Tifo, ülkemizde hala önemini koruyan halk sağlığı sorunudur. Ülkemiz açısından endemik bir enfeksiyon hastalığı olup fekal-oral yolla bulaşmaktadır ve özellikle yaz aylarında bazı bölgelerde salgınlara yol açmaktadır
6.
Hastalığın kesin tanısı kan, kemik iliği, dışkı ve idrardan S. typhi'nin üretilmesi ile konur2,6,7. Birden fazla alınan kan kültürlerinden etkenin izole edilme oranı %73-93'e kadar çıkartılabilir. Bu oran, hastalığın üçüncü haftasında %50, antibiyotik alan hastalarda ise %40'a kadar düşebilir4,7. Ülkemizde de özellikle antibiyotik alan hastalarda kan kültür pozitifliği %40-60 arasında saptanmıştır8-10. Olgularımızda pozitif kan kültür oranının yüksek olmasını, bir olgu hariç, diğerlerinin antibiyotik kullanma öykülerinin olmaması ve enfeksiyonun erken döneminde (1-3 gün) başvurmalarına bağlayabiliriz.
GW testinin tanı değeri tartışılmaktadır. Bununla birlikte endemik bölgelerde, o bölgeye özgü en düşük titrenin saptanarak, pozitifliklerin bu titre üzerinden belirlenmesi, takiplerde dört kat ve üzerinde artışın olması, sonuçların klinik ve diğer laboratuvar bulgular ışığında değerlendirilmesi durumunda bu testin tanı değeri artmaktadır6. Baran ve ark.8 yaptıkları çalışmada GW testini %61.9, Sırmatel ve ark.10 ise, hastaların başvuru sürelerinin 2-7. gününde %66.6, 8-14. gününde %75, 15-90. gününde %100 pozitif olarak saptamışlardır. Çalışmamızda olgularımızın tamamında GW testi pozitif bulundu. Bu yüksek pozitiflik oranı, vaka sayımızın az olmasına bağlı olabilir.
Tifolu hastalarda kültür pozitifliği, GW pozitifliği ile beraber öykü, klinik gidiş, fizik muayene bulguları ve diğer laboratuvar sonuçları da tanıya yardımcı ipuçları verir1,2,6,7. Tifolu hastalar sıklıkla baş ağrısı, yüksek ateş, üşüme titreme, paslı dil, halsizlik, bulantı, kabızlık, ishal, karın ağrısı gibi şikayetler ile başvururlar5. Hastaların çoğunda laboratuvar bulgusu olarak lökopeni, eritrosit sedimantasyon hızında artış saptanırken, fizik muayene bulgularında yüksek ateş, rölatif bradikardi, splenomegali ve hepatomegali bulunabilir2,6.
Taşova ve ark.'nın11 yaptığı bir çalışmada tifo tanısı alan 40 olgunun en sık başvuru yakınma ve bulguları; ateş %92.7, bulantı %17.5, kusma %30, baş ağrısı %42.5, karın ağrısı %60, ishal %60, kabızlık %15, artralji-miyalji %27.5, öksürük %27.5 hepatomegali %55, splenomegali %40, roseol %25 olarak bildirilmiştir. Taşyaran ve ark.12, 1984-1994 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte takip ettikleri 249 tifo-paratifo olgusunu retrospektif olarak değerlendirmişlerdir. Buna göre hastaların en sık başvuru yakınmaları ateş (%98), baş ağrısı (%64.7), bulantı-kusma (%38.2), ishal (%37), öksürük (%17.7) ve kabızlık (%11.3) olarak bulunmuştur. Aynı çalışmada hastalarda en sık saptanan klinik bulgular splenomegali (%70.3), hepatomegali (%50.2), rölatif bradikardi (%47.8), roseol (%37) ve lenfadenopati (%26.5) bildirilmiştir. Olgularımızda ise azalan sırayla; ateş, halsizlik, baş ağrısı, iştahsızlık, hepatomegali, karın ağrısı, splenomegali, paslı dil, rölatif bradikardi, ishal ve roseol idi. Bu sonuçlar, vaka sayısı az olmakla birlikte yerli literatür verileri ile uyumlu bulunmuştur8-12. Roseol, tifoda patognomonik olmamakla beraber tanıyı düşündüren bir bulgudur4,7. Ülkemizde yapılan bazı çalışmalarda roseol görülme oranı %16-37 arasında bildirilmiştir10-12. Başka bir derlemede roseol görülme oranı %13-49 olarak verilmiştir9. Çalışmamızda ise bir olguda (%14.3) roseol saptadık.
Laboratuvar bulguları yönünden Taşova ve ark.11; %27.5 lökopeni, %12.5 lökositoz, %45 anemi, %50 trombositopeni, %60 AST yüksekliği, %62.5 ALT yüksekliği, %65 ESH yüksekliği tespit etmişlerdir. Olgularımızda saptanan laboratuvar bulguları yerli literatür sonuçlarıyla uyumlu bulunmuştur8-12.
Günümüzde tifo tedavisinde önerilen ilaçların (ki-nolon, üçüncü kuşak sefalosporinler) yanı sıra klasik tedavi de (kloramfenikol, ampisilin, trimetoprim-sulfametoksazol) direnç olmadığı sürece hala önemini korumaktadır6,7,10,12-14. Özellikle kinolonların kullanıldığı çalışmalarda tedavi süresinin kısaldığı ve taşıyıcılık oranının düşürüldüğü belirtilmektedir15-17. Olgularımızın 5'ine siprofloksasin, 2'sine ise seftriakson 10 gün süreyle verildi.
Tifoda barsak komplikasyonları en sık görülen komplikasyonlardır. Barsak kanaması ve perforasyonu dışında toksik ensefalopati, şok, miyokardit, akut kolesistit, pnömoni, osteomyelit, septik artrit, endokardit, menenjit ve değişik organlarda septik apseler görülebilir3,4,6-8. Olgularımızın hiçbirinde komplikasyon gözlenmedi, sadece bir olguda (%14.3) mezenterik lenfadenit saptandı.
Sonuç olarak; tifo ülkemiz açısından ateşi olan her hastada düşünülmesi gereken endemik bir enfeksiyon hastalığıdır. Erken tanı ve tedavi, komplikasyonları ve mortaliteyi azaltan en önemli faktördür. Tifo ön tanılı hastalarda kan kültürleri özellikle antibiyotik tedavisi başlanmadan önce alınmalıdır.