Proglamlanmış hücre ölümü olan apopitozda intrinsik bir intihar programı harekete geçmekte ve hücre sistematik olarak tahribata uğramaktadır
1. Nispeten kontollü bir olay olan apopitozda, çevredeki diğer doku ve hücrelere zarar verebilecek olan parçalayıcı enzimler ve diğer unsurlar çok az miktarda salgılanmaktadır. Bütün yüksek canlılarda apopitoz embriyogenez, gelişme, hemostaz, rejenerasyon ve tamir olaylarında, organların büyüklüklerinin korunması ve organların patofizyolojisinde kritik öneme sahiptir
1 ve Gözdeki lezyonlardan glokom, katarakt, retina dejenerasyonu, retina dekolmanı, keratokonus ve bazı kornea distrofilerinin patogenezinde yeraldığı belirlenmiştir
2,3.
Apopitoz Yunanca’da apo(ayrı) ve ptosis(düşmek) kelimelerinden oluşan ve ilk olarak Kerr, Wyllie ve Currie adlı patologlar tarafından 1972 yılında kullanılan bir terimdir 4. 1983 yılında Duke ve ark, jel elektoforezi ile apopitozda endonükleazların aktive olarak DNA kırıklarına neden olduğunu göstermesi ile hücre ölümünün ilk biyokimyasal kanıtı elde edilmiş ve apopitoz ile ilgili çalışmalar hızlanmıştır. Apopitoz hasta ve gerekmeyen hücrelerin kontrollü ve genetik olarak kontrol edilen bir mekanizma ile çevre hücrelere zarar verilmeden yokedilme olayıdır 4,5. Apopitoz fizyolojik durumlardaki hücre ölümü olsa da bazı patolojik etkenlerle de ortaya çıkabilir, hücre bütünlüğünü bozarak nekroza neden olan her durum hücre hala yaşıyorsa apopitozla sonuçlanabilir.
Organizmada Hücre Ölümünün Mekanizmaları
Organizmada yaşamakta olan hücreler nekroz ve apopitoz olmak üzere iki farklı yolla ölürler. Bu iki mekanizma karakteristik morfolojik ve biyokimyasal özellikleriyle birbirinden ayırt edilebilir. Apopitozu nekrozdan ayıran en önemli özellikler apopitozda hücrelerin toplu olarak değil teker teker ölmesi, aktif protein sentezinin gerekmesi, fagositoz sırasında proteolitik enzimlerin ortaya yayılmaması, hücre zarının ve organellerin bütünlüklerinin korunması ve inflamatuar bir yanıt oluşmamasıdır 6. Apopitoz elektron mikroskobik çalışmalarda TUNE L (+) karakteristiklere sahiptir. Hücresel şişme yoktur. Hücre içi Ca++ miktarları düşüktür. DNA da internükleozomal tam kırılma ve mitokondride etkilenme meydana gelir. Apopitoz ölüm reseptörleri ile indüklenebilir.
Organizmada Apopitotik hücre ölümünün gözlendiği durumlar
Embriyonal ve fötal dönemde, özellikle sinir sisteminin ve immün sistemin normal gelişiminde apopitoz önemli görev almaktadır Bu, sinir sisteminin gelişim sırasında oluşan çok fazla sayıdaki nöronların hedef sayıya indirilmesi, aksonları hedeflerine ulaşmayan nöronların ortadan kaldırılarak nöronlarla hedef organlar arasında oluşan bağlantı hatalarının onarılması, immün sistemde oluşan fazla ve otoreaktif hücrelerin ortadan kaldırılarak bunların embriyoya ve fötüse zararının engellenmesi şeklinde olur 7.
Apopitoz erişkinlerde hormonal yetmezliğe bağlı organ gerilemelerinde, özellikle mensturasyonda endometriyal hücre yıkımı, menopozda over folliküllerinin atrezisi, laktasyon sonrasında meme bezi gerilemesi ve orşiyektomi sonrasında prostat atrofisinin gelişmesinde rol oynamaktadır 5.
