[ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]
Fırat Tıp Dergisi
2015, Cilt 20, Sayı 2, Sayfa(lar) 067-074
[ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
Çocuklarda Anorektal Malformasyonlar
Ünal BAKAL, Mustafa T. GÜRBAZ, Ahmet KAZEZ
Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi, Çocuk Cerrahisi Kliniği, Elazığ, Türkiye
Anahtar Kelimeler: Anal atrezi, Perineal fistül, Kolostomi, İnkontinans, Anal atresia, Perineal fistula, Colostomy, Incontinence
Özet
Anorektal malformasyonlar (ARM) ürorektal septumun bir kısmında veya tamamında hindgut, allantois ve Müllerian kanalın anormal gelişiminden kaynaklanan ek onomalilerin eşlik ettiği karmaşık bir konjenital anomalidir. Deneyimli cerrahi ve iyi tanımlanmış bir anatomi ile maksimum verimli bir fonksiyonel anorektal bölge oluşturmak anal atrezili olguların tedavisindeki temel amaçlardır. Son yıllarda tanı ve tedavisinde önemli ilerlemeler olmasına rağmen, alçak tipler dışında anal atrezili olguların geç dönem sorunları hala devam etmektedir. Bu çalışmada ARM ile ilgili güncel çalışmaları bir araya getirdik.
  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Kaynaklar
  • Giriş
    Anorektal malformasyonlar (ARM) ürorektal septumun bir kısmında veya tamamında hindgut, allantois ve Müllerian kanalın anormal gelişiminden kaynaklanan karmaşık bir konjenital anomalidir. Bu hastalarda anorektal kanal bozukluklarının yanında birçok sisteme ait ek anomaliler de eşlik edebilir1. Son yıllarda tanı ve tedavisinde önemli ilerlemeler olmasına rağmen, alçak tipler dışında geç dönem sorunları-azalmakla birlikte hala devam etmektedir. Prognozu belirleyen faktörler arasında cerrahın bölge anatomisi çok iyi bilinmesi ve uygun tekniklerle ameliyatı gerçekleştirmesinin önemi kadar perineal kasların, sinirlerin ve kemik yapılarının iyi gelişmiş olması da bir o kadar önemlidir. Olguya ait faktörleri değiştirmek mümkün olamayacağına göre cerrahi deneyimin artması fonksiyonel bir ARM cerrahisi için en önemli parametre olmaktadır.

    Tarihçe
    Anorektal malformasyon, oldukça eski çağlardan beri bilinen bir anomalidir. Yüzyıllar öncesinde anüsü kapalı olarak doğan bebeklerin perinesine parmakla, bıçakla yahut farklı aletler ile delik açma girişimleri olmuş ve günümüzde alçak tip olarak tanımlanan bir hastalık grubu o günün şartlarında anestezisiz, antibiyotiksiz ve parenteral sıvılar olmadan yaşatılabilmiştir1.

    Anorektal bölge cerrahisinden ilk söz eden kişi Hipokrat'tır. Aristo ise ilk olarak “kolon” kelimesini kullanmış ve kongenital malformasyonların erkeklerde kızlara göre daha fazla ortaya çıktığını ifade etmiştir2. Anal atrezi ile alakalı olan ilk kayıt, Ege bölgesinde yaşayan Paul Aegina (M.S. 625-690) tarafından anal atrezili bir olguda bisturi ile anüsün açılması ve körlemesine dilatasyonu ile ilgilidir1. Pena ve de-Vires3 tarafından 1982 yılında geliştirilen posterior sagittal anorektoplasti (PSARP) tekniği, anorektal malformasyonlara yaklaşım ve cerrahi tedavide bir çığır açmıştır. Georgeson4 tarafından yakın tarihte uygulamaya konulan laparoskopi yardımlı anorektoplasti tekniği ise en son yenilik olup, sonuçları tartışılmaya devam edilmektedir5-7.

    Sıklığı
    Anorektal malformasyon sıklığı ülkelere göre farklılık gösterse de genel itibariyle 4500-5000 canlı doğumda 1 oranındadır. Görülme sıklığı erkeklerde kızlara göre 1,4-1,6/1oranında daha fazladır8. Anne yaşı, doğum sayısı, ırk ve genetik ilişkiden kuşkulanılsa da bu ilişkiler tam manasıyla ortaya konulamamıştır. Fakat aynı ailenin üç neslinde anorektal malformasyon görülebildiği gibi, ilk çocuklar anorektal malformasyon bulunması sonraki çocuklarda anorektal malformasyon oluşma riskini ciddi ölçüde artırmakta olup bu oran yaklaşık olarak %1'dir8.

