Kan bağışçısı seçim ölçütleri uygulamaları, tarama testlerindeki gelişmeler, antijen, antikor ve viral genom tespitine yönelik duyarlı ve gelişmiş yöntemlerin kul-lanılmasıyla transfüzyon güvenliği artmıştır. Teknolo-jik gelişmelerle birlikte ülkemizde bağışçı kanlarında 1983’ten beri HBsAg, 1987’den beri anti-HIV, 1996’dan beri anti-HCV testleri zorunlu olarak yapıl-maktadır. Ancak, düşük olasılıkla da olsa hastalığa göre süresi değişen pencere döneminde alınan kanlar ile enfekte kan transfüzyon riski bulunmaktadır
4. Pencere dönemi HBV de 56 gün, HCV’de (3. kuşak ELİSA kitleriyle) ortalama 70 gün, HIV’de ise (p24 antijen ile birlikte) ortalama 16-17 gündür. Nükleik asit teknolojisi (NAT) testleriyle pencere dönemi HIV de 10-15 gün, HCV de 41-60 gün ve HBV de ise 6-15 gün azaltmaktadır
5. Pencere döneminde, hastalığın klinik belirti ve laboratuvar bulgusu olmadığı için en hassas yöntemler ile kan tetkiki yapılmış olsa bile transfüzyon ile sifilis, hepatit B, hepatit C ve HIV/ AIDS geçişi olanaklıdır
4. NAT prensipli moleküler testler, kan ve kan bileşenlerinden viral etkenlerin transfüzyonla bula-şını ciddi oranlarda azaltması amacıyla kan taramaları-na sokulmuştur. Günümüzde özellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler çapında kullanılan üçlü (HBV, HCV, HIV) viral moleküler testler sıklıkla immünolo-jik (serolojik) testlerle birlikte kullanılmaktadır
1.
Kan donörlerinde HbsAg ile Hepatit B enfeksiyonu taraması yaygın kullanılan bir yöntemdir. Ancak bu viral belirteçin kullanılması bulaş riskini tamamen dışlamaz. HBsAg için negatif ancak HBV antikorları için pozitif olan veya olmayan hastalarda kan veya karaciğer dokularında HBV DNA'nın varlığı olarak tanımlanan gizli HBV enfeksiyonuna sahip bireyler kan transfüzyonu yoluyla HBV bulaşı için potansiyel risk oluşturur. Ayrıca enfeksiyonun pencere döneminde kişide hepatit B virüsü mevcut iken HbsAg tespit edilemez. Bu nedenle, pencere döneminde hepatit B en-feksiyonunu gösterecek bir belirteç, kan bankacılığında büyük önem taşımaktadır. Pencere dönemi ve gizli HBV enfeksiyonunun gösterilmesinde Anti-HBc IgM ve HBV DNA’nın ideal göstergeler olduğu bilinmektedir6. Çalışmamızda bu amaçla kan donörlerinde Anti-HBc IgM ve HBV DNA araştırılmış ancak hiçbirinde pozitiflik saptanmamıştır. Yılmaz ve ark.7 HbsAg negatif 121 hemodiyaliz hastasının inceledikleri çalışmalarında hastaların 10’unda (%8,2) HBV DNA’yı pozitif olarak bildirmişlerdir. Ülkemizde yapı-lan bir diğer çalışmada ise HbsAg negatif, AntiHbc pozitif 51 kronik hepatit B hastanın %21’inde Real Time PCR ile HBV DNA pozitif olarak bulunmuştur8. Bayram ve ark.9’nın HbsAg negatif 4.352 sağlık-lı kan donörünü inceledikleri çalışmalarında 2 hastada HBV DNA pozitifliği tespit edilmiş, ancak alternatif başka bir yöntemle test tekrar edildiğinde iki hastanın da sonucunun negatif olduğu bulunmuştur. Ülkemizde yapılan bir diğer çalışmada ise, kan donörlerinde HBV DNA pozitifliği %0,16 olarak bulunmuş, ancak pozitif hastalardan tekrar örnek alındığında hiçbir hastada pozitiflik tespit edilememiş, bu oran yalancı pozitiflik oranı olarak bildirilmiştir10. Bal ve ark. (11) 8.333 donörü inceledikleri çalışmalarında 1 donörde(%0,012) HBV DNA pozitifliği tespit etmişlerdir. Kumar ve ark.12 2007 yılında 2.552 donörü incele-dikleri çalışmalarında HbsAg negatif Anti-HBc IgM pozitif 10 tane donör(%0,39) tespit etmişlerdir. Gra-barczyk ve ark.13 seronegatif sağlıklı kan donörlerinde HBV DNA görülme oranının 1/61.047, HCV RNA görüleme oranını 1/119.235 ve HIV RNA’yı ise 1/783.821 olarak bildirmişlerdir.
