Bildiğimiz kadarıyla, bu çalışma kronik spontan ürtiker hastalarındaki psikiyatrik komorbiditelerle total Ig E arasındaki ilişkiyi inceleyen ilk çalışmadır. Çalışmanın en önemli bulgusu psikiyatrik hastalık eşlik eden kronik ürtiker hastalarında total Ig E değerlerinin daha yüksek seyretmesiydi. Bir diğer önemli bulgu ise psikiyatrik hastalık eşlik eden grupta hastalık hem daha uzun süredir devam etmekte olup hem de daha şiddetli seyretmekteydi. Ayrıca bu hastaların hayat kaliteleri daha fazla bozulmuş ve anti histaminik tedaviye yanıtları da belirgin olarak daha düşüktü. En az bir psikiyatrik hastalığı olan kişilerde psikiyatrik hastalıklarının şiddeti ile total Ig E seviyeleri arasında ise belirgin bir ilişki gözlenmememişti.
Kronik ürtiker hastalarında psikiyatrik bozuklukların prevalansı normal topluma göre daha fazla oranda görülmekte olup yapılan çalışmalarda bu oran % 35 ile % 60 arasında değişmektedir5,6,14-16. Yapılan çalışmalarda ürtikerli hastalarda en sık görülen ruhsal bozuklukların anksiyete, depresyon ve somatoform bozukluklar olduğu görülmektedir5,6,14-16. Neredeyse her 3 ürtiker hastasının bir veya ikisinde altta yatan en az bir psikiyatrik bozukluk bulunmakta olduğu görülmüştür ancak çalışmaların hiçbirisinde psikiyatrik bozuklukların ürtiker başlangıcından önce var olup olmadığına dair bir bilgi belirtilmemekteydi6,15. Bu yüzden, psikiyatrik hastalığın kronik ürtikere mi bağlı geliştiği yoksa kronik ürtiker için bir yatkınlık mı yarattığı sorusunun cevabı tam olarak bilinememektedir. Bununla beraber literatürde kronik ürtikerin kaygı veya depresyon üzerinde anlamlı bir doğrudan etkisi olmadığı ancak kaşıntı ve uyku bozukluğuna neden olarak anksiyete veya depresyon üzerinde etkisi olabileceğine yönelik modelleme yapılan bir çalışma mevcuttur4. Bu modelde kaşıntı ve uyku durumunun, kronik ürtikerdeki anksiyete ve depresyon üzerine olan etkisinin sırasıyla % 65 ve %77'sine aracılık ettiği hesaplanmış4. Sonuç olarak, bu hastalığın etiyolojisinde emosyonel faktörlerin rolünün tam olarak açıklanabilmesi için daha geniş sayıda hasta içeren ve daha uzun süre takip gerektiren ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
Bir diğer önemli konu psikiyatrik bozukluğun kronik ürtiker hastalığına olan etkileridir. Çalışmamızda psikiyatrik komorbidite varlığının kronik ürtiker hastalarındaki yaşam kalitesinde daha belirgin bir düşmeye neden olduğu gösterilmiştir. Ayrıca hastalık sürelerinin daha uzun olduğu ve hastalıklarının da daha şiddetli seyrettiği gözlemlendi. Bu konuda yapılan daha önceki araştırmalarda, çalışmamıza benzer olarak psikiyatrik hastalığı olanların hayat kaliteleri daha düşük bulunmaktaydı8,16. Ancak bu çalışmaların birisinde hastalık süresi ve şiddeti psikiyatrik hastalık durumundan etkilenmemişken, diğerinde bu durum değerlendirilmemişti8,16. Bu durum önceki çalışmalardaki hasta sayısının daha düşük olmasıyla ilişkili olabilir. Ayrıca çalışmamızda hayat kalitesiyle hastalık süresi ve şiddeti arasında anlamlı ilişki bulunurken önceki çalışmalarda bu durum gözlenmemişti8,16. Bu çelişkili sonuçlar hayat kalitesinin değerlendirilmesi için kullanılan ölçeklerin her çalışmada farklı olmasından kaynaklanmış olabilir.
Çalışmamızın en önemli sonuçlarından birisi total Ig E seviyelerinin, psikiyatrik hastalık varlığında daha yüksek seyretmesiydi. Ayrıca laboratuvarın referans aralığı baz alındığında total Ig E değeri yüksek çıkan hastaların oranı psikiyatrik komorbidite eşlik eden grupta daha yüksek idi (% 72 vs % 55). Bu durumun altta yatan etiyopatogenezinde ise stres önemli bir oynayabilir. Stresin bağışıklık sistem üzerindeki etkileri incelendiğinde immün yanıtları T helper 2 (Th2) yolağına kaydırarak serum Ig E düzeylerinde artışa neden olduğu birden fazla çalışmada gösterilmiştir17,18. Kronik ürtikerli hastalardaki tekrarlayan stres maruziyetleri sonucunda, hastaların anksiyete ve depresyon düzeylerinin kronik olarak artması ve artan Ig E sentezi ile Th2 yanıtlarını uyarması muhtemeldir. Bununla beraber total Ig E değerinin yüksekliği ile psikiyatrik hastalıkların şiddeti arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. Bu durum total Ig E değerini etkileyen birçok faktörün bulunmasından kaynaklanabilir19.