    Etiyoloji
    Anorektal malformasyonlu hastalarda etiyoloji tam manasıyla açık olmamakla beraber genetik yatkınlığın, multisistem sendromlarının (VACTERL, Townes-Broks, Currarino's ve Pallisten-Hall), bunların yanı sıra deneysel çalışmalar neticesinde adriamisin, etretinate ve A vitamini eksikliğinin ARM'ye neden olduğu saptanmıştır1,9,10.

    Patogenez
    İntrauterin yaşamın 4-5. haftasında üriner (allantois), genital (mezonefrik kanal) ve sindirim sisteminin distal ucu (son barsak), U şeklindeki "kloaka" ismi verilen tek bir boşluk halindedir. Kloakal boşluğun dış yüzü, yüzey ektodermi ile kaplı iken iç yüzü de endoderm ile kaplıdır. Endoderm ile ektodermin birbirine temas ettiği bölge kloakal membran olarak adlandırılmaktadır. Allantois ve son barsak arasında, yolk kesesi ve allantois çevresindeki mezenşimden oluşan ürorektal septum yahut torneaux plikası ismi verilen mezenşim kökenli bir doku bulunmaktadır. Geleneksel embriyoloji bilgilerine göre kloakal boşluk, embriyonun 16mm uzunluğa ulaştığı 6. haftada yukarıdan aşağı doğru inen ürorektal septumun yanlardan ilerleyen Rathke plikaları ile birleşmesi sonucu ikiye ayrılır. Bunun neticesinde daha önce tek bir boşluk halinde olan kloaka, önde primitif ürogenital sinüs ve arkada da anorektal kanal olarak birbirinden bağımsız iki ayrı boşluk haline dönüşür. Son barsağın terminal parçası kloakanın posterior bölümüne, yani primitif anorektal kanal, Wollfian kanalları ve allantois de kloakanın anterior bölümüne, primitif ürogenital sinüse açılır. Yine klasik embriyoloji bilgilerine göre bu dönemde her iki boşluğun önü dışarıdan, ürogenital membran ve anal membran adı verilen yapılarca örtülür11-13.

    Stephens'in geleneksel ifadesine göre; rektumda genitoüriner sistemin birbirinden ayrılmasında yahut ayrılmış olsalar bile perineyi delişlerinde yetersizlik olduğunda anorektal malformasyonlar ortaya çıkmaktadır12. Daha yeni bir teoriye göre ise, ürorektal septum distale doğru ilerleyip kloakal membrana çok yaklaşmasına rağmen asla temas etmemektedir13,14.

    Ek anomaliler
    Wingspread tarafından yapılan sınıflamaya göre yüksek ve ara tip ARM olgularının yaklaşık %60'ında bazı tip genitoüriner malformasyonlar ve vezikoüreteral reflü bulunurken, alçak tip anorektal malformasyonlarda genitoüriner malformasyonların sıklığı yalnızca %15-20'dir15.

    Anorektal malformasyonlar sınıflandırma yapılmadan değerlendirildiğinde ek anomali insidansının %25-%75 arasında değiştiği tespit edilmiştir16. Kör sonlanan barsağın distal ucu ne kadar proksimalde ise, ek anomali görülme sıklığı ve ciddiyeti o derece fazladır. Anorektal malformasyonlarda özellikle sakral vertebra deformiteleri ve üriner sistem anomalileri bir hayli fazla görülmekte olup kötü prognozda belirleyicidirler1,15.

    Görüntüleme tekniklerinin (US ve MR) kullanıma başlanmasıyla alçak tip ARM'lerin% 17'si, yüksek tiplerin % 34'ü ve kloakal malformasyonların % 46'sında spinal disrafizm olduğu görülmüştür17.

    En sık görülen anomali grubu genitoüriner sistem anomalileridir. ARM'lerde genitoüriner anomali sıklığı % 28-89 arasındadır18-24. Rakamlar arasındaki farkın fazla olmasının çok çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Bu nedenler bazı kliniklere sadece ağır vakaların başvurması, radyolojik çalışmaların her çalışmada farklı olması, görüntüleme tekniklerinin gelişmesi gibi sıralanabilir. En sık görülen genitoüriner sistem anomalisi veziko üreteral reflüdür. Geriye yönelik bir çalışmada alçak tiplerde bile % 59 oranında görüldüğü bildirilmiştir25. Renal agenezi ve displazi ikinci sıradadır. Anorektal malformasyonlu erkek çocuklarda % 3-19 oranında inmemiş testis ve % 6 oranında hipospadias görülür20,26. Kız çocuklarının ise yaklaşık 1/3' ün de vaginal duplikasyon, bikornu uterus, uterus didelfis gibi vajen ve uterus anomalileri görülür27.

