İnflamatuar veya otoimmün romatizmal hastalıklara sahip bireylerin, genel popülasyonla kıyaslandığında hem hastalıkları hem de kullandıkları immünsupresif ajanlara bağlı enfeksiyon riski ve ciddiyeti açısından daha yüksek bir risk altında oldukları bildirilmiştir
11. Aynı zamanda, romatolojik hastalıklarda ileri yaş (>60 yıl), yüksek hastalık aktivitesi ve eşlik eden komorbiditelerin (pulmoner hastalıklar, kronik böbrek yetmezliği vb.) enfeksiyon riskini artırdığı ve enfeksiyona bağlı yatış oranını yükselttiği gösterilmiştir
12,13. Ancak, son çalışmalar, romatolojik hastalıklarda COVID-19 enfeksiyon riskinde beklenenin aksine bir artış olmadığını bildirmiştir (14). Bununla birlikte, romatolojik hastalıklarda COVID-19 pandemisi sürecinde sağlık hizmetlerine erişimdeki kısıtlamalar ve rutin tedavi süreçlerindeki aksamalar, domino etkisiyle tedavi uyumsuzluğuna, hastalık aktivitesinde artışa ve ilerleyen dönemlerde fiziksel dizabilite, yaşam kalitesinde bozulma ve işgücünde azalmaya neden olabilir. Literatürde inflamatuar romatolojik hastalıkların pandemi öncesinde ve pandemi dönemindeki hastalık aktivitesindeki potansiyel değişikliklere dair yeterli veri bulunmamaktadır.
2020 yılında Ciurea A ve ark.4 COVID-19 pandemisi sırasında uygulanan virüs kontrol önlemleri nedeniyle romatoloji hizmetlerine erişimde yaşanan kısıtlamaların inflamatuar romatizmal hastalıklar üzerindeki etkisini araştırdı. İsviçre Klinik Kalite Yönetimi kohortundan 666 aksiyal SpA, RA ve PsA hastasını içeren bu çalışma, Ocak-Haziran 2020 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Hastalık aktivitesi, relaps ve diğer klinik parametreler, yüz yüze ziyaretler ve/veya bir akıllı telefon uygulaması aracılığıyla değerlendirilen hasta bildirimiyle incelendi. Üç dönem (COVID-19 öncesi, sırasında ve sonrasında), her biri 2 ay süren, karşılaştırıldı. Pandemi sırasında ilaç uyumsuzluğu yaşayan hastalardaki hafif artış, özellikle aksiyal SpA grubunda istatistiksel olarak anlamlı bir düzeye ulaştı. Ancak, hastalık alevlenmesi yaşayan hastalardaki oranlar stabil seyretti ve aksiyal SpA, RA ve PsA hastalarında hastalık aktivitesinde belirgin bir artış gözlenmedi. SpA hastalarının dahil edildiği ReumaCoV-Brezilya kayıt kütüğünün kesitsel analizinde de COVID-19 sonrası hastalık aktivite değerlerinde anlamlı değişiklik tespit edilmedi15. Bizim klinik çalışmamız da literatürün aksine, SpA hastalarında pandemi öncesine göre pandemi sonrasında özellikle ağrı, global hasta değerlendirmesi ve hastalık aktivitesi parametrelerinde belirgin bir artış olduğunu göstermektedir. Pandemi sonrası hastalık aktivitesindeki artışın nedenleri ve klinik önemi konusunda derinlemesine daha fazla analiz yapılması, tedavi stratejilerinin ve hastalık yönetiminin daha iyi anlaşılması için önemlidir.
Romatoid artritli hastaların genel popülasyonla karşılaştırıldığı gözlemsel çalışmaların çoğunda, COVID-19 ilişkili ağır enfeksiyon geçirme riskinin daha yüksek olduğu bildirilmiştir16,17. RA'lı hastalarda COVID-19 aşılaması öncesi ve sonrasında hastalık aktivitesi değerlendirildiğinde remisyon veya düşük hastalık aktivitesine sahip hastalarda COVID-19 aşılarının hastalık aktivitesi üzerinde anlamlı bir etki veya nüks riski oluşturmadığı gözlenmiştir 18.
Pandemi döneminde RA’lı hastaların sağlık hizmetlerine erişimindeki zorluklar, ilaç teminindeki sıkıntılar, kaygı ve sosyal izolasyon gibi faktörlerle karşılaştıkları bildirilmiştir19,20 . Ancak, bu sürecin hastalık aktivitesi üzerine etkisini açıklayıcı verilerin yetersiz olduğu unutulmamalıdır. COVID-19 öncesi, sırasında ve sonrasında hastalık aktivitesinin değerlendirildiği bir çalışmada hastalık aktivitesinde değişiklik olmadığı rapor edilmiştir15. Benzer şekilde, bizim çalışmamıza dahil edilen RA'lı hastalarda pandemi öncesi ve sonrası karşılaştırmasında hastalık aktivite ölçekleri yanı sıra ağrı ve yorgunluk skorlarında da anlamlı bir fark saptanmamıştır. Buna karşın n-İRH grubunda takip edilen hastaların ağrı, yorgunluk skorlarında artış saptanmıştır.
Çalışmamızın bazı limitasyonları bulunmaktadır. Bu çalışma retrospektif gözlemsel bir tasarıma sahiptir ve bu nedenle sonuçların doğrulanabilmesi için daha geniş bir hasta grubunu içeren, prospektif bir izleme dayalı çalışmaların yapılmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Ayrıca, çalışmada belirtilen etkilerin bir kısmı, sağlık hizmetlerine erişimdeki kısıtlamalara bağlanmıştır. Ancak, bu kısıtlamaların spesifik nedenleri ve lokal faktörler daha detaylı bir şekilde ele alınmamıştır.
Sonuç olarak, bu çalışma, Türkiye'deki non-inflamatuar ve inflamatuar romatizmal hastalıklardan SpA ve RA'da pandemi öncesi ve sonrası döneminde hastalık aktivitesi, ağrı ve yorgunluk gibi belirli klinik ölçütlerdeki değişiklikleri göstermektedir. SpA hastalarında pandemi sonrası akut faz yanıtı ve hastalık aktivite ölçeklerinde artış gözlenirken, RA'lı hastalarda belirgin değişiklik saptanmamıştır. Ayrıca, non-inflamatuar gruptaki hastalarda ağrı, yorgunluk skorlarında artış olduğu gözlenmiştir. Bu bulgular, romatolojik hastalıkların yönetiminde pandeminin yarattığı zorlukları anlamak ve gelecekteki salgın durumlarında daha etkili müdahaleler geliştirmek açısından önemlidir.