Epidemiyolojik değerlendirmeler dünya genelinde yeni tanı konulan kanserlerin yaklaşık %3'ünün mesane kanserinden oluştuğunu bildirmektedir
5. “US Preventive Services Task Force” mesane kanseri taraması için yeterli bilgi bulunmadığını ve taramanın bu hastalıkla ilişkili ölüm oranını azaltabileceğini kaydetti
6. Genel olarak kanser yaş aralığı 65-75y arasında değişen yaşlılarda daha sık görülmektedir
7. Prekanseröz ve kanserli lezyonlarda ortalama yaş 62,7±12,8 yıl olarak belirlendi
7. Sigara içmenin ve mesleki kimyasallara maruz kalmanın kanser riskini arttırdığı bilinmektedir
8. En az 40±10 yılda 1,5 paket/gün sigara içilmesi, etiyolojik olarak sigaranın lezyonlar üzerindeki önemini ortaya koymuştur
8. Kronik idrar yolu enfeksiyonları, kronik mesane kateteri kullanımı ve mesane taşları ile mesane kanseri riskinin arttığı daha önce gözlemlenmişti
9. Bizde bu çalışmalarda olduğu gibi serimizde lezyon spektrumu en geniş olan dört kronik üriner enfeksiyonlu hastanın takibinde mesane kanseri (TisG2) geliştiğini tespit ettik. Kırk yaşın üzerindeki hastalarda mesane kanserlerinin %85'inde ve üst üriner ürotelyal kanserlerin %98'inde başlangıçta mikro veya makrohematüri ile ortaya çıktığı söylenilmiştir
8,9,10. On yıllık retrospektif grubumuzda prekanseröz ve kanseröz lezyonların tüm formlarında hematüri gözlenmiştir. Özellikle bu hastalarda mikro-hematüri daha ön planda ve kalıcı idi. Ayrıca grubumuzda idrar sitolojik değerlendirmesi de önerilmişti
11. Ancak sitolojinin özellikle yüksek dereceli tümörlerde daha duyarlı olduğu, düşük dereceli tümörlerde ise yanıltıcı olabileceği bildirilmektedir
12. Literatürle uyumlu olarak serimizde benign lezyonlarda ve bazı prekanseröz ve kanseröz lezyonlarda PAP I, patolojik olarak TisG2 tanısı alan hastalarda ise PAP II/III saptanılmıştır. Amerikan Üroloji Birliği (AUA), hematüride sitolojik ve sistoskopik değerlendirmelere ek olarak mesane lezyonlarının saptanması durumunda mutlak biyopsi ile prekanseröz ve kanseröz lezyonların ortaya çıkarılmasının kritik olduğunu kaydetmiştir
13. Aynı mantıkla hareket edilerek defalarca farklı kliniklerde farklı tedaviler alan, hatta sistoskopi yapılan hastalarda bu lezyonlardan yapılan biyopsiler sonucunda alarak altta yatan gizli kanserleri ortaya konuldu hemde küretif sonuçlar elde edildi. Hematürisi olan hastalarda idrar yolu kanseri görülme sıklığı bilinmemektedir. Ancak mikrohematüri ile başvuran hastaların sevk edildiği merkezlerde yapılan 1-2 yıllık takiplerde üriner kanser gelişme riskinin %5-10 arasında olduğu kaydedilmiştir
14. Serimizde inatçı hematürisi olan ve şüpheli lezyonları olan hastaların biyopsilerinde ortalama 18±6,7 ayda mesane kanseri ve öncül lezyonlar %10,1 oranında görülmüştür. Yine farklı bir çalışmada 40 yaş üstü, hematürisi olan ve mesanede lezyonu olmayan erkek ve kadın hastalarda sırasıyla %2,8 ve %3,4 oranında mesane kanseri tespit edilebileceği ifade edilmiştir
15. Kronik obstriktif ve/veya irritative semptomlar ile birlikte, persistant makro/mikro hematürisi mesane lezyonu sistoskopide tespit edilen grubumuzda %2,76 (n =30/1086) oranında prekanseröz ve kanseröz lezyonlar tespit edilmiştir. Lezyon olamayan grupla oranlarımız benzer izlenmiştir. Ayrıca grubumuzda diğer çalışmalardan farklı olarak bu lezyonlardan oluşabilecek kansere dönüşümlerinin erken dönemde yapılmasıdır. Böylece hem yaşam sürelerine katkıda bulunulmuş, komorbidite azaltılmış ve tabiî ki tedavi maaliyetelerine katkıda bulunulmuştur. Literatürden faklı olarak çalışmamız bu lezyonlara tanı konulması ve takibinin ne kadar önemli olduğunu bize göstermiştir.