    Vertebral anomaliler ise sakral agenezi ve sipina bifida gibi daha çok sakrokoksigeal bölgeye ait olan anomalilerdir. Bir tane sakral vertebranın eksik olmasının prognoz üzerine önemli bir etkisi yoktur. Fakat iki ya da ikiden fazla vertebranın eksik olması anal inkontinans oluşması üzerine etkilidir17.

    Tethered kord (gergin kord) anorektal malformasyonlarla birlikteliği en fazla olan spinal anomalidir28. Tethered kord' un var olmasının dışkılama fonksiyonu üzerine olumsuz etkilerinin olduğu aşikardır. Ancak anal inkontinansın tethered kordun cerrahi olarak tedavi edilmesine rağmen çok az oranda düzeldiği görülmüştür. Bu nedenle anal inkontinansla ilgili kötü prognozun sadece gergin kordlamı ilgili yoksa beraberindeki sakral deformite veya sipina bifida gibi anomalilerdenmi kaynaklandığını söylemek çok zordur29. Anorektal malformasyonlu çocuklarda kalça çıkığı, hemivertebra gibi başka iskelet sistemine ait anomalilerde görülmektedir30.

    Anorektal malformasyonlara yüksek oranda gstrointestinal sistem anomalileride eşlik etmektedir. Anorektal malformasyonların % 10' un da özefagus atrezisi görülmektedir31. Duodenum ve ince barsak atrezileri, hirschsprung hastalığı ve malrotasyonlar % 1-2 oranında görülmektedir1.

    Anorektal malformasyonlarvile ilişkili VATER sendromu Quan and Smith tarafından tanımlandıktan sonra VACTERL (vertebral, anorectal, cardiac,tracheoesophageal and limbs) şeklinde genişletilmiştir32-34. Sıklığı 5000 canlı doğumda bir olarak tespit edilmiştir35. Etiyolojisi büyük oranda belli değildir ancak kanıtlar genetik bir kökeni olabileceğini göstermektedir36,37.

    Sınıflandırma
    Rektumun kör ucunun levator kaslar ile olan ilişkisine göre yapılan Wingspread sınıflandırmasında anorektal malformasyonlar yüksek tip (supralevator), alçak tip (infralevator) ve yüksek veya alçak tipe uymayan ara tip (intermediate) olmak üzere 3 temel gruba ayrılmaktadır (Tablo 1).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 1: Wingspread sınıflaması

    Uzun dönem ameliyat sonrası sonuçlar göz önüne alındığında, Wingspread sınıflamasının yetersiz kaldığı anlaşılmıştır. Pena, ARM'leri cinsiyet, fistül tipi, tedavi yaklaşımı ve klinik sonuçlara göre yeniden gruplandırmak gerektiğini savunmuştur3. Bu görüş dünyanın önde gelen bilim insanlarınca 2005 yılında Almanya'nın Krickenbeck şatosunda tartışılmış ve kabul edilmiştir6. Bu bağlamda Pena sınıflaması son on yıla damgasını vuran bir çalışma olmuştur (Tablo 2).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 2: Anorektal malformasyonlarda Pena sınıflaması

    Tanı
    Anorektal malformasyonlar acil cerrahi girişim gerektiren hastalık grubu değildir. Hastaya nazogastrik sonda takılıp sindirim kanalı dekomprese edildiği ve uygun sıvı elektrolit takviyesi yapıldığı takdirde diğer ek anomalilerin anlaşılması için yeterli zaman vardır. Uygun tedavi planı belirlemenin yolu, anomali tipinin doğru bir şekilde tayin edilmesine bağlıdır. Bu amaç doğrultusunda yapılacak olan fizik muayene ve laboratuar çalışmalarında başlıca; atrezi tipinin belirlenmesi, fistüllerin gösterilmesi ve ilave anomalilerin tespiti hedeflenmektedir. Bunlardan atrezi seviyesinin tespit edilmesi ile bebeğe kolostomi yapılıp yapılmayacağına karar verilmesi ve ilave anomalilerin varlığı çok daha büyük öneme sahiptir. Anorektal malformasyonlarda cerrahi tedavisinin başarısı, mevcut ek anomaliler, uygulanacak cerrahi teknik ve özellikle de anorektal bölge inervasyon durumuyla yakından ilgilidir. Bu nedenlerle anorektal malformasyonlu bir yenidoğan başvurduğunda, rutin incelemeler yanında, vertebral, anal, kardiak, trakeaözofajial, renal ve ekstremite anomalilerinin varlığı titizlikle araştırılmalıdır. Aslında ideal olanı, prenatal dönemde fötal US, gerekirse fötal MR, amniosentez ve diğer incelemelerin yapılarak, doğum öncesinde ayrıntılı bilgiye sahip olunmasıdır. Gerek prenatal dönemde gerekse doğum sonrası erken dönemde özellikle merkezi sinir sistemi ve spinal disrafizm anomalileri yönünden yapılacak değerlendirmeler, prenatal dönemde postnatal cerrahi tedavi başarısının öngörülmesi ve/veya gebeliğin sonlandırılması açısından büyük önem taşımaktadır.

