Meme kanseri kadınlarda özellikle sanayileşmiş ülkelerde
akciğer kanseri ile birlikte en sık görülen ve ölüme
en sık neden olan kanser türüdür
12-13. Amerikada
2021 yılı verilerine göre tüm yeni kanser vakalarının
%26’sını oluşturan meme kanseri kadınlarda en sık
görülen kanser olma özelliğini korumaktadır
13.
Meme kanseri gelişiminde birçok risk faktörü bilinmektedir.
Ancak meme kanserine neden olan spesifik
durumu kadınların büyük kısmında tespit etmek mümkün
değildir 14.
Meme kanseri gelişiminin altında yatan moleküler
mekanizmalar ise halen tam olarak açık değildir. Genel
görüş kanser başlangıcında birikmiş olan genetik hasarların,
protoonkogenlerin aktivasyonu ve tümör baskılayıcı
genlerin inaktivasyonu ile sonuçlanan genetik
değişiklerin rolü bulunmaktadır. Bu gelişmeleri kontrolsüz
hücre proliferasyonu ve/veya programlı hücre
ölümü takip eder 15. İnvaziv karsinom spesifiye
edilemeyen tip, invaziv meme karsinomları içerisinde
en sık görülen grubu oluşturur. İnvaziv karsinom spesifiye
edilemeyen tip erkeklerde de en sık görülen invaziv
meme karsinom tipidir 16-17. NST’ler herhangi
bir yaşta görülebilir ancak 40 yaşın altındakilerde yaygın
değildir. Makroskopik olarak spesifik özellikleri
yoktur 18. Değişen çaplarda olabilir, çoğunlukla da
0,5 ile 10 cm arasında değişmektedir 19. Bizim çalışmamızda
da NST’lere ait tümör çapları 0,8-7 cm
arasında olup ortalama 2,82 cm olarak bulundu.
İnvaziv lobüler karsinom sıklıkla düzensiz sınırlıdır ve
diffüz bir büyüme gösterdiğinden makroskopik olarak
tanımlanması zor olabilir. ILK’nın çapı NST’lerden
hafifçe daha yüksek olarak bildirilmiştir 19. Çalışmamızda
ortalama ILK’lara ait tümör çapı 4,18 cm
(0,3-13) olarak bulundu.
İnvaziv lobüler karsinom ayırıcı tanısında en büyük
grubu NST oluşturur. Tümör hücrelerinin küçük ve
uniform olması ile hücrelerin kohezyon kaybı ILK
lehine olan önemli bulgulardır. Bazı olgularda morfolojik
ve histopatolojik kriterler ayırıcı tanıda yeterli olmayıp
immünhistokimyasal yöntemler ön plana çıkabilir
20.
Melanom ilişkili antijenler yaklaşık 55 protein çeşidi
içeren kanser/testis antijen (CTA) ailesinde iyi tanımlanmış
bir gruptur. İki büyük alt tip içerir: MAGE–I ve
MAGE–II. MAGE–I ailesi MAGE–A, MAGE–B ve
MAGE–C subtiplerini içerir. Bunların çoğu CTA ile
ilişkili olduğundan ve bu nedenle testis dışındaki normal
dokularda nadiren, çeşitli kanser tiplerinde ise
yüksek oranda salınırlar 11.
MAGE–A antijenleri tümöre spesifik ve birçok çeşit
tümörde görüldüğünden çalışmaların çoğu tip 1 MAGE’ler
özellikle de MAGE–A alt tipi üzerine yapılmıştır.
Bu nedenle MAGE–A ailesi kanser immünoterapisi
için cazip hale gelmiştir. Ancak MAGE antikorlarının
spesifitesinin sınırlı olması nedeniyle MAGE proteinlerinin
farklarının ayırt edilmesinde için birçok araştırmacı
mikroarray analizleri, RT-PCR ve RNA insitu
hibridizasyonu gibi yöntemler kullanmışlardır 11.
Otte ve ark. 21 MAGE–A1, –A2, –A3, –A4, –A6 ve
–A12 salınımlarını meme kanserlerinde PCR yöntemiyle
analiz ederek, salınımlarının nüks riski yüksek
olan hastalarda arttığını görmüşlerdir.
Lian ve ark. 20 yaptıkları diğer çalışmada tümörsüz
meme dokularında MAGE-A10 ve MAGE–A11 salınımlarını
imünohistokimyasal yöntemle araştırmış ve
benign meme dokularında (75 olgu) hiç salınmadıklarını
belirlemişlerdir. Meme kanserli hastalarda ise
MAGE–A11’in %52 düzeyinde salındığını tespit etmişlerdir.
Bu çalışmada MAGE–A11’in prognostik
faktörlerle de ilişkisi araştırılarak hiçbir prognostik
faktörle ilişkisi olmadığını olmadığı görülmüştür.
Lian ve ark. 22 çalışmalarında 60 adet kanserli meme
dokusu ve kanser komşuluğundaki normal alanlara
imünohistokimyasal olarak MAGE–A11 uygulamışlardır.
Kanserli dokuların 31’inde (%51,7) MAGE–A11
salınımı görülürken, perikanseröz dokularda (60 olgu)
salınıma rastlamamışlardır.
Hou ve ark. 23 60 meme kanserli doku, 60 tümörden
bağımsız meme dokusu ve 60 benign meme dokusu
(fibroadenom ve adenozis içeren) üzerinde RT-PCR
yöntemiyle MAGE–A9 ve MAGE–A11 düzeylerini
araştırmışlardır. Benign meme dokularda hiç salınım
olmazken, NST’de %71,7, ILK’da %42,9 oranında
MAGE–A11 salınımı tespit etmişlerdir. MAGE–A9
salınımları biraz daha düşük bulunmuş ancak benign
meme dokularında salınımına rastlanmamıştır.