Mesane kanseri belirtileri idrar yolu enfeksiyonlarına benzeyebildiği için ayırıcı tanı hayati önem taşımaktadır16. İdrar kültürü ile idrar enfeksiyonlarını dışlayabilsek de şikayetlerin devam etmesi halinde mesane kanseri varlığı araştırılmalıdır16. AUA, özellikle asemptomatik mikrohematüri tanısında ürotelyal kanserlerin dışlanmasının gerekliliğinin altını çizmiştir16. Ayrıca farklı çalışmalarda hematüri olmasa bile sadece irritatif idrar şikayeti olan hastalarda %30 oranında mesane kanseri görülebileceği belirtilmektedir13,17. Serimizdeki hastalarda şikayetlerin başlangıcından itibaren aralıklı veya sürekli olarak irritatif/obstrüktif semptomlar olması çok dikkat çekicidir. Maalesef spesifik radyolojik bulguların olmaması ve sitoloji sonuçlarının normal olması nedeniyele farklı kliniklerde farklı uzmanlar tarafından hastalarımız genelde üriner enfeksiyon gibi düşünülmüştür. Radyolojik yöntemler bize üriner sistem tümörlerinin ve kitlelerinin çoğunu gösterebilir17. Ancak mesane duvarı düzensizliği, kalınlaşması gibi radyolojik ifadeler mesane kanseri tanısı için spesifik bir tanı oluşturmamaktadır17. Nitekim hastalarımızın çoğunun radyolojik raporunda mesane duvarında kalınlaşma, düzensizlikler gibi nonspesifik radyolojik tanımlar kullanılmıştır. Maalesef sistoskopi gerekli girişim planan bu lezyonlardan bazılarının erken ya da geç evre mesane kanseri veya kanser öncesi lezyon olduğu görülmüştür. Çalışmamızın en önemli mesajlarından biride; inatçı hematüri ve bu nonspesifik radyolojik uyarılar ile sistoskopi planlamanın ve biopsi almanın ne kadar önemliği olduğunu vurgulamasıdır. Yine ilginçtir ki bu lezyonların patolojik tanı amaçlı rezeksiyonu, punch biyopsisi veya koter ablasyonu semptomlarda rahatlama sağlayabilmektedir17. Serimizde de takiplerde semptomların düzelmesinin yanı sıra displazi, TUR sonrası kontrollerde CIS ve invazif papiller polipoidler adım adım ortadan kaybolduğu gözlenmiştir. Yine bizi destekelyen çalışmalrda kanser öncesi ve kanserli ürotelyal lezyonlar uzun vadede sistoskopik olarak izlenmesi gerektiğini vurgulamıştır18. Bu mantıkla kronik irritatif semptomları olan, önceden benign mesane biyopsisi ve persistan hematürisi olan 40 yaş üstü hastaların 10 yıllık takibinde olası üriner sistem kanseri varlığını her zaman düşünmek gerektiği görmüş olduk. Bu lezyonların takibinin gerekli olduğunu ispat ettiğimiziçin bizde retrospektif takip kriterlerimizi hazırladık (Tablo 1). Hazırlana tabloların bu lezyonların takipte faydalı olacağına inanıyoruz. Bilindiği gibi Bu hastaların mesane kanserine bağlı morbidite ve mortalite sonuçları son derece dramatiktir. Ayrıca hastalığın ilerlemesi morbidite ve mortaliteyi arttırır. Ayrıca ilerlemiş hastalığın sosyal güvenlik maliyetlerini arttırıcı etkisi vardır. Bu maliyetler karşısında bu lezyonlar içim yapılacak takibinde sık aralıklı laboratuvar ve sistoskopik işlemlerin maliyetleri nispeten önemsiz kalmaktadır. Dolayısıyla bu yaklaşımlar over-treatment olmaktan çıkmaktadır. ABD’de veteran affairs health-care system de yıllık olarak en sık yapılan işlem sistoskopidir19. Böylece tanısından tedaviye kadar maliyetli bir süreç gerektiren mesane kanserine karşı, erken tanı ve tedavi sürecinde mortalite ve morbidite oranlarının düşük olduğu, daha az maliyetli bir takip sistemi oluşturulmuştur19. Tespit ettiğimiz bu lezyonlar için takibinde oluşturduğumuz takip kriterleri de bu mantığı tam anlamıyla desteklemektedir. Bu çalışma doğrultusunda özellikle displazi lezyonlarında invaziv mesane kanserinin evreleme aşamasından önce bile engellenmesi sağlanılmıştır.
Elbette mesane kanserine yönelik öncelikle kılavuzlardaki önerilere uymak gerekiyor. Ancak kanserin başlangıç evresini kastediyorsak, özellikle yoğun klinik çalışmalarda riske uygun davranmanın, kılavuz önerileri kadar önemli olabileceği belirtilmektedir20. Bu nedenle çalışmamızın önemi daha da artmaktadır. Bu tablodaki öneriler belirtildiği gibi klinik risk uyumlu öneriler oluşturmaktadır. Bu stratejik risk uyumluluk analizimiz takip edildiğinde, altta yatan gizli kanserin ortaya çıkarılmasını sağlanacaktır. Nitekim litreratürde stratejik ve sistematik olarak yürütülen risk uyumlu işlemlerde takibin ve durumsal adaptasyonun her zaman daha iyi olduğu kaydedilmektedir20. Önceki çalışmalarda prekanseröz mesane lezyonları için optimal sistoskopik takipler olmamasına rağmen bu çalışmada bu lezyonlar için optimizasyonlar yapılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın uzun dönemli prospektif randomize kontrollü çalışmalarla desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.