    Anorektal malformasyon ön tanısı konulan bir yenidoğanda, yapılacak ayrıntılı muayeneyle cinsiyet saptanmalı, anal, üretral, genital fistül açıklıkları, açıklıklardan varsa gelen kapsamın özellikleri ve anomaliler belirlenmelidir. Posteroanterior akciğer grafisinde diyafragmatik seviyeler, plevral sinüsler, kalp ve akciğer gölgeleri, vertebra ve kosta anomalileri ve olası özofagus atrezisi proksimal poşunda görülebilecek orta hat hava sıvı seviyesi görüntüsü değerlendirilmelidir. Direkt karın grafisinde pnömoperiton, barsaklara ait hava sıvı seviyeleri, lumbosakral anomaliler ve kalsifikasyonlar incelenmelidir.

    Rutin kan ve biyokimya analizleri yapılmalı, oral beslenme kesilmeli, intravenöz sıvı elektrolit tedavisi, gram pozitif ve gram negatif organizmalara etkili geniş spektrumlu antibiyotik başlanılmalıdır. Doğum sonrası 24. saatten sonra anal bölgeye radyoopak işaret konularak ayaklar yukarıda olacak şekilde başaşağı pozisyonunda (Wangenstein-Rice) çekilen yan grafide veya Cross-table lateral grafide radyoopak işaret ile distal rektal poş mesafesi değerlendirilmelidir. Mesafe 1cm ve üzerindeyse yüksek tip olarak kabul edilir. Ek anomalileri ve rektal poş seviyesini daha net ortaya koyabilmek amacıyla US ve gerekirse BT incelemesi yapılmalıdır.

    Anorektal malformasyonlu olguların % 90'ında malformasyon tipi perine muayenesiyle tanımlanabilir. Erkek bebeklerde penisin radiksi ile koksiks arasında anüs olması gereken yerde küçük bir açıklıktan mekonyum geliyor olması, anokutanöz bir fistül olduğunu (alçak tip) gösterir. Skrotal rafede beyaz veya siyah noktacıklar halinde mekonyum birikintilerinin olmasına inci işareti (pearl sign), anüsün olduğu yerde bavul sapı (bucket handle) denilen deri katlantısının olması, bebeğin ıkındığı zaman ya da ağladığı zaman anüsün olduğu yerdeki kabarıklık (bulging) alçak tip atrezinin belirtilerindendir. Erkeklerde idrarda mekonyumun varlığı13, Gluteal oluğun oluşmadığı Flat bottom yapısındaki düz perine ve gluteal kıvrımın olmaması yüksek tip anal atreziye işaret ederken kızlarda tekbir açıklığın olduğu kloaka, vajinal yada vestibüler fistül varlığı yine yüksek tip anal atrezinin fizik muayene bulguları arasındadır8.

    İlave anomalilerin tespit edilmesi amacıyla da:

    Özofagus atrezisinin ekarte edilebilmesi için nazogastrik tüp takılmalı, kalp, vertebra ve kosta anomalilerinin tespiti için akciğer grafisi çekilmeli, dinleme bulguları ile konjenital kalp hastalığından şüphelenilmesi durumunda EKG ve EKO yapılmalıdır. Lumbosakral vertebra anomalilerinin ve diğer sindirim sistemi anomalilerinin tespiti için ayakta direkt karın grafisi çekilmeli, üriner anomalilerin tespiti için ise renal US yapılmalıdır.

    Tedavi
    Anorektal malformasyonun tipi ve anomali ya da anomaliler tanımlandıktan sonra, yapılması gereken ilk şey aileyle görüşmektir. Bu görüşme çok önemlidir. Buradaki en önemli nokta, özellikle yüksek tip anorektal malformasyonlarda yapılan ameliyatın başarılı olmuş olsa bile çocuklarının normal bir anal kontinansa sahip olamayabileceğidir. Genelde ailelerin beklentisi hep yüksektir ve hastalığın tamamen düzeleceği yönündedir. Aileye esas yorucu sürecin postoperatif dönemde olacağı ayrıntılı bir biçimde anlatılmalıdır.