Proliferasyona uğrayan hücre topluluklarında rol oynayarak dokulardaki hücre homeostazının sağlanmasında, tümörlerin regresyona gittikleri dönemlerde de apopitoz görülmektedir. Ayrıca T ve B lenfositlerdeki sitokin yetersizliğinde hücreler apopitozla ortadan kaldırılabilmektedir. Hücresel immün red ve graft versus host reaksiyonlarında sitotoksik T lenfositleri aracılığıyla apopitoz oluşmaktadır. Pankreas, parotis ve böbrek gibi organlarda kanal tıkanıklıklarına bağlı gelişen atrofilerde, viral hepatit gibi çeşitli viral hastalıklarda, hücrelerdeki hasarlanma durumlarında (ısı, radyasyon, antikanser ilaçlar, hipoksi vb.) ve yaşlılıkta apopitoz izlenmektedir 5-7.
Apopitozda biyokimyasal değişiklikler
Hücrelerde apopitoza yol açan bir tek mekanizma olmamakla birlikte pek çok hücre tipinde erken apopitozda sitoplazmada iyonize kalsiyumun arttığı izlenmiştir 9. Apopitozda en önemli biyokimyasal olay endojen endonükleaz enziminin aktivasyonu ile DNA’nın kırılmasıdır. Bu enzim Ca++ ve Mg bağımlı olduğundan aktivasyonu için hücre içi kalsiyumun artması gerekmektedir. Enzim DNA’yı 200 baz çiftlik parçalara ayırarak kırılmalar oluşturur ve jel elektroforezinde merdiven paterninin oluşmasına yol açar. Buna karşılık nekrozda çok sayıda endonükleaz enzimi aktive olduğundan DNA düzensiz parçalanarak merdiven paterni oluşmaz 10. Apopitozda transglutaminaz aktivitesi artarak apopitoza giden hücrenin zarı değişikliğe uğrar ve proteolize dirençli hale gelir. Bununla birlikte hücre içi çapraz bağların artması ile hücre içeriği dışarıya çıkmaz ve inflamatuar cevap oluşmaz. Değişen zar yapısı çevre hücrelerin apopitotik hücreyi tanımasına olanak tanıdığından hücreler fagosite edilir 11. Apopitozun varlığı elektron mikroskopi, agaroz jel elektroforez, flow sitometri ve in situ işaretleme teknikleri ile gösterilebilir. Bugün için en sık kullanılan in situ işaretleme tekniği TUNEL (terminal deoxyribonucleotidyl transferasemediated dUDP-biotin nick and labeling) adı verilen parçalanmış DNA kırıklarının tespitini sağlayan yöntemdir 12. Apopitoza gidecek olan bir hücrenin erken evrede gösterilmesi ise son yıllarda tanımlanan M30 fare monoklonal antikorları ile yapılan immün enzim köprü tekniği ile olabilmektedir 13,14.
Apopitozda hücre ölümünün aşamaları
1. Apopitozun başlatılması
Bir hücrede apopitozun başlaması için öncelikle genetik mekanizmayı harekete geçirecek bir hücre içi veya hücre dışı sinyal gelmelidir. Hücreler için gerekli olan çevre hücrelerden ve ekstrasellüler matriksten gelen yaşam sinyalleri ve büyüme faktörleri düzenli ve yeterli miktarda olmazsa hücreler apopitoza giderler. Bu sinyallerin kesilmesi ile apopitozun nasıl başladığı tam olarak bilinmemesine karşın büyüyen hücrelerde bir çekilme olduğunda hücrelerin metabolizmalarında ani bozulmalar ve hücre siklusunda duraklamalar olduğu hücre kültürlerinde gözlenmiştir 7.
