Yaptığımız çalışmada bulduğumuz sonuçlar şu şekilde özetlenebilir. Yaş ve VKİ arttıkça epikardiyal yağ dokusu kalınlığı artmaktadır. Kreatin düzeyi arttıkça, epikardiyal yağ dokusu kalınlığı düzeyi artmaktadır. E- GFR azaldıkça yani böbrek fonksiyonları kötüleştikçe, epikardiyal yağ dokusu kalınlığı artmaktadır. Albumin azaldıkça epikardiyal yağ dokusu kalınlığı artmaktadır. Hipovitaminoz D ile epikardiyal yağ dokusu kalınlığı arasında ilişki saptanmadı. Oksidan bir biyobelirteç olan İMA ile ilişkiler ise; E-GFR ve albümin azaldıkça İMA artmaktadır. Akut faz reaktanı olan Ferritin ve enfeksiyon belirteci olan CRP arttıkça İMA düzeylerinin arttığını tespit ettik. Yine oksidan bir biyobelirteç olan MPO ile ilişkilere baktığımızda; VKİ arttıkça MPO artmıştır. Ferritin ve E-GFR azaldıkça MPO artmıştır. Bu istatistiksel anlamlılık hem korelasyon analizlerimizde hem de ileri analiz yöntemlerimizde de tespit edilmiştir. Sonuçlarımız tüm H1 hipotezlerimizi doğrulamaktadır. Yoğun bakım olgularında gelişen ABH takibinde epikardiyal yağ dokusu kalınlığı, IMA ve MPO güvenle kullanılabileceği kanaatine ulaştık.
Karatas A. ve ark.’larının 16 prediyaliz kronik böbrek yetmezliği hastaları, hemodiyaliz hastaları ve sağlıklı gönüllülerde yaptıkları benzer çalışmada yine kronik böbrek hastalarında da epikardiyal yağ dokusu kalınlığı, IMA ve MPO’ın hastalık progresyonu ile birebir ilişkisi olduğunu saptamışlardır. Bizim çalışmamız ABH ve yoğun bakım çalışmasıdır. Karatas A ve ark.’ları 16 kronik böbrek hastalarında bu çalışmayı yapmış olsada, çalışma sonuçlarımız Karatas A.ve ark.’larının sonuçları ile birebir örtüşmektedir.
Eroglu’nun yaptığı editoryal yorumda 17 , prehiper-tansif hastalarda epikardiyal yağ dokusu kalınlığı ve hipertansiyon ilişkisi irdelenmiştir. Kan basıncı yüksekliği ve epikardiyal yağ dokusu kalınlığı arasındaki ilişkinin mekanizması tam olarak bilinmemektedir. Epikardiyal yağ dokusu artınca mı hipertansiyon gelişmektedir? Yoksa hipertansiyon mu epikardiyal yağ dokusu oluşumunu tetiklemektedir? Yumurta mı tavukdan? Tavuk mu yumurtadan ifadesi tam olarak bu durumu izah etmektedir. Mekanizma tam olarak bilinmesede epikardiyal yağ dokusu kalınlığı aterosklerotik kalp hastalığı kanıtıdır. ABH patogenezinde de ateroskleroz neden mi? sonuç mu aynı şekilde belli değildir. Eroglu 17 hipertansiyon takibinde epikardiyal yağ dokusu kalınlığı’nın kullanılabileceğini ifade etmiştir. Biz de benzer şekilde ABH takibi ile epikardiyal yağ dokusu kalınlığı düzeyinin ilişkisi olabileceğini iddia etmekteyiz.
Chen YC ve ark.’larının 18 yaptıkları bir çalışmada, hemodiyaliz hastalarında epikardiyal yağ dokusu kalınlığı kalınlığı ile kardiyovasküler hastalık arası ilişki olmadığını iddia etmişlerdir. İleri yaş ve bayan cinsiyet için epikardiyal yağ dokusu kalınlığı ile korelasyon tespit etmişlerdir. Bizim çalışmamızda da yaş ile epikardiyal yağ dokusu kalınlığı ilişkisi tespit ettik. Bizim çalışmamızda ise hastalık şiddeti ile epikardiyal yağ dokusu kalınlığı arasında ilişki tespit ettik. Chen Y. ve ark’larının 18 yaptıkları çalışma ile sonuçlarımızın benzeşmemesi, onların daha spesifik ve küçük bir popülasyonda araştırmalarını yapmış olmaları ile ilişkili olabilir.
Kleinaki Z. ve ark.’larının 19 yaptıkları bir meta-analizde; renal hasarlı hastalar ve diabetik hastalarda epikardiyal yağ dokusu kalınlığı ’nin kardiyovasküler yan etkiler açısından basit ve non -invazif bir markır olduğunu ifade etmişlerdir. Kleinaki Z ve ark.’larının 19 yaptıkları çalışma diabetik ve son dönem böbrek yetmezlikli hasta popülasyonu olsa da, bizim çalışma-mız ise yoğun bakım ABH hastalarında yapılmıştır. Ancak aynı sonucu bulduk. Bizde Kleinaki Z. ve ark.’ları 19 gibi güçlü kanıtlarla, ABH hastalık şiddeti açısından epikardiyal yağ dokusu kalınlığı basit non-invazif bir kardiyovasküler risk markırı olduğunu söyleyebilmekteyiz.