    Anorektal malformasyon tipi ve anomali kombinasyonları belirlenmeli, kolostomisiz primer cerrahi girişim veya önce kolostomi, sonra geciktirilmiş cerrahi girişim kararı verilmelidir (Şekil 1-2). Definitif cerrahi girişim öncesinde, kontinansı etkileyecek nöral anomaliler ve sfinkter kaslarının durumu değerlendirilmelidir. Ön, arka ve yan lumbosakral grafiler, fistülografi, kolostogafi, sistoskopi, elektrostimülatör ile sfinkter kaslarının muayenesi, pelvik MR ve gerekirse EMG yapılmalıdır.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 1: Erkek bebeklerde anorektal malformasyonlara yaklaşım algoritması8.


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Şekil 2: Kız bebeklerde anorektal malformasyonlara yaklaşım algoritması8.

    Kolostomi, ARM'li hastalarda eskiden beri uygulanan güvenli bir başlangıç tedavisidir1,38-40. Pena ve de-Vries tarafından 1982 yılında geliştirilen ve halen tüm dünyada ARM tedavisinde standart cerrahi yöntem olarak uygulanan PSARP tekniğinde, sfinkter kasları ve perirektal sinirlerin daha iyi korunduğu iyi bilinmektedir3.

    Yüksek tip anal atrezilerde Georgeson ve ark.4 tarafından geliştirilen laparoskopi yardımlı abdominoperineal pullthrough, son yıllarda tercih edilen ve umut vadeden bir yöntemdir. Bu yöntemde, posterior sagittal insizyona, sfinkter kaslarının ikiye ayrılarak tekrar dikilmesine ve orta çizgiyi kaybetme riskine gerek kalmadan pullthrough yapılabilmektedir. Henüz yaygın olarak uygulanmayan bu yöntemin farklı merkezlerde oluşacak uzun dönem sonuçları için zamana ihtiyaç bulunmaktadır4.

    Alçak Tip Anorektal Malformasyon: Perinede fistül traktı olduğunda yahut fistülsüz agenezi olup atrezi olan segmentin uzunluğu 1cm'den kısa olan olgularda "cut-back anoplasti" yeterlidir. Normal yerleşime sahip olan anüste dirençli ciddi stenoz mevcut ise Y-Z anoplasti uygulanır10.

    Anterior Yerleşimli Ektopik Anüs: Sınırlı PSARP yahut anal transpozisyon uygulanır. Sınırlı PSARP için bebekler prone pozisyonda yatırılır. Anal transpozisyon cerrahisi için ise hastalar litotomi pozisyonunda yatırılarak aynı işlem uygulanır.

    Yüksek Tip Anorektal Malformasyon: Bu tip anomalilerin ilk aşama tedavisinde kolostomi yapılmaktadır1. Sonrasında PSARP ile definitif ameliyat yapılmakta, en sonunda kolostomi kapatılmalıdır.

    Komplikasyonlar
    Definitif ameliyat öncesinde hastalığın kendi özelliklerinden kaynaklanan hiperkloremik asidoz, vajinit ve üriner infeksiyon gibi komplikasyonlarla karşılaşılabilir40,41.

    Anorektal malformasyonların cerrahi tedavisinde karşılaşılan komplikasyonlar intraoperatif, erken (cerrahi tedaviden sonraki 6 hafta) ve geç komplikasyonlar olarak sıralanabilir. Bu komplikasyonların bir kısmı cerrahi işleme, bir kısmıda anorektal malformasyonun tipine ve ek anomalilerine bağlı olarak değişir. Ameliyat sırasında oluşabilecek komplikasyonlar, kanama, aspirasyon pnömonisi, bakteriyel kontaminasyon, sfinkter kas demetlerinin hasarı, perirektal inervasyon hasarı, iyatrojenik üriner ve genital organ yaralanmaları ve indirilen barsakta iskemi oluşmasıdır. Bu komplikasyonlar daha çok preoperatif süreçte rektumun yerinin tesbit edilmediği hastalarda rektumun aranması için yapılan yanlış disseksiyonlarla meydana gelmektedir.

    Ameliyat sonrası komplikasyonlar ise, indirilmiş barsağın tamamının, bir kısmının veya sadece ucunun nekrozu, barsak ucunun yukarı kaçması, anal stenoz ve enfeksiyondur39,42,43.