Bazı sitokinler hücre zarındaki reseptörlere bağlanarak ölüm programını harekete geçiren sinyaller üretebilirler. Apopitozda görevli membran reseptörleri içinde en önemli grup tümör nekroz faktör reseptör (TNFR) ailesidir. Bir kısmı apopitoz oluştururken bir kısmı proliferasyona neden olan bu reseptör ailesi içerisinde, apopitoz oluşturan Fas ve TNRF 1 reseptörleri uyarıldığında hücrenin stoplazmasında bulunan parçaları adaptör proteinlere bağlanırlar. Adaptör proteinlerin ölüm effektör parçaları ise apopitoz için başlatıcı kaspazlara bağlanırlar 7. Fas-fas ligand aracılı apoptitoz hücre yüzey reseptörü Fas (CD95, APO-1) aracılığıyla oluşur. Fas ligandın Fas proteinlerine bağlanması ile Fas reseptörünün hücre içindeki parçası Fas adaptör proteinle birleşerek ölüm başlatan sinyal kompleksini, bu da prokaspaz 8’ in aktifleşmesini sağlar. Fas ligandın T hücreleri membranındaki Fas reseptörüne bağlanması ile immün reaksiyonla aktive olmuş ve görevlerini tamamlamış olan lenfositlerin apopitoz ile yok edilmeleri sağlanmış olur 7,15. TNF’ün kendi reseptörleriyle birleşmesi ile reseptörün hücre içindeki parçası TRADD adlı adaptör proteinle birleşir, bu adaptör protein ise daha sonra FADD adlı Fas adaptör proteinle birleşerek prokaspaz 8’i aktifleştirerek apopitoza neden olur 7. Sitotoksik T lenfosit aracılı apopitozda ise sitotoksik T lenfositlerin yabancı antijeni tanımasıyla yüzeylerinde oluşan Fas ligand ile hedef hücrelerin Fas reseptörlerine tutunmasıyla başlamakta ve lenfositlerin sitoplazmalarında bulunan perforin ile transmembran porlar oluşturarak sitoplazmalarına granzyme B enzimini salgılarlar. Bu enzim ise hedef hücrelere girerek kaspazları aktive etmektedir.
Ayrıca bu sinyal ve faktör eksiklikleri ve ölüm reseptörlerinin aktivasyonu dışında hipoksi, ısı, antikanser ilaçlar, radyasyon, gamma ve ultraviyole ışınları gibi dış etkenler de DNA hasarı oluşturarak apopitoz oluştururlar 7.
DNA hasarı, hücre içi Ca++ seviyesindeki artış, hücre içi pH’sında düşme, metabolik ve/veya hücre siklus bozuklukları gibi hücre içinden gelen sinyaller de hücreyi apopitoza götüren merkezi ölüm sinyallerini oluşturabilirler 7.
2. Hücre içi proteazların aktivasyonu
İç ve dış sinyallerle hücre içindeki bir grup proteaz aktive olur ki bunlara kaspaz(caspase= cysteine-containing aspartate specific proteases) adı verilmektedir. Kaspazlar başlatıcı ve sonlandırıcı olmak üzere ikiye ayrılırlar. Ölüm reseptörleri adaptör proteinler aracılığıyla, iç sinyaller ise mitokondri aracılığıyla başlatıcı kaspazları, aktive olan başlatıcı kaspazlar da zincirleme olarak diğer kaspazları aktive ederler 7. İç sinyallerle oluşan apopitozda mitokondri önemli rol oynar. Sinyaller dış mitokondri zarında geçirgenlik artışına neden olurlar. Mitokondri dış zarının geçirgenliğini bazı proteinler ayarlamaktadır ki bunların en önemlisi bcl-2 grubu proteinlerdir. Bu gruptaki proteinlerin bir kısımı antiapopitotik bir kısmı proapopitotiktir (17, Tablo-1).