Massalha ve ark.’ları da 20 yaptıkları uzun soluklu bir çalışmada, epikardiyal yağ dokusu kalınlığı’nın postoperatif istenmeyen kardiyovasküler komplikasyonlar açısından bağımsız bir risk faktörü olduğunu ifade etmişlerdir. Çalışma sonuçlarımız literatürle uyum içindedir. Çalışmamız akut böbrek hasarı ve epikardiyal yağ dokusu kalınlığı ilişkisini inceleyen literatürdeki ilk çalışma olma özelliğini taşımaktadır.
Jiao ve ark.’larının 21 120 hemodiyaliz hastasında yaptıkları bir çalışmada, İMA’nın arteryel duvar kalınlığı ile direk ilişkisi olduğunu belirtmişlerdir. Yazarlar yüksek İMA’nın vasküler oksidatif stres ve inflamasyonla ilişkili olduğunu ifade etmişlerdir. Yazarlar arteryel duvar kalınlığını brachial-ankle pulse wave velo-city (baPWV) ile ölçmüşlerdir. Bizde yüksek İMA düzeyleri ile ABH hastalık şiddeti arasında ilişki bulduk. Sonuçlarımız literatür bulguları ile uyum içindedir.
Jha C. ve ark.’ları 22 yaptıkları bir çalışmada, kont-rast bağımlı nefropatide İMA ve PON-1 düzeylerine kontrast madde verilmeden önce ve sonra bakmışlardır. Kontrast bağımlı nefropati oluşan olgularda kreatin yüksekliği ile korele olarak İMA düzeyi artışı tespit etmişlerdir. Bizde çalışmamızda kreatin düzeyi arttıkça ve e-GFR düzeyi azaldıkça İMA düzeyi artışını tespit ettik. Çalışma bulgularımız Jha C. ve ark.’larının 22 çalışması ile uyum içindedir.
Aytaç Ateş H.ve ark.’larının 23 yaptıkları deneysel böbrek iskemi reperfüzyon modelinde, İMA düzeyleri artışı ile iskemi süresi ve histopatolojik böbrek hasarlanma derecesi arasında güçlü bir ilişki tespit etmişlerdir. Yazarlar İMA’nın renal hasarda prediktif değeri olduğunu iddia etmişlerdir. Bizim çalışmamız klinik çalışma, Aytaç Ateş H.ve ark.’larının 23 çalışması deneysel bir çalışma olsa da sonuçlarımız birebir ör-tüşmektedir.
Literatürde İMA düzeyi artışı ile birçok hastalık arasında ilişki saptanmıştır. Aterosklerotik kalp hastalıkları yanında, obstruktif sleep apne, osteoartrit progresyonu, çocuklarda akut apandisit hastalığı ile bile ilişki saptanmıştır 24-26. Çalışmamız ABH hastalık şiddeti İMA ilişkisini inceleyen yine literatürdeki ilk çalışmalardan biri olma özelliğini taşımaktadır.
Orion D. ve ark’larının 27 yaptıkları bir çalışmada; 144 akut beyin iskemisi gelişen hastada ve şiddetli karotis darlığı olan karotiste stent mevcut olan 51 hastayı çalışmalarına almışlardır ve MPO düzeyi bakmış-lardır. MPO düzeyleri ile stroke şiddeti arasında ilişki bulmuşlardır. Çalışmamızda MPO düzeyleri arttıkça kreatinin artmakta idi ve E-GFR azalmakta idi.
Literatüre göre, renal replasman tedavisi alan ve almayan tüm son dönem böbrek yetmezliği hastaları, başlıca kaynağı MPO olan, artmış bir oksidatif stresle karşı karşıyadır. Lakin bu oksidatif stresin hemodiyaliz has-talarında neden yüksek olduğu günümüzde tartışılmaktadır. Endotelyal disfonksiyon ve aterosklerotik plak oluşumunda rol aldığı bilinen MPO, hemodiyaliz hastalarında genellikle yüksek bulunmuştur 28.
Diğer taraftan hemodiyaliz hastalarında MPX aktivitesinin azaldığını ve değişmediğini bildiren çalışmalar da mevcuttur 12,29. Her ne kadar MPO kronik böbrek hastalarında arttığı literatürde tespit edilmiş ise de aynı durum bizim ABH çalışmamız içinde geçerlidir. Çalışmamızda ABH grubunda MPO düzeylerinde ılımlı düzeyde yükseklik tespit ettik.
Çalışmamızın bazı limitasyonları mevcuttur. Yoğun bakım ABH olgularının çoğu akut hemodiyaliz ihtiyacı göstermektedir. Ancak yine de olguların hemodiyaliz ihtiyacı olan/olmayan şeklinde ayrımı yapılamadı. Yoğun bakım ABH olgularının çoğunluğu erken dönemde mortal seyretmektedir. Fakat olgularımızın erken ve geç dönem mortalite sonuçları kaydedilemedi.
Sonuç olarak; endotelyal disfonksiyon ve aterosklerotik plak oluşumu kanıtı olan epikardiyal yağ dokusu kalınlığı, ABH hastalık şiddeti takibinde basit non-invazif bir markır olarak güvenle kullanılabilir. ABH hastalarında oksidatif stres ve enflamasyonun değerlendirilmesi, hastaların takibi açısından önemlidir. Benzer şekilde IMA’nın ABH’da sensitivitesi daha yüksek olsada; IMA ve MPO’in her ikiside ABH takibinde güvenilir biyobelirteçler olduğu söylenebilir. Bu bi-yobelirteç ve epikardiyal yağ dokusu kalınlığı’nın ABH’da tespiti kronik böbrek yetmezliğinden çok daha önem arzetmektedir. Zira ABH geri dönüşümlü olabilmektedir. ABH olgularının takibinde epikardiyal yağ dokusu kalınlığı tespiti akılcı bir yaklaşım olacaktır.