    Rektal mukoza prolapsusu ise geç dönem komplikasyonlarındandır. Bunun nedeni ameliyatta barsağın geçtiği sfinkter kası tünelinin geniş olması, rektumun sfinktere tesbit edilmemesi veya tesbit edilen kasın yetersiz omasından kaynaklanmaktadır. PSARP ameliyatında rektum kas grubuna tesbitlendiğinden dolayı, bu ameliyatta rektal mukoza prolapsusu çok az görülmektedir14.

    Anorektal malformasyon tedavisinin uzun dönem sonuçlarında yapılan ameliyat ne kadar başarılı yapılmış olsada kötü prognozlu grupta yer alan hasta için anal inkontinansın iyi olabilme şansı düşüktür.

    Anal kontinansının sağlanmasında istemli kasların varlığı, duyu ve barsak motilitesinin durumu önemli üç faktör olup, sakrum yapısı da büyük önem taşımaktadır. ARM'li hastalarda sakral agenezi, sakral hipoplazi ve/veya hemisakrum varlığında, anorektal bölge inervasyonu sakral 2. ve 4. sinir kökleri arasından sağlandığından, nöromusküler fonksiyon bozukluğu nedeniyle gaita ve idrar kontinansında da sorun olabilecektir. Sakral anomali ve/veya düz perinesi olan veya duyu mekanizması bozulmuş çocuklarda kontinansın sağlanmasının çok zor olacağı, belki de sağlanamayacağı, bu durumda kalıcı kolostomi yapılması gerekebileceği aileye ayrıntılı biçimde anlatılmalıdır40. Anal kontinansın sağlanmasında perianal cildin de önemli rolü vardır. Perianal deri, özelleşmiş yoğun sinir uçları bulunması nedeniyle oldukça hassas olup, düzeltici ameliyat sırasında cilde de maksimum hassasiyet gösterilmelidir. Ayrıca, düzeltici ameliyatın daha erken dönemde yapılmasının, gaita kontinansını sağlamada kortikal düzeyde daha etkili olacağı dikkate alınmalıdır1.

    Anorektal malformasyonlu hastalarda hastanın zeka seviyesi, eğitim durumu, aile ve çevresel ortam büyük önem taşımaktadır. Anorektal malformasyonlu çocuklarda kontinans daha geç gelişmekte, yaş ile artan adaptasyon yeteneğiyle nöromuskuler fonksiyonda iyileşmeler olmakta ve bu duruma rektal matürasyon denilmektedir5. Yaş ile birlikte kas kitlesinin de artmasına nedeniyle, pelvik kasların daha iyi kontrol edilebilmesi, diyet, eğitim ve sosyal uyumun çocuğun büyümesiyle birlikte daha iyi sağlanabilmesi gibi nedenlerle kontinans için erken dönemde karar vermek doğru olmayabilir5.

    Anorektal malformasyonun cerrahi tedavisi sonrası sonuçların değerlendirilmesinde, gaz-gaita kontrolünün hissedilişi, kabızlık ve külot kirlenmesi kriterlerini içeren Krickenbeck Kriterleri kullanılmaktadır (Tablo 3).


    Büyütmek İçin Tıklayın
    Tablo 3: Anorektal malformasyonda ameliyat sonuçlarının değerlendirilmesinde Krickenbeck Kriterleri

    Anorektal malformasyonların cerrahi tedavi sonrası uzun dönem sonuçlarıyla ilgili olarak önceleri farklı merkezlerden oldukça farklı sonuçlar alınmaktaydı. Son yıllarda kullanılmakta olan Krickenbeck Kriterlerninin basit, açık ve net kriterler olması nedeniyle çeşitli merkezlerden gelen son sonuçlar birbirlerine yakın olup, tam kontinans oranı %34 ile % 41 arasında değişmektedir40,42,44,45.

    Mortalite
    Anorektal malformasyonlu hastalarda cerrahi tedaviler ilerledikçe mortalite oranı çok düşmüştür. Mortalite 1930'lu yıllarda % 24.8, 1960'larda yüksek tipler için % 35.9 alçak tipler için % 5.7, 1990'lı yıllarda ise yüksek tipler için % 15,6 alçak tipler içinse % 5,4 olarak tesbit edilmiştir8,30,40. Anorektal malformasyonlu hastaların büyük bir çoğunluğunda ölüm nedeni kardiyovasküler sistem anomalileri ve genitoüriner sisteme bağlı ek anomalilerdir. Mortalite oranı erkek hastalarda kız hastaların iki katıdır8.

