İnfluenza A H1N1 pandemisi, insan, kuş, Kuzey Amerika
domuz ve Avrasya domuz virüsü olmak üzere dört
farklı türe ait genetik özellikleri olan ve yeni bir H1N1
influenza A virüsüyle -novel H1N1- gelişen akut sonum
yolu infeksiyonunun beş kıtada 160 ülkeyi etkilediği
bir salgın olmuştur
10. Pandemik H1N1 2009
virüsünün, dünyanın pek çok bölgesinde yapılmış çalışmalarla
21.yüzyılın ilk pandemisindeki dominant
virüs olduğu, Ekim 2009'a kadar konfirme 375.000
olgu ve 4500'den fazla ölüm, Aralık 2009'a dek 10.000
ölüm olduğu bildirilmiştir
3,5.
Pandemik H1N1 2009 olguları, klinik tablo açısından
mevsimsel influenzadan bazı yönleriyle ayrılmaktadır.
Genç ve sağlıklı popülasyondan pandemik
influenzadan etkilenen olgu sayısı mevsimsel
influenzaya nazaran daha fazladır. ABD'de salgının
birinci ayında saptanan 642 olgunun %40'ını 10-18 yaş
arası çocuklar oluşturmuştur (9). Çalışmamızdaki hasta
grubunun büyük bir kısmı da 15-35 yaş arası genç
erişkin gruptu. İstanbul'daki H1N1 ön tanılı olgulardan
alınan örneklerin gerçek zamanlı (real-time) PCR çalışmasının
yapıldığı İstanbul Üniversitesi verilerine
göre, konfirme edilen olgularda da en büyük grup 15-
30 yaş arası gençler olmuştur11. Hastaneye yatış
oranı da en sık beş yaş altı çocuklar, adölesan ve genç
erişkin grupta olmuştur. İngiltere'de hastaneye yatırılarak
izlenen 631 olguda da 5-15 yaş ile 25-45 yaş arası
olguların sayısı, diğer yaş gruplarından belirgin olarak
fazla bulunmuştur12. Kanada'da ilk saptanan 3512
olgu içinde 5-15 yaş arası çocuklar olguların büyük
kısmını oluşturmuş, ortalama inkübasyon süresi dört,
ortalama hastalık süresi ise yedi gün bulunmuştur13.
Çalışma grubumuzdaki 46 olguda ise hastaneye başvurana
dek geçen ortalama semptom süresi üç gün iken
hastalık süresi altı gün idi. Ancak olgularımızdan altta
yatan hastalığı bulunanlarda hastalık süresi daha uzun
bulunmuştur. Kitle iletişim araçlarının halkı bilinçlendirmesi
sonucu, klinik belirtiler ortaya çıkar çıkmaz
erken dönemde hastanemize başvuran ve H1N1 açısından
tetkik edilen hastalardan özellikle risk gruplarındakilere,
hastalıklarının ilk üç günü içinde tedavi başlanmıştır.
Bu nedenle de erken tedavi başlanan ve kesin
tanısı olan olgularda tedaviye cevap oranları yüksek
olmuştur. Nadiren bildirilen dirençli olgular dışında
H1N1 oseltamivire duyarlı olduğundan; ciddi hastalık
riski bulunan gebeler, bir yaş altı çocuklar ve altta
yatan hastalığı bulunan diğer risk gruplarının bekletilmeden
tedavi edilmesi gerektiği tavsiye edilmiştir.
Klinik belirti ve bulgular açısından, mevsimsel
influenzadan ayrılamayan pandemik H1N1 olgularında;
ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı ve diyare,
gözlenen en sık bulgular olarak bildirilmiştir14.
Çalışmamıza dahil edilen 46 H1N1 olgusunda da ateş,
öksürük ve boğaz ağrısı en sık saptanan bulgulardı.
Gebeler, influenza ve influenzayla ilişkili komplikasyonlar
açısından, erişkin popülasyonda önemli bir risk grubu olduğundan, aşılamanın önerildiği gruplar
arasında yer almıştır15. Gebelikte oluşan immün,
kardiyak ve solunum sistemleriyle ilgili değişikliklerin
influenza ve ciddi seyri ile ilgili yatkınlık oluşturduğu
düşünülmektedir16. Önceki grip pandemilerinde de
gebeler arasındaki ölüm ve hastaneye yatış oranlarının
yüksek olması bu teorileri doğrulamaktadır15. Çalışma
grubumuzdaki olguların %13'ü gebeydi. Gebe
olan olgularda hastaneye başvurana dek geçen semptom
süresi ortalaması, diğer olgulardan daha kısaydı.
Gebelerin düşük, ölü doğum vb. nedenlerle daha erken
dönemde başvurmaları bu sonucu doğurmuş olabilir.