Xia ve ark. 24 yaptıkları çalışmada 100 benign meme
dokusu ve 100 kanserli meme dokusuna immünohistokimyasal
olarak MAGE–A11 uygulamış, benign meme
dokularında hiç MAGE–A11 salınımı görmezken,
kanserli dokularda %66 oranında boyanma tespit etmişlerdir.
Ayrıca MAGE–A11 salınımlarının HER-2
ve ER salınımları ile ilişkili olduğunu belirlemişlerdir.
Ashwini ve ark. 25 ER, PR ve HER-2 negatif 367
adet invaziv meme kanseri olgusunda MAGE-A salınımı
immünohistokimyasal yöntemle araştırmış ve
%47 düzeyinde tespit etmişlerdir. Bu çalışmada tedavi
şansı sınırlı hasta grubunda immünoterapi açısından
faydalı olduğu vurgulanmıştır.
Bandic ve ark. 26 invaziv karsinom spesifiye edilemeyen
tipte MAGE–A4 salınımını immünohistokimyasal
yöntemle analiz ederek MAGE–A4 pozitif hastaların
MAGE–A4 negatif hastalara oranla anlamlı şekilde
daha uzun yaşadığını bulmuşlardır.
Karpf ve ark. 27 MAGE–A11 seviyelerinin
cAMP’nin artması ve östradiolün azalması gibi etkenlerle
düzenlendiğini, prostat kanserlerinde de MAGE–
A11 salınımının arttığını tespit etmişlerdir.
MAGE-A ailesi prostat ve meme kanserleri dışında da
çalışılmıştır. Piotti ve ark. 28 Skuamöz hücreli karsinom,
skuamöz displazi ve skuamöz papillom olgularında
MAGE–A ailesinin salınımlarını araştırmış, karsinom
grubunda %66, skuamöz displazide %12 ve
papillomlarda yaklaşık %2 MAGE–A salınımı tespit
etmişlerdir.
Shiheng ve ark. 29 baş ve boyun yerleşimli skuamöz
hücreli karsinomlarda MAGE-A11 salınımı araştırmışlar
düşük dereceli grupta %26,7, yüksek dereceli grupta
%73,3 oranında salınım olduğunu tespit etmişler ve
prognostik marker açısından anlamlı olduğunu belirtmilerdir.
Xylinas ve ark. 30 mesanenin Ürotelyal karsinomunda
%45 oranında MAGE–A salınımı olduğunu raporlamışlardır.
Sang ve ark. 31 Over kanserlerinde MAGE–A salınımı
ve kötü prognozla ilişkisini belirlemişlerdir.
Huang ve ark. 32 iki yeni peptidin (P264I9 ve
P264H8) antitümör immünoterapisindeki etkilerini
araştırmış ve bu peptitlerin MAGE–A antijenlerinin
HLA-A*02:01-restricted CTL epitopları üzerinden,
MAGE–A antijeni salgılayan tümör hücreleri üzerinde
lizis etkisi yarattığı sonucuna varmışlardır. Aynı çalışmada
MAGE–A11 üzerinde de çalışılmış ancak yeterli
bir veri elde edemediklerinden MAGE–A11 üzerindeki
çalışmaların artırılmasını bildirmişlerdir.
Çalışmamızda benign meme dokularında %66 oranında
salgılanan MAGE–A11’in tümöre komşu normal alanlarda
da benzer şekilde (%69) bir salınım gösterdiğini
belirledik. Birçok çalışmada benign meme dokularında
MAGE–A11 salınımı izlenmezken bizim bulgularımız
benign meme dokusunda pozitiflik gösterdi. Yapılan
çalışmalarda meme kanserlerinde MAGE–A11 salınımı
için %52, %51,7 ve %57,3 gibi oranlar bildirilmiştir
20,22,23. Bizim çalışmamızda bu oran meme kanseri
için %80 olarak tespit edildi. NST’de %90, ILK’da
ise %70 oranında MAGE–A11 boyanması görüldü.
Çalışmamızda benign meme dokularında görülen MAGE–
A11 pozitifliği literatür bilgileri ile benzerlik göstermemektedir.
Ancak literatürde benign meme dokusunda
MAGE-1 ekspresyonu ile ilgili çok az sayıda
araştırma mevcuttur. Ayrıca bu çalışmalar dikkatlice
incelendiğinde çalışmaların hemen hepsinin aynı çalışma
grubu tarafından yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu
nedenle farklı çalışma gruplarının yapacağı çalışmalar
bu konunun açıklanmasında katkı sağlayacaktır.
Sonuç olarak; MAGE–A11 salınımı benign meme
dokusu (tümörsüz ve tümöre komşu) ile malign lezyonların
ayrımında bir yarar sağlamamaktadır. NST ve
ILK’ın ayrımında morfoloji ile MAGE–A11 dışındaki
diğer yardımcı immunohistokimyasal boyamalar esas
olmakla birlikte çalışmamızda NST’de (%90), ILK’ya
(%70) oranla daha fazla MAGE–A11 salınımı görülmesi
iki tümörün ayrımında yarar sağlayabilir Ancak
bu konuda yapılacak çok sayıda çalışma bu belirtecin
pratik uygulamada kullanılması konusunda fayda sağlayacaktır.