    Sonuç
    Anorektal malformasyonlu hastalarda tanı ve eşlik eden anomalileri belirlemek fonksiyonel prognoz açısından önemlidir. Aileler uzun dönem sonuçlar için iyi bilgilendirilmelidir. Deneyimli cerrahi ve iyi tanımlanmış bir anatomi ile maksimum verimli bir fonksiyonel anorektal bölge oluşturulmaya çalışılmalıdır. Fonksiyonel bir dışkılama ve kontinansa sahip olamayan hastalar için medikal destek sağlanmalıdır.

    Teşekkür; Yazarlar şekillerin çiziminde katkıda bulunan Sayın Habibe KAZEZ'e teşekkür ederler.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Kaynaklar
  • Kaynaklar

    1) Levitt Marc A, Pena A. Anorectal Malformations. Coran AG, Adzick NS, Krummel TM, Laberge J-M, Shamberger RC, Caldamone AA (Eds) Pediatric Surgery. 7th Ed. Philadelphia: Elsevier Saunders Company, 2012; 1289-1309.

    2) Herman RS, Teitelbaum DH. Anorectal malformations. Clin Perinatol 2012; 39: 403-22.

    3) De Vries, Pena A. Posterior sagittal anorectoplasty. J Pediatr Surg 1982; 17: 638-43.

    4) Georgeson KE, Inge TH, Albenese CT. Laparoscopially assisted anorectal pull-through for high imperforate anus a new technique. J Pediat Surg 2000; 35: 927-31.

    5) Rintala RJ, Mikko P, Pakarinen MP. Imperforate anus: long- and short-term outcome. Seminars in Pediatric Surgery 2008; 17: 79-89.

    6) Holschneider A, Hutson J, Pena A. Preliminary report on the international conference fort the development of standarts fort the treatment of anorectal malformations. Journal of Pediatric Surgery 2005; 40: 1521-26.

    7) Belizon A, Levitt MA, Shoshany G, Rodriguez G, Pena A. Rectal prolapse following posterior sagittal anorectoplasty for anorectal malformations. Journal of Pediatric Surgery 2005; 40: 192-96.

    8) Başaklar AC, Demiroğulları B. Anorektal malformasyonlar. Başaklar AC (Eds). Bebek ve Çocukların Cerrahi ve Ürolojik Hastalıkları.1. Baskı, Ankara: Palme Yayıncılık, 2006; 665- 718.

    9) Levitt MA, Pena A. Anorectal malformations. Orphanet Journal of Rare Diseases 2007; 2: 33.

    10) Millissa C D, Sarah MC. Long-term outcomes of anorectal malformations. Pediat Surg Int 2004; 6: 383-94.

    11) Stephens FD. Embrylogy of the cloaca and embryogenesis of anorectal malformations. Birth Defects 1988; 24: 177.

    12) Hassink EA, Rieu PN, Hamel BC, Severijnen RS, vd Staak FH, Festen C. Additional congenital defects in anorectal malformations. Eur J Pediatr 1996; 155: 477-82.

    13) Sadler TV. Langman's Medical Embrylogy. Ninth Edition, Baltimore. Williams & Wilkins 2004; 243-45.

    14) Kiely EM, Pena A. Anorectal Malformations. O'Neill JA, Rowe MI, Grofeld JL, et al (eds): Pediatric Surgery, St. Louis, Mosby 1998; 1425-48.

    15) McLorie GA, Sheldon CA, Fleisher M, Churchill BM. The genitourinary system in patients with imperforate anus. J Pediatr Surg 1987; 22: 1100-104.

    16) Paidas CN, Morreale RF, Holoski KM, Lund RE, Hutchins GM. Septation and differantion of the embryonic human cloaca. J Pediatr Surg 1999; 34: 877-84.

    17) Pena A: Surgical management of anorectal malformations. Pediatric Surgery Int 1988; 3: 88.

    18) Murken JD and Albert A: Genetic counseling in cases of anal and rectal atresia. Prog Pediatr Surg. 1976; 9: 115-18.

    19) Belman AB, King LR. Urinary tract abnormalies associated with imperfore anus. J Urol 1972; 108: 823-25.

    20) Hoekstra WJ, Scholtmeijer RJ, Molenaar J. Urogenital tract abnormalities associated with congenital anorectal anomalies. J Urol 1983; 130: 962-63.

    21) Munn R, Schillinger JF. Urologic abnormalities found with imperforate anus. Urol 1983; 21: 260-64.

    22) Parrott TS. Urologic implications of anorectal malformations Urol Clin North Am 1985; 12: 13-21.