Bcl-2 proteini antiapopitotiktir ve mitokondri dış membranına ve apopitoz proteaz aktive edici faktör 1(apaf 1) e tutunmuştur. Hücrenin içinden alınan apopitotik sinyaller apaf 1’in mitokondriden ayrılmasına neden olur, bu ayrılma dış mitokondri zarının geçirgenliğini artırır. Bu geçirgenlik artışı, mitokondrinin iki zarı arasında bulunan sitokrom c’nin sitozole çıkmasına yol açar. Sitokrom c’nin sitoplazmada apaf 1, kaspaz 9 ve ATP ile birleşmesi ile oluşan apopitozom, sonlandırıcı kaspaz olan kaspaz 3’ü aktive ederek apopitoza neden olur 18. Hücrede iç veya dış nedenlerle DNA hasarı oluştuğunda aktive olarak apopitoza neden olabilen genlerden en önemlisi p53 genidir. İnsan tümörlerinin yarısından fazlasında mutasyona uğradığı saptanan bu genin kanser oluşumunu önlemede önemli rol oynadığı kabul edilmektedir. Normalde inaktif durumda bulunan p53 geni hücrenin geç G 1 fazında kalarak S fazına geçmesini engeller. Böylece hücre siklusu durdurularak oluşmuş olan DNA hasarlı hücrenin çoğalması engellenir. P53 geni DNA tamiri yapan proteinlerin transkripsiyonunu sağlar. Bu proteinler ile DNA hasarı tamir edilirse hücrenin siklusundaki blok ortadan kalkar. Hücre hasarının tamiri başarılı olmazsa bu gen bax proteinini aktive ederek mitokondri aracılığıyla hücrenin apopitoza giderek ölümünü sağlar. Böylece DNA hasarlı hücre ortadan kaldırılır 7,19. Bir hücrede hücre içi bcl-2/bax oranı hücrenin apopitoza gidip gitmeyeceğine karar vermede son derece önemlidir. Eğer bax fazla ise hücre apopitoza gidecektir, bcl-2 fazla ise apopitoz inhibe olacaktır.
3. Hücrede oluşan biyokimyasal ve morfolojik değişiklikler:
Biyokimyasal değişiklikler
Sonlandırıcı kaspazlar aktive olduktan sonra sitoplazmada ve çekirdek içinde hedef proteinleri yıkarlar.
-DNA kırıklarının oluşumu
Hedef proteinlerden biri olan DNA endonükleaz ile çapraz bağ yapan bir proteindir. Kaspazlar bu proteini yıkarak endonükleazı serbestleştirirler. Çekirdek içine giren Ca ++- Mg ++ bağımlı endonükleaz, DNA kırıkları oluşturur. Kırıklar nükleozomların arasından mono veya oligonükleozomal olarak meydana gelir. 180 baz çifti ve katları şeklinde kırılma oluşur 20.
-Hücre iskeletinin yıkılması
Kaspazların aktifleştirdiği bir başka protein ise hücre iskeletinin ana bileşenlerinden olan aktini yıkan proteindir. Aktin filamanlarının yıkımı ile hücre normal şeklini kaybeder 20.
-Hücre membranı değişiklikleri
Kaspazların etkisiyle hücre zarının asimetrisi bozulur. Plazma zarının iç yüzündeki fosfatidilserin yer değiştirerek zarın dış yüzüne yerleşir. Ayrıca bazı apopitotik hücreler hücre zarlarında thrompospondin adlı adheziv bir glikoprotein ve bazı hücrelerin adhezyon molekülleri(ICAM 3)’i içerirler. Bu membran değişiklikleri apopitotik hücrelerin çevre fagositler tarafından fark edilip fagositozlarını sağlarken, transglutaminaz aktivasyonu ile membran proteinlerinde oluşan çapraz bağlanmalar membranların parçalanmasını ve apopitotik cisimlerin oluşmasını sağlarlar 7.
Morfolojik değişiklikler
Hücreler özelleşmiş yapılarını ve diğer hücrelerle olan temas yüzeylerini kaybederler. Su kaybederek küçülüp büzüşürler. Sitoplazmanın yoğunlaştığı ve organellerin birbirine yaklaştığı gözlenir. Membranlar bütünlüklerini korurlar. Organeller ise genelde sağlamdır, bazen ribozomlarda çökme izlenebilir. Sitoplazmada yüzeye paralel olarak yerleşmiş olan mikroflaman kümeleşmeleri ve endoplazmik retikulumda geçici genişlemeler görülür. Dilatasyona uğrayan sisternalar hücrenin yüzeyi ile birleşerek yüzeyde krater manzarası oluştururlar ancak mitokondriler genellikle normal yapılarını korurlar 7. Morfolojik olarak en önemli değişiklikler nükleusta izlenir. Kromatin çekirdek membranına yakın kısımlarda yoğunlaşarak değişik şekil ve büyüklükte çöker. Elektron mikroskobik incelemede kromatinin yoğun granüler yarımay, hilal veya yüzük şeklinde çekirdek membranının iç yüzünde yerleştiği gözlenir. Çekirdek te hücre gibi büzüşür ve bazen membranla sarılı olarak birkaç parçaya ayrılabilir. Nükleer porlar kromatinin membrana komşu olmadığı bölgelerde yoğunlaşırlar 7.
Apopitoz hematoksilen-eozin ile boyanmış kesitlerde ışık mikroskobunda da izlenebilir.
Hücreler koyu eozinofilik sitoplazmalı, bir veya birkaç parçalı piknotik çekirdekli olarak görünür. Çekirdek, kromatinin çekirdek membranının iç yüzüne yerleşmesi nedeniyle hilal veya yarımay şeklinde izlenebilir. Apopitotik süreç ilerledikçe hücrelerde sitoplazmik çıkıntılar oluşur. Hücre daha sonra membranla çevrili küçük parçalara ayrılır. İçlerinde sitoplazma ve sıkıca paketlenmiş organeller ve bazılarında çekirdek parçaları da mevcut olan apopitotik cisimler meydana gelir 7.
4. Fagositoz: Apopitotik cisimler çevredeki parenkim hücrleri ve fagositler tarafından fagosite edilerek dokulardan temizlenirler.7.
Apopitoz ile Göz Hastalıklarının ilişkisi
Retinal iskemi ve apopitoz: Retinanın geçici iskemisi nedeniyle iç retina katlarında meydana gelen gecikmiş hücre ölümünün diğer bir değişle apopitozunun hücre içine fazla kalsiyum girmesi, glutamatın toksisitesi ve ortaya çıkan serbest radikaller sonucu olabileceği gösterilmiştir 14. Ayrıca son dönemlerde yapılan deneysel bir çalışmada 5-10 dakika gibi kısa süreli geçici iskeminin de retinal tabakalarda apopitozu indüklediği ileri sürülmektedir21. Şimdilerde bir prostaglandin F2 alfa analogu ve oküler hipotansif ajan olan unoproston izopropilin in vitro olarak retinal progenitör hücreleri apopitozdan koruduğunu bildirilmektedir 22.
Glokom ve Optik Nöropatilerdeki Apopitoz
Glokomda apopitoz yoluyla gangliyon hücre ölümüne ait çeşitli hipotezler mevcuttur. Artmış intraoküler basınç nedeniyle aksoplazmik akımın blokajı ve buna bağlı olarak nörotrofinlerin çekilmesi sonucu DNA kırıklarının oluşması bu varsayımlardan biridir. Bir diğer varsayıma göre iskemi sonrası salınan glutamat nedeniyle hücre içine kalsiyum akışı olmakta ve yine DNA’da kırılmalar meydana gelmektedir. Vasküler disfonksiyon sonucu azalan arteryel basınç, otoregülasyon defekti ve vazospazm da glokomda gangliyon hücrelerinde apopitoza yol açabilmektedir. Levin ve ark iskemik optik nöropatili bir hastanın optik sinirini incelediklerinde gangliyon hücrelerinde apopitotik hücre ölümünü saptamışlardır 23. Eksojen Brain derived growth factor’ün göziçine verilmesi optik sinir kesisi sonrasında gangliyon hücrelerinin hayatta kalma süresini artırmıştır 24,25. Dreyer ve ark glokomlu hastaların vitreuslarında glutamat oranının arttığını göstermişlerdir 26. Birçoğu halen deneysel olmak üzere nöroprotektif özelliği olan bir çok ajan bildirilmiştir. Betaksolol kalsiyum kanal blokasyonu etkisiyle nöroproteksiyon sağlayan bir ajandır. Alfa-2 adrenoreseptör agonisti olan brimonidinin deneysel çalışmalarda nöroprotektif ve antiapopitotik etkileri olduğu ve de Bcl-2 gibi antiapopitotik genleri uyararak nöronal koruma sağladığı rapor edilmiştir 27-29.
