Hidatik kist ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz ülkelerinde endemik olarak görülen paraziter bir hastalıktır. Türkiye'de özellikle İç ve Doğu Anadolu'da daha sık görülmektedir
5. Bu durumdan kontrolsüz etobur popülasyonu ve uygun koşula sahip olmayan hayvan kesim merkezleri sorumlu tutulmaktadır
5. Parazitin yaşam döngüsü köpek ve koyun gibi etçil ve otçul hayvanlar arasında olmaktadır. İnsan, parazitin yaşam döngüsünün son noktasında olduğu, rastlantısal ara konağıdır
1. Hastalar genelde görüntüleme tetkikleri esnasında rastlantısal olarak bulunana kadar, ya da komplikasyon gelişene kadar semptomsuzdur. En sık şikâyet karın ağrısı ve karında ele gelen kitledir
6. Sunulan olguda da kistoduodenal fistül sonrasında meydana gelen karın ağrısı ve dispeptik yakınmalar sonrasında yapılan tetkiklerle tanı konulmuştur.
Kist karaciğer parankimi içerisinde büyümeye devam ettikçe artan basınca bağlı duvarı incelmekte ve bilier sisteme ya da nadiren peritoneal kavite içerisine rüptüre olmaktadır6. Bunun neticesinde hayatı tehdit eden anafilaktik reaksiyonlar gelişebileceği gibi bilier sisteme perforasyon sonucu sarılık ya da kolanjit atakları olabilmektedir6. Kistin içi boş organlara perforasyonu oldukça nadir bir durumdur. Bununla beraber literatürde duodenum, mide, sol kolon ve sağ kolona olan fistülizasyon vakaları bildirilmiştir4,7-9. Kabul edilen görüşe göre kistin boyutu ve gecikmiş tedavi fistülizasyonun esas sebebidir7. Olgumuzda nadir görülen bir komplikasyon olan duodenuma fistülizasyon saptandı.
Tanıda fistülizasyonu göstermek için USG nin yetersiz kaldığı durumlarda BT, MR ve MRCP tercih edilebilecek görüntüleme yöntemlerindendir8. Bizim vakamızda da MRCP ve BT'de fistül oluşumu gösterilmiş ayrıca yapılan üst GIS endoskopisi ile fistül ağzı ve duodenuma olan drenaj görüntülenmiştir. Girişimsel radyoloji tarafından perkütan tedavi işlemi esnasında kontrast maddenin duodenuma geçtiği görülmüştür.
Komplike olmayan ve erken evre karaciğer kist hidatiğinin tedavisinde girişimsel radyolojik yöntemler de sık kullanılmaya başlanmıştır. Fakat komplike olgularda cerrahi müdahale hala vazgeçilmez seçenektir. Parsiyel kistektomi gibi daha konservatif yöntemlerin yanı sıra perikistektomi ve hepatik rezeksiyon gibi radikal cerrahi yöntemler de uygulanabilmektedir10. Benign bir hadise için radikal girişimler çok kabul görmese de özellikle komplike olmuş vakalarda seçilebilmektedir11. Hastamıza da ilk başta komplikasyon düşünülmediği için girişimsel radyoloji tarafından perkütan tedavi planlanmış Fakat işlem esnasında fistül fark edildikten sonra ileri tetkiklerle tanı doğrulanmış, sonrasında perikistektomi ile beraber fistül traktı eksize edilmiştir. Acil olmayan vakalarda ameliyat öncesi ve sonrası, acil vakalarda ise en azından cerrahi sonrası antihelmitik tedavi sayesinde nüks oranları düşürülebilmektedir11. Sunulan olguda da cerrahi sonrası antihelmitik tedavisi uygulanmış ve uzun dönem kontrolleri esnasında nükse rastlanmamıştır.
Sonuç olarak kistektomi gibi bir girişimden sonra hastalarda nüks gelişebileceği, hatta kistoduodenal fistül gibi çok nadir komplikasyonların dahi oluşabileceği akılda tutulmalıdır. Postoperatif dönemde belli bir süre medikal tedaviye devam edilmesi ve düzenli kontroller sayesinde bunun önüne geçilebileceği kanaatindeyiz.