SAPD hastalarında, hipertansiyon ve kardiyovasküler
hastalıkların morbidite ve mortalite açısından en önemli
faktörler olduğu kabul edilmektedir
20. Bu grup hastalarda,
hipertansiyon sıklığı %29-83 arasında bildirilmektedir
21,22.
Diyaliz hastalarında hipertansiyonun en önemli nedeni olarak
sıvı fazlalığı gösterilmekte
23-25 ve bu hastalarda UF
yetmezliği sıvı retansiyonuna yol açmaktadır
26. Diyabetin
peritoneal membran üzerine etkilerini araştıran çalışmalar
çelişkili sonuçlar içermektedir. Diyabetik hastalarda, diyabetik
olmayanlara göre, peritoneal membranda üre
27 ve kreatinin
27-29 gibi solütlere karşı geçirgenliğin arttığı ve daha düşük
transkapiller UF
30 gerçekleştiği yönünde çalışmalar vardır.
Bununla birlikte, solüt transportu ve UF miktarında değişiklik
oluşmadığını bildiren araştırmalar da bulunmaktadır
31.
SAPD'nde zamanla; peritoneal membranda interstisiyel
fibroz, mezotel hücre soyulması, bazal membranın
reduplikasyonu, vasküler duvarlarda fibroz ve hyalinizasyon
gibi diyabetik mikroanjiopatiye benzer değişiklikler,
vazodilatasyon ve neovaskülarizasyon meydana gelmektedir
6,32. Vazodilatasyon ve neovaskülarizasyon sonucu,
peritoneal yüzey alanında artış olmaktadır 33,34. Bu yapısal
değişiklikler, düşük molekül ağırlıklı solütlerin peritoneal
membrandan transportunu artırmakta, ve SAPD'nden
ayrılmanın en önemli nedeni olan UF yetmezliğine yol
açmaktadır 35. Peritoneal fibroz gelişimi, mezotel hücresi ve
makrofajlardan salınan büyüme faktörleri ve sitokinler ile
ilişkilendirilmektedir. Endotelyal ve mezotelyal hücrelerin
yüksek glukoz içerikli sıvılarla karşılaşması, VEGF 36,37 ve
TGF-β 38,39 ekspresyonunu artırmaktadır. Peritoneal membranın kronik olarak yüksek glukoz konsantrasyonu ile
karşılaşmasının, peritoneal değişikliklerin gelişiminde anahtar
rol oynadıkları düşünülen VEGF ve TGF-β1 aracılığıyla,
mikrovasküler proliferasyon ve submezotelyal fibroza neden
olduğu in vivo olarak gösterilmiştir 40,41.
Morrisey ve arkadaