FA’nın solunum sistemi, santral sinir sistemi, deri, göz, testis ve menstrüel fonksiyonlar üzerinde toksik etkilere sahip olduğu bildirilmiştir
20. Ağız yoluyla FA alınmasını takiben üst gastrointestinal sistemde lokal korozif etki meydana getirir. Mide bulantısı, şiddetli ishal, karın ağrısı gibi semptomların ardından nekroz, perforasyon ve kanama gelişir. Daha sonra dolaşım kollapsı, şiddetli metabolik asidoz ortaya çıkar ve birkaç gün içerisinde ölümle sonuçlanır
5.
Çalışmamızda, FA uygulanan grubun ışık mikroskobik incelenmesinde karaciğer dokusunda portal alan ve vena centralis etrafında mononükleer hücre infiltrasyonu ayırt edildi. Hepatositlerin bazılarının sitoplazmalarında vakuolizasyon ve bazılarının ise hiperkromatik çekirdekli oldukları saptandı. PAS ile yapılan boyamada portal alan etrafındaki hepatositlerin PAS (-) olduğu, dolayısıyla glikojenin olmadığını gözlemledik. Bu durum bize FA’nın karaciğerde direkt mekanizma ile hasar meydana getirdiğini ve strese maruz kalan dokuda önce glikojenin yıkıldığını göstermektedir. Beall ve ark. 21 da FA’nın karaciğer dokusunda lokal hücresel nekroz odakları ve sentrilobüler vakuolizasyona yol açtığını bildirmişlerdir.
Canlılar oksidatif hasara karşı antioksidan savunma sistemiyle korunurlar. Hücresel seviyede etkili olan enzimatik antioksidan sistemler içerisinde katalaz (CAT), süperoksit dismutaz (SOD) ve glutatyon peroksidaz (GSH-Px) yer alır 22. Sarsılmaz ve ark. 23, solunum yoluyla (12 ppm) uyguladıkları FA’nın karaciğer dokusunda GSH-Px ve SOD aktivitelerini arttırdığını, CAT aktivitelerini ise azalttığını bildirmişlerdir. Farooqui ve ark. 24 ise, i.p yolla verdikleri yüksek doz FA’yı takiben safra sekresyonunda glutatyon konsantrasyonunun arttığını, fakat karaciğer dokusunda glutatyon seviyesinin azaldığını tespit etmişlerdir. Skrzydlewska 25 da yapmış olduğu çalışmada, formik asit ve FA’ya metabolize olan metanolün, sıçan karaciğer dokusunda SOD ve CAT enzim aktivitelerinde artışa neden olduğunu belirtmiştir. Yapmış olduğumuz çalışmada ise, FA’ya maruz kalan sıçanların karaciğer dokusunda SOD, CAT ve GSH-Px enzim aktivitelerinin arttığını tespit ettik. FA uygulaması karaciğer dokusunda oksidatif hasara neden olarak süperoksit radikallerinde artış meydana getirebilir. Buna bağlı olarak SOD enziminin aktivitesinde de artış olabilir. SOD enzim aktivitesinin artmasıyla da ortamda hidrojen peroksit (H2O2) miktarı artacaktır. Artan H2O2, CAT ve GSH-Px enzimleri tarafından suya çevrilerek ortamdan uzaklaştırılır.
Lipid peroksidasyonunun son ürünü olan ve oksidatif hasarı göstermede yaygın olarak kullanılan MDA 22 ve XO, formaldehit uyguladığımız sıçanlarda anlamlı olarak artmıştır. Teng ve ark. 26 izole sıçan hepatositlerinde yaptıkları deneysel çalışmada, FA’nın düşük konsantrasyonlarının bile oksidatif hasara yol açtığını bildirmişlerdir. Dobrzynska ve ark 27 da, yaptıkları çalışmada metanol uyguladıkları sıçanların karaciğer dokusunda lipid peroksidasyon ürünlerinde artış olduğunu tespit etmişlerdir. MDA düzeyindeki bu artış, FA’nın karaciğer dokusunda lipid peroksidasyonuna ve doğal olarak oksidatif hasara yol açtığını ortaya koymuştur.
FA ile birlikte omega-3 yağ asiti uygulanan sıçanların, hem MDA ve XO değerleri, hem de SOD, CAT ve GSH-Px değerlerinde anlamlı azalma olduğu tespit edildi. Bu sonuçlar, omega-3 yağ asitlerinin FA’nın karaciğer dokusu üzerinde oluşturduğu oksidatif hasarı azaltma kabiliyetini göstermektedir. Bu gruptaki azalan MDA değerleri, omega-3 yağ asitlerinin karaciğerde oluşan oksidatif hasarı önlemede diyete eklenebilecek önemli bir esansiyel yağ asiti olabileceğini ortaya koymaktadır. Ayrıca bu gruba ait karaciğer dokusunun histolojik incelenmesinde, mononükleer hücre infiltrasyonun ayırt edilmediği ve PAS ile yapılan boyamada her üç zondaki hepatositlerin glikojen içeriğinin kontrol grubuna benzediği tespit edildi. Yukardaki görüşümüzü destekler şekilde, Vatanabe ve ark. 28 alkolik ve nonalkolik siroza bağlı olarak karaciğer hasarı gelişen hastalarda dokozahekzaenoik asit (DHA) seviyelerinin düşük olduğunu ve bu durumun hepatik ensefalopatiyi artırdığını tespit etmişlerdir. Siroz hastalarına oral yoldan çoklu doymamış yağ asiti verilmesinin (omega-3 / omega-6) bu hastaların tedavisinde faydalı olabileceğini ifade etmişlerdir.
Sonuç olarak, ışık mikroskobik ve biyokimyasal düzeyde yapılan bu çalışmada, FA maruziyetinin karaciğer dokusunda oksidatif hasara yol açtığı ve bu hasarın omega-3 yağ asitleri tarafından azaltıldığı tespit edildi.