Yaşa Bağlı Makula Dejenerasyonu ve Apopitoz
Yaşa bağlı makula dejenerasyonu(YBMD) nda druzenin oluşumu ile ilgili olarak çeşitli varsayımlar öne sürülmüştür. Burns ve Feeney en azından bazı druzenlerin apopitoz yolu ile Bruch membranı üzerine dökülmüş olan retina pigment epiteli (RPE) parçalarından oluştuğunu ileri sürmüşlerdir 30,31. Yaşa bağlı makula dejenerasyonunun erken dönemlerinde RPE’de metabolize olmayan materyalin birikimi ile bu hücrelerde apopitoz meydana gelmektedir. Apopitotik RPE hücrelerinin parçaları Bruch membranında birikmekte ve sert druzen oluşmaktadır 25. YBMD sonucu gelişen koroidal neovasküler membranlar incelendiğinde vaskülarizasyonu fazla olan membranlarda RPE hücreleri ve endotel hücrelerinde fazla miktarda apopitoz görülürken fibrotik membranlarda daha az olarak apopitoz izlenmiştir. Apopitoz ile RPE hücrelerinin kaybı ortamdaki anjiyojenik faktörlerin azalmasına neden olmakta ve membranlar fibrotik bir yapı kazanmaktadır 32.
Retina Dejenerasyonlarında Apopitoz
Apopitoz, hayvan modellerinde indüklenmiş veya kalıtımsal retina dejenerasyonlarında hücre ölümünün ana mekanizmasıdır. Retinitis pigmentoza(RP) da fotoreseptörlerin apopitoz yoluyla kaybedildiğine dair hayvan çalışmaları mevcuttur 33,34. Hayvan modellerinde ışıkla indüklenen retinal dejenerasyonlar RP ile etkilenen insan donör retinalarında gözlenen patolojik değişikliklerle uyumluluk göstermektedir 35. Ayrıca fotoreseptör hücrelerindeki apopitoz insan RP’sının erken safhalarında görülmektedir 36. Chen ve ark gen tedavisi ile fotoreseptör apopitozunun engellenmesine yönelik çalışmalarında transgenik farelerde Bcl-2’nin yüksek düzeyde bulunuşunun fotoreseptör dejenerasyonunu engellediğini göstermiştir 36. Yapılan başka bir çalışmada ise hücre çoğalmasını artırarak epiretinal membran oluşumuna neden olabilen fibroblast büyüme faktörü, fotoreseptör dejenerasyonlu ratlara subretinal enjekte edildiğinde, bazı deneklerde dejenerasyonun geçici olarak engellendiği gözlenmiştir 37. Fotoreseptör apopitozunun engellenmesinde kalsiyum kanal blokörleri ve dopaminerjik yola etkili ilaçlarla sınırlı başarı elde edilmiştir 39,40.
Retinoblastom ve Apopitoz
İnsan hücresinde supresor (onko) gen olan retinoblastom geni(Rb) inhibe olduğunda hücrenin bölünmesi sağlanmakta ve hücrede malign değişim oluşmaktadır. Retinoblastomlar immatür retinoblastlarda olan genlerin her iki allelinde de mutasyon olduğunda ve tümöral oluşumu apopitoza götürecek p53 geninin fonksiyon bozukluğunda ortaya çıkmaktadır 41. Radyoterapi, kemoterapi, hipertermi ve hormonal değişiklikler ile apopitozun arttırılması yoluyla tümör dokusunun ortadan kaldırılmasına yardımcı olunmaktadır 42.
Retina Dekolmanı ve Apopitoz
Travmatik retina dekolmanı olanlarda enüklee edilen gözler ile yapılan bir çalışmada hastaların %25’inde TU NEL (+) işaretleme saptanmıştır. Apopitozun fotoreseptörlerde mekanik hasar, kan dolaşımının bozulması, büyüme faktörlerinden yoksun kalma, RPE’nin ayrılması ve intravitreal, retinal ve subretinal hemorajinin toksik etkileri nedeniyle olabilceği düşünülmektedir 43.