Tüm olgularımızdaki ortalama semptom süresi ve hastanedeki
ortalama yatış süresi diğer çalışmalarla paralel
bulunmuştur. Sadece kronik akciğer hastalığı ve lösemisi
bulunan iki olgu, 13 ve 36 gün süreyle yatırılmışlardı.
H1N1 virusla ilişkili olarak tüm olguların
%10'undan azında hastaneye yatış bildirilmiştir. Mevsimsel
gripte hastaneye yatan olgular daha çok yaşlılar
ile altta yatan hastalığı olanlar iken, H1N1 için 60 yaş
üzeri hastaların çok azında yatış gerekmiş ve altta yatan
hastalık varlığı hastaneye yatış açısından ön plana
çıkmıştır17. ABD ve Kanada'da olguların %2-5'i,
Meksika'da %6'sı yatırılarak izlenmiştir18. Olguların
seyrek olduğu salgının başlangıç döneminde kliniğimizde
izolasyon amacıyla pozitif bulunan tüm olgular
yatırılırken, olgu sayısının sayılamayacak oranda
arttığı dönemde sadece yatış endikasyonu olanlar yatırılmış,
H1N1 tanılı olguların büyük çoğunluğu, evlerinde
izole edilerek ayaktan takip edilmişlerdir. Çalışmamızı
oluşturan hasta grubu da, yatırılarak izlenme
ihtiyacı duyulan geniş hasta grubundan, gerçek zamanlı
PCR sonucuyla H1N1 olduğu kesinleşmiş olgulardı ve
ayaktan izlediğimiz kesin tanılı olgularla beraber değerlendirildiğinde,
hastaneye yatış oranımızın diğer
ülkelerdeki oranlara yakın olduğu söylenebilir (yayınlanmamış
veri).
Çalışmamızda H1N1'e bağlı ciddi pnömonisi olup
YBÜ'de izlenen olgu oranı %9, ölüm oranı ise %7
olmuştur. Altta yatan hastalığı bulunan ve yaş ortalaması
40 olan dört olgu, ciddi pnömoni ve solunum
yetmezliği nedeniyle mekanik ventilasyona ihtiyaç
duydular. Bu olgularımızın üçü solunum yetmezliği
nedeniyle kaybedilmiştir. Meksika'da çoğu 40 yaşın
üzerinde, şiddetli pnömonisi olan ve hızla solunum
yetmezliğine ilerleyen olgularda H1N1'in ölümle sonuçlandığı
bildirilmiştir18. ABD'de tüm olgularda
yaş ortalaması 17, yatanlarda 26, ölen olgularda ise 45
idi19. YBÜ ihtiyacı olan olgularımızın yaş ortalaması,
genele kıyasla yüksek olup bu çalışmalarla uyumludur.
Daha önceki grip salgınlarından farklı olarak bu
salgında ölen olgular içinde obezite ve diyabet, en sık
saptanan altta yatan hastalıklar oluştur. Çin'de yatırılarak
izlenen ve ölümle ilişkili risk faktörlerinin incelendiği
68 olgudan %34'ünde altta yatan hastalık,
%22'sinde obezite saptanmış, %44'ü ise YBÜ'de izlenmiştir20. Çalışmamızda da mekanik ventilasyona
ihtiyaç duyan dört olgunun hepsinde altta yatan kronik bir hastalık mevcuttu. Ayrıca, bu olgularda kan
lökositi, CRP ve LDH değerleri yüksek bulunmuştur.
Bu durum, H1N1 pnömonisine eklenen bakteriyel
süperinfeksiyona da bağlanabilir. Ağır seyreden bu
olgulardan üçü YBÜ'de takip edildikleri sürede kaybedildiler.
Bu nedenle yatarak izlenen H1N1 olgularımız
içinde, altta yatan hastalığı bulunan olgularda H1N1,
hem süresi hem de ciddiyeti açısından ek hastalığı
bulunmayanlardan farklı olarak ciddi seyretmiştir.
Sonuç olarak, tüm dünya ülkeleriyle beraber ülkemizi
de etkileyen 21. yüzyılın ilk salgını olan H1N1
pandemisinin, mevsimsel influenzadan farklı olarak;
sağlıklı ve genç erişkin popülasyonu da etkilediği, altta
yatan kronik hastalığı olanlarda mekanik ventilasyon
ihtiyacı gerektirebilecek ciddi pnömoniyle seyrettiği
söylenebilir. Tedaviye erken başlanması ve uygun risk
gruplarının aşılanmasının, hastaneye yatış ve ciddi
pnömoni oranlarını ve dolayısıyla ölüm riskini azaltacağını
düşünmekteyiz.