Literatür incelendiğinde kronik ürtiker hastalarında psikiyatrik komorbiditelerin görülme sıklığı ve tipleri ile ilgili birçok çalışma olmasına rağmen total Ig E ile arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırma bulunamamıştı4,6,8,15,16. Diğer alerjik hastalıklarda görülen psikiyatrik bozukluklarla total Ig E arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalar değerlendirildiğinde, çalışmaların alerjik rinit, astım ve atopik dermatit grubunda yoğunlaştığı görülmekteydi. Her 3 hastalığında değerlendirildiği bir çalışmada anksiyete ve depresyonun hem vaka düzeyi hem de hastalık şiddeti ile total Ig E arasında ilişki bulunmamıştı20. Hem egzema hem de astımlı hastaların değerlendirildiği başka bir araştırmada ise egzemanın atopik olup olmadığı önemli değil, astım atopik ise hastaların depresyona daha yatkın olduğu değerlendirilmiş ancak hem egzemada hem de astımda bu durumun total Ig E ile ilişkisi gösterilememiştir21. Sadece astımlı hastaların değerlendirildiği bir çalışmada ise anksiyete ve depresyon varlığı ile total Ig E düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki saptanmış olup ayrıca katılımcıların anksiyete ve depresyon düzeyleri ile total Ig E düzeyleri arasında da belirgin bir korelasyon gözlemlenmişti22. Ancak daha sonra yapılan bir çalışmada hayat kalitesindeki bozulma anksiyete ve depresyonu olan astımlılarda daha fazla ve total Ig E ortalaması psikiyatrik hastalığı olan grupta olmayan gruba göre daha yüksek ancak istatistiksel olarak anlamlı farklılığa ulaşılamadı olarak raporlanmıştı23. Sadece atopik dermatit hastalarının alındığı çalışmalarda ise anksiyete ve depresyona eğilimli olan hastaların daha yüksek total Ig E değerlerine sahip olduğu gözlemlenmekteydi24,25. Atopik dermatitte yapılan başka bir çalışmada total Ig E düzeyleri ile anksiyete ve depresyon skorları arasında ilişki saptanmadı26. Ancak bu çalışmada total Ig E için 3000 altı ve üstü olarak iki gruba ayrılmış olup kronik ürtikerli hastalarda bu kadar yüksek total Ig E değerleri genellikle beklenmemektedir ve diğer çalışmalara göre anlamlı ilişki bulunmaması bu durumdan kaynaklanmış olabilir26.
Kronik ürtikerli hastalarda depresyon ve anksiyeteyi ön görmede çalışılan bir başka molekül Substance P (SP)’dir. SP düzeyleri depresyonu olan kronik spontan ürtiker hastalarında olmayanlara göre daha yüksek oranda bulunmaktaydı7. Ancak SP klinik pratikte kullanılabilirliği hem daha zor hem de daha maliyetli bir testtir. Bu açıdan çalışmamızda total Ig E seviyelerin yüksek saptanması, kronik ürtiker hastalığında hali hazırda rutin olarak istenen testler arasında olması ve daha maliyet etkin olması nedeniyle klinik pratik için daha uygun olduğunu düşünmekteyiz. Ayrıca bu çalışmada depresyonlu kronik ürtiker hastalarında SP düzeyleri ÜAS-7 değerleriyle korele değildi7. Çalışmamızda da total Ig E değerleri ile ÜAS-7 şiddet skoru arasında anlamlı korelasyon görülmedi.
Kronik spontan ürtiker hastalarındaki psikiyatrik bozuklukların erken dönemde saptanması aynı zamanda ürtiker hastalığının tedavisinde de daha başarılı olmamızı sağlayabilir. Çünkü bu psikiyatrik bozukluklara anti depresan veya anksiyolitik gibi farmakolojik müdahaleler ile kronik ürtikerde iyileşmenin meydana gelebileceği daha önceki çalışmalarda gösterilmiştir27,28. Bu sonuçlar, ürtiker tedavisine ek olarak herhangi bir potansiyel psikiyatrik bozukluğun erken tanınmasını ve yönetimini içeren multidisipliner bir terapötik yaklaşıma olan ihtiyacın altını çizmektedir.
Çalışmamızın önemli sonuçları olmasına rağmen birkaç kısıtlılığı mevcuttur. Birincisi, birçok vitamin eksikliği depresyon ve anksiyeteye neden olabilmektedir9. Çalışmamızda hepsini değerlendirmek mümkün olmamakla birlikte rutinde bakılan 4 ana vitamin grubu değerlendirilerek düşük bulunan hastaların değerlendirmelerinin vitamin tedavisi sonrasında yapılmış olması nedeniyle bu konuda kısmen sekonder nedenlerin dışlandığını düşünmekteyiz. Yine aynı şekilde diğer sistemik hastalıklar ve nörolojik hastalıklarda sekonder depresyon nedeni olabilir9. İleri yaştaki hastaların ve tiroid fonksiyon testleri gibi bazı biyokimyasal testlerle diğer hastalıkların dışlanarak, çalışmaya alınmamasını sağlamakla birlikte yine de bazı hastalıklar erken dönemde biyokimyasal olarak normal seyretmesi nedeniyle tespit edilememiş olabilir ancak bu sayının çalışma popülasyonunun çok küçük bir oranını yansıttığını tahmin etmekteyiz.
Sonuç olarak, kronik spontan ürtikerli hastalarda anksiyete ve depresyon gibi psikiyatrik hastalıkların sık görülmesi nedeniyle bu hastalardaki psikiyatrik komorbiditeyi ön görmede total Ig E değerinin önemli bir rolü olabileceği ön görülmektedir. Bu çalışma başta alerji ve dermatoloji uzmanları olmak üzere kronik ürtiker tedavisinde rol alan tüm hekimlerin özellikle total Ig E yüksek olan ürtiker hastalarını bir psikiyatri uzmanına yönlendirmesi konusunda rehberlik etmesi açısından önemlidir. Kronik spontan ürtiker hastalarının yönetiminde alerjistler ve dermatologlar ile psikiyatristlerin birlikte çalışmasının hastalığın seyrine olumlu etki oluşturabileceği düşünülmektedir.