    23) Rich MA, Brock WA, Pena A. Spectrum of genitourinary malformations in patients with imperforate anus. Pediatr Surg Int 1988; 3: 110-13.

    24) Wiener ES, Kiesewetter WB. Urologic abnormalities associated with imperforate anus. J Pediatr Surg 1973; 8: 151-57.

    25) Yeung CK, Kiely EM. Low anorectal anomalies. Pediatr Surg Int 1991; 6: 333.

    26) Cortes D. Cryptorchidism in boys with imperforate anus. J Pediatr Surg 1995; 30: 631-35.

    27) Hall R. The genital tract in female children with imperforate anus. J Obstet Gynecol 1985; 151-69.

    28) Carrer FM, Flannery AM, Nelson MD. Anorectal malformations: Evaluation of spinal dysraphic syndromes. J Pediatr Surg 1988; 23: 45-48.

    29) Appignani BA: Dsyraphic myelodysplasias associated with urogenital and anorektal anomalies: Prevelance and types seen with MR iamging. AJR 1994; 163: 1199-1203.

    30) Say B, Balcı S, Pırnar T, Hiçsönmez A. Imperforate anus vertebral anomalies syndrome: a hereditary trait? J Pediatr 1971; 79: 1033-1034.

    31) Smith ED, Saeki M. Associated anomalies. Anorektal malformations in children. Uptade 1988. Birth Defects 1988; 24: 501-49.

    32) Quan L, Smith DW. The VATER association. Vertebral defects, anal atresia, T-E fistula with esophageal atresia, radial and renal dysplasia: a spectrum of associated defects. J Pediatr 1973; 82: 104–07.

    33) Kaufman RL. Birth defects and oral contraceptives. Lancet 2005; 1: 1396.

    34) Nora AH, Nora JJ. A syndrome of multiple congenital anomalies associated with teratogenic exposure. Arch Environ Health 1975; 30: 17–21.

    35) Martinez-Frias ML, Bermejo E, Frias JL. The VACTERL association: lessons from the sonic hedgehog pathway. Clin Genet 2001; 60: 397–98.

    36) Nezarati MM, McLeod DR. VACTERL manifestations in two generations of a family. Am J Med Genet 1999,82:40–42.

    37) McMullen KP, Karnes PS, Moir CR, Michels VV. Familial recurrence of tracheoesophageal fistula and associated malformations. Am J Med Genet 1996; 63: 525–28.

    38) Weinberg G, Boley SJ. Anorectal Continence and Management of Constipation. Ashcraft K, Holcomb G, Murphy JP (Eds). Pediatric Surgery. 4th Ed., Philedelphia: Elsevier Saunders Company, 2007; 518-32.

    39) Pena A, Hong A. Advances in the management of anorectal malformations. Am J Surg 2000; 180: 370-76.

    40) Rintala RJ, Mikko P, Pakarinen MP. Imperforate anus: long- and short-term outcome. Seminars Pediatr Surg 2008; 17: 79-89.

    41) Rickwood AM, Spitz L. Primary vesicoureteric reflux in neonates with imperforate anus. Arc Dis Child 1980; 55: 149-52.

    42) Demiroğulları B, Ozen IO, Karabulut R, et al. Colonic motility and functional assesment of the patients with anorectal malformations according to Krickenbeck consensus. J Pediatr Surg 2008; 43: 1339-43.

    43) Henry W, Grosfeld JL. The atonic baggy rectum: A cause of intractable obstipation after imperforate anus repair. Journal of Pediatric Surgery 1992; 27: 1071-74.

    44) Holschneider A, Ure BM, Pfrommer W, Ruge WM. Innervation patterns of the rectal pouch and fistula in anorectal malformations: a preliminary report. Journal of Pediatric Surgery 1996; 31: 357-62.

    45) Gürbaz MT, Bakal Ü, Saraç M, Kazez A. Anorektal Malformasyonlu Hastalarda 15 Yıllık (1996-2011) Deneyim. XXXII. Ulusal Çocuk Cerrahisi Kongresi, 17-21 Eylül 2014, Trabzon.

  • Başa Dön
  • Özet
  • Giriş
  • Kaynaklar
  • [ Başa Dön ] [ Özet ] [ PDF ] [ Benzer Makaleler ] [ Yazara E-Posta ] [ Editöre E-Posta ]
    [ Ana Sayfa | Editörler | Danışma Kurulu | Dergi Hakkında | İçindekiler | Arşiv | Yayın Arama | Yazarlara Bilgi | E-Posta ]