18. Yüzeyel doku veya oftalmolojik enfeksiyonlar gibi kinolonların sıklıkla kullanıldığı bakteriyel yangılarda stafilokoklar sıklıkla etken olarak soyutlanmaktadır. Dolayısı ile kinolonların stafilokok suşlarına karşı etkinliklerinin belirlenmesi bu tip enfeksiyonların tedavisi açısından önem taşımaktadır. Diğer taraftan, son yıllarda özellikle enterokoklar başta olmak üzere bazı stafilokok türlerinde de gittikçe artan oranda glikopeptid direncinin bildirilmeye başlanması; stafilokok enfeksiyonlarındaki son seçenek antibiyotikler olan vankomisin ve teikoplanin kullanımının kısıtlanmasının önemini daha da arttırmıştır. Bundan dolayı, kinolonlar gibi alternatif antibiyotiklerin etkin olarak kullanılması ile glikopeptid tüketimi azalacağından ileride gelişebilecek olan direnç yavaşlayacaktır.
Stafilokok enfeksiyonlarında doğru tedavinin yapılabilmesi için metisilin direncinin saptanması gereklidir. Metisilin direncinin bilinmesi, hem beta-laktam hem de betalaktam olmayan bazı antibiyotiklerin seçimi ve klinik kullanımında rehber olabilmektedir. Uzun süreli ve yoğun kinolon kullanımının, metisilin ve kinolon dirençli suşlar için seçici etki oluşturduğu saptanmıştır 9,19.
Stafilokok türlerinde kinolon ve metisilin duyarlılığı arasında doğru bir ilişki olduğu bildirilmiştir 19. Bu çalışmada da kullanılan tüm kinolonların metisilin dirençli stafilokok suşlarında belirgin olarak etkinlik kaybına uğradığı görülmüştür. Ayrıca, metisilin dirençli suşlarda kinolon türevleri arasında belirgin bir etkinlik farkı izlenmemekle birlikte; metisilin duyarlı suşlar arasında kinolon türevlerinin etkinliklerinde önemli farklılıklar olabileceği saptanmıştır. Metisilin duyarlı suşlarda siprofloksasin duyarlılığı %61, moksifloksasin duyarlılığı ise %74 olarak saptanmışken; metisilin dirençli suşlarda siprofloksasin duyarlılığı %42 ve moksifloksasin duyarlılığı ise %45 olarak bulunmuştur.
Değişik kinolonlarla stafilokok suşları üzerinde yapılmış birçok yurtiçi ve yurt dışı çalışma mevcuttur. Farklı sonuçların bildirildiği bu çalışmalar 20-23 göz önüne alındığında, test ettiğimiz antibiyotiklerin duyarlılık oranlarının orta düzeylerde olduğu görülmektedir. Stafilokok suşlarının antibiyotik direncinin aşılması ve neden oldukları enfeksiyonların başarı ile tedavisi için antibiyotik duyarlılık testlerinin öneriler doğrultusunda yapılması ve en uygun antibiyotik seçiminin sağlanması çok önemlidir. Bununla birlikte, ampirik veya proflaktik amaçla başlanan ajanların seçimi ve doğru uygulanması direnç gelişiminin geciktirilmesinde önemli rol üstlenecektir.
Sonuç olarak, ülkemiz ilaç piyasasına yeni girmiş olan moksifloksasinin, çalışılan diğer ajanlar içinde metisilin duyarlı S. aureus suşlarına karşı in vitro olarak etkin bir kinolon olduğu görülmüştür. Ancak metisilin duyarlı ve dirençli suşların tümü göz önüne alındığında, çalışılan kinolonların etkinlik bakımından birbirleri arasında belirgin bir üstünlük göstermediği saptanmıştır. Özellikle metislin duyarlı suşların neden olduğu enfeksiyonların sağaltımı için moksifloksasinin alternatif bir ilaç olabileceği düşünülmüştür. Ancak, bununla birlikte, stafilokok enfeksiyonlarında, antibiyotik duyarlılık testlerinin sonuçlarına göre kinolon tedavisinin düzenlenmesi daha uygun olacaktır.
Teşekkür
Bulgularımızın istatistiksel yorumu için Doç. Dr. Kazım ŞAHİN’e teşekkür ederiz.