Çalışmamıza dahil edilen 200 kan donörünün hiçbirin-de HCV RNA pozitifliği saptamadık. Cappy ve ark.14 18 yıllık dönemde yaklaşık 48 milyon donörü inceledikleri çalışmalarında, donörlerin %0.5’inde antikor negatif olmasına rağmen HCV RNA pozitif olarak bulunmuştur. Yapılan başka bir çalışmada da sağlıklı kan donörlerinde HCV RNA görülme oranının 1000’de 2,6 olarak bildirirken, HBV DNA görülme oranı 1000’de 12,5 ve HIV RNA görülme oranı 1000’de 2,6 olarak bildirilmiştir15. Zhang ve ark.16 çalışmalarında anti-HCV negatif 56.000 kan donö-rünün 146’sında (%0,25) HCV RNA’ yı pozitif olarak bildirmişlerdir. Kabaş ve ark.17 anti-HCV negatif 2.592 donörü; Bozdayı ve ark. (18) 6.000 donörü ince-ledikleri çalışmalarında çalışmamızla benzer şekilde hiçbir hastada HCV RNA pozitifliği saptamamışlardır.
Kan donörlerine 2001’den beri havuz NAT, 2010’dan beri de bireysel NAT uygulanan Fransa’da, daha önce de kan donörü olan bir hastada anti-HIV pozitif olarak bulunmuştur. Bu donorün HIV RNA açısından negatif olan önceki kanı daha hassas bir NAT ile tekrar çalışıldığında HIV RNA pozitif olarak tespit edilmiştir19. Bu da bize HIV RNA negatif bile olsa düşük viral yük durumunda bulaşın yine de olabileceğini göstermektedir. Güney Afrika’da yapılan bir çalışmada ise bireysel NAT uygulamaları ile kan transfüzyonu ile HIV bula-şını milyonda 0,13 olarak bildirmişlerdir20. İtalya’da yapılan kan donörlerinde HIV ve HCV nükleik asitleri-nin araştırıldığı bir çalışmada bir hastada HIV RNA pozitifliği tespit edilmiş ve bu hastanın RNA pozitifliği saptandıktan 41 gün sonra serokonversiyon geliştiği bulunmuştur21.
Almanya’da 2008-2015 yılları arasında 46 milyon donörün tarandığı çalışmada 20 HIV1-NAT, 61 HCV-NAT ve 29 HBV- NAT pozitifliği tespit edilmiştir. HIV1, HBV ve HCV’nin görülme sıklığının sırasıyla milyonda 0,43, 0,64 ve 1,32 olduğunu bildirmişlerdir22.
Tüm bu sonuçlar bize göstermektedir ki kan donörlerinde ülkemizde rutinde bakılmayan HBV DNA, HCV RNA ve HIV RNA’nın taranması serolojik olarak negatif erken dönem olguların yakalanması, pencere dönemindeki enfeksiyonların tespiti açısından son derece önemlidir. Tarama testlerinde NAT temelli testlerin kullanılması tranfüzyon ile enfeksiyon bulaş oranını düşürecektir. Bu çalışmada biz hiçbir donörde HBV DNA, HCV RNA ve HIV RNA pozitifliği saptamadık. Çalışmaya dahil edilen donör sayısının az olması bu sonuca neden olmuş olabilir. Daha fazla sayıda örnekle yapılacak çalışmalara ihtiyaç vardır.