Kurugöz ve Apopitoz
Kuru gözlü köpeklerde yapılan bir çalışmada lakrimal beze infiltre olan lenfositlerde azalmış apopitoz ve buna bağlı olarak yoğun proliferasyon gözlenmesi ile Sjögren sendromunun patogenezinde apopitozun da rol oynayabileceği ileri sürülmektedir 44. Ancak lakrimal asinar hücrelerde ve konjonktiva epitelinde lenfosite bağımlı, artmış apopitoz varlığı saptanmıştır. Siklosporin A kullanımının lenfositlerdeki apopitozu arttırırken asinar hücrelerde azalttığı ve kuru göz tedavisinde rol oynayabileceği düşünülmüştür 45.
Üveit ve Apopitoz
Üveit gibi otoimmün hastalıkların patogenezinde apopitozun rol oynayabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle Behçet, Sarkoidoz, sempatik oftalmi, multifokal koroidit ve Vogt Koyanagi Harada hastalığı olan hastalardan alınan koryoretinal biyopsiler incelendiğinde bu hastaların retina, koryoretinal skar ve granulomlarında apopitoza yol açan artmış Fas veya FAS ligand tespit edilmiştir 46.
Kornea ve Apopitoz
Kornea doku organizasyonlarında, travmaya karşı yanıtta ve bazı korneal hastalıkların patogenezinde keratositlerdeki apopitozun rol oynadığı düşünülmektedir 47. Yapılan çalışmalar korneal epitelin kazınmasının ve epitelin mikrokeratom kesisinin ön stromada yaygın keratosit apopitozuna yol açtığını göstermiştir 48. Korneada epitel hasarı sonrası keratositlerde apopitoz oluşmakta, keratositlerin yerine aktif kollagen yapan keratositler gelmektedir ve yara iyileşme cevabı artmaktadır. Bu durum özellikle fotorefraktif keratektomi sonrası regresyona neden olmaktadır. Fotorefraktif keratektomi transepitelyal yapılırsa epitel ablase edilirken aynı zamanda ortaya çıkan sitokinler de laserle parçalanmakta ve keratosit apopitozu anlamlı derecede azalmaktadır 48.
Herpetik keratit sonucu epitelin enfeksiyonu sonrasında da keratositlerde apopitoz olmaktadır. Böylece keratositler geçici olarak yok olmakta ve virüsün stromaya ve daha derine geçişi engellenmektedir 49.
Son dönemlerde Psödofakik büllöz keratopati ve Fuchs’ korneal distrofisinin patofizyolojisinde apopitozun rol oynayabileceğine ilişkin sonuçlar da elde edilmiştir 50. Ayrıca bir başka çalışmada ise tavşanlarda kültüre korneal fibroblastlarda seramid ile apopitozun indüklendiği ve bunun kaspaz kaskadı ve mitokondrial yolla olduğu ortaya koyulmuştur 51.
Günümüzde keratokonusun patogenezinde geçerli olan varsayım artmış keratosit apopitozudur 52. Bu varsayıma göre keratokonus korneada epitel stroma ilişkisindeki keratosit proliferasyon ve apopitoz dengesinin bozulmasından kaynaklanmakta ve apopitozun artması ile stroma zamanla incelmektedir. Önceki yıllarda keratokonusun patogenezinde tanımlanan iyi hareket göstermeyen sert kontakt lens kullanımı, gözün ovulması ve alerjik göz hastalıkları kronik epitel hasarını artırarak keratosit apopitozuna sebep olabilirler 47.
Pterjiyum ve Apopitoz
Pterjiyum ile apopitoz arasındaki ilişkiyi araştıran çok sayıda çalışma olmasa da konjonktivada görülen apopitozun normal sürecinin aksaması sonucunda pterjium gelişiminin ortaya çıkabileceğini destekleyen yazarlar mevcuttur. Nüks pterjiyumun cerrahi dışı tedavisi ile ilgili araştırmalar için bu fikir yararlı olabilir 53.
Apopitozu kontrol eden mekanizmaların ve apopitoz patogenezinin daha iyi anlaşılmasının, apopitoz ile ilişkili bahsedilen göz hastalıklarının engellenmesi veya bu hastalıklar için tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi açısından araştırmacılara yardım edeceği muhakkaktır.