Yeni koronavirüs hastalığı, dünya çapında hızla yayılan
ve pandemiye dönüşen bir viral hastalıktır. Akut solunum
sıkıntısı sendromu nedeniyle hastaların yaklaşık
%20-30'unun yoğun bakımda takibi gerekmektedir
8.
COVID-19 salgını sürecinde personel, ameliyathane,
yoğun bakım, tıbbi cihaz gibi kaynakların elektif / yarı
elektif tedavilere ara verilerek veya ertelenerek kritik
COVID-19 hastalarının ihtiyacını karşılamak için kullanımı
önerilmektedir
8,9. Ancak kanser tedavisinin
geciktirilemeyeceği unutulmamalıdır. Tedavi gecikmelerinin
prognoz üzerindeki potansiyel olumsuz etkisi
öngörülerek, cerrahi ve onkolojik topluluklar standart
tedavi yönetimlerine alternatif olabilecek klavuzlar
yayınladı ve önerilerde bulundu
10. Elektif cerrahi
operasyonları erteleme kararı yalnızca COVID-19
yayılma riski göz önüne alınarak verilmemelidir. Klinisyenler
onkolojik olgularda hastalığın ilerlemesi
riskini de dikkate almalıdır
2. Pandeminin ilk üç
ayında dünya ve ülke genelinde COVID-19’a bağlı
yaşanan hasta yoğunluğu nedeniyle merkezimizde de
onkolojik hastalar dahil elektif operasyonların ertelendiği
iki haftalık süreç yaşandı. Bu iki haftalık sürecin
sonunda operasyon planı yapılmış hastaların serviste
yoğunluk oluşturması, COVID-19 yayılımı açısından
risk oluşturdu. Ayrıca yeni tanı alan onkolojik olguların
da hospitalize edilememesi nedeniyle tetkik ve
tedavide aksamalar oluştuğunu gözlemledik.
Meme kanseri tanısı ve cerrahi tedavisi için radyolojik
görüntüleme gereklidir. Meme kanseri hastalarının
%30-50'sinin görüntüleme yöntemleri kullanılarak tanı
aldığı bildirilmiştir 11. Pandeminin ilk 3 ayında ülkemizdeki
çoğu departmanda personel esnek mesai ile
çalıştı. Ayrıca cihazların yaklaşık yarısı sadece
COVID-19 hastalarının kullanımına tahsis edildi. Radyolojik
görüntülemelerde malignite şüpheli lezyonların
tanısına yönelik tru-cut biyopsi veya stereotaktik meme
biyopsilerinin randevularında gecikme hastaların daha
geç tanı almalarına yol açtı. Ayrıca pandemi döneminde
merkezimizde meme kanseri tanısı almış hastalarda
benzer sebepler yüzünden preoperatif metastaz taramaları
için yapılan görüntüleme ve nükleer tıp çalışmalarında
ciddi aksamalar gözlemledik. Bunların yanı sıra
onkoplastik meme cerrahisi tercihinde multifokalite ve
multisentrisitenin tespiti gerekmekteydi. Mamografi ve
meme ultrasonografisine ulaşımda hem personel hem
cihaz kısıtlılığı nedeniyle aksamalar gözlemledik. Çalışmamızda
pandemi döneminde opere edilen hastalarda
multifokalite ve multisentrisite istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur (p =0,04, p =0,47) (Tablo 1).
Ancak bu durumun pandemi süreci ile ilgili klinik bir
öneminin olmadığını düşünmekteyiz.
Pandemi döneminde meme kanseri cerrahisinin uygulanamaması
veya uzun süre ertelenmesi yerine hastaların
neoadjuvan kemoterapiye yönlendirilmesi şiddetle
önerilmektedir 1,12. Kliniğimizde de özellikle pandeminin
başlarından itibaren meme kanseri tanısı almış
hastalar ile mevcut pandemi şartları konuşularak ve
Tıbbi Onkoloji bölümü ile koordinasyon kurularak literatürdeki tavsiyeye benzer şekilde hastaları neoadjuvan
tedaviye yönlendirme eğilimi artış göstermiştir.
Bunun sonucu olarak da COVID-19 pandemisinde
opere edilen hastalarda neoadjuvan tedavi görenlerin
oranı istatistiksel olarak anlamlı şekilde yüksek bulunmuştur
(p =0,005).
Pandemi süreci hedeflerinden biri, daha kısa operasyon
süresi, daha kısa hastanede yatış süresi, daha düşük
komplikasyon oranları ile cerrahi prosedürleri gerçekleştirmektir.
Bu sebeplerle literatürde mastektomi yerine
meme koruyucu cerrahi yapılması, cilt koruyucu
veya meme başı koruyucu mastektomi yerine ise modifiye
veya basit mastektomi yapılması önerilmektedir
13. Ancak çalışmamızda cerrahi strateji seçimi açısından
meme koruyucu cerrahi ve mastektomi seçeneği
arasında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı
(p =0,203) (Tablo 1). Bize göre primer tümör cerrahisinin
seçimi çoğunlukla meme hacmi, tümör boyutu ve
tümörün yerleşimi gibi klasik değişkenlerden etkilenmiştir.
Ayrıca onkoplastik meme cerrahisindeki ileri
deneyimimiz sayesinde bu dönemde 6 hastaya cilt ve
meme başı koruyucu mastektomi ile aynı seansta protez
yerleştirilmesi prosedürlerini uygulamaktan da
zaman anlamında çekinmedik. Plastik cerrahi ekibine
gereksinim duymadan bu prosedürü tamamlayabildiğimiz
için ameliyat süresinde kayda değer bir uzama
olmadı. Bunun yanında 3 hastaya da latissimus dorsi
muskulokütanöz flepli rekonstrüksiyon prosedürü uygulandı.
Meme kanseri cerrahisinin önemli bir aşaması da sentinel
lenf nodu biyopsisi ile aksiller evrelemedir. Kombine
yöntem kullanılarak yapılan sentinel lenf nodu
biyopsisi mavi boya enjeksiyonu ve peritümöral radyoizotop
enjeksiyonunu içermektedir. Bu da hastanın
nükleer tıp departmanına gitmesini gerektirir. Bu durum
pandemi öncesi dönemde önemsenmeyecek bir
ayrıntı iken pandemide hem hastanın COVID-19 kontaminasyon
riski açısından hem de hastane içi hasta
trafiği açısından ciddi risk olabilir. Buna ek olarak,
servis - nükleer tıp departmanı - ameliyathane arasındaki
transferlerde yaşanacak gecikmeler, çok ihtiyaç
duyulan başka bir vakaya tahsis edilebilecek kısıtlı
operasyon kapasitesinin tamamen boşa harcanmasına
yol açabilir. Bu sorunların tümü, cerrahın radyoizotop
içermeyen markerlar kullanması ile giderilebilir. Fotodinamik
kamera ile görselleştirme sağlayan indosiyanin
yeşili yaygın olarak kullanılmış ve değerlendirilmiştir
5,14. Bizim bu konudaki yaklaşımımız periareolar ve
peritümöral metilen mavisi enjeksiyonu uygulamasıdır.
Pandemi öncesi dönemle karşılaştırdığımızda sentinel
lenf nodunu bulmada teknik olarak zorluk yaşanılmamıştır.
Pandemi öncesi dönemde sentinel lenf nodu
pozitifliğinin yüksek hesaplanmasının nedenini pandemi
döneminde neoadjuvan tedavi eğilimindeki artış
olarak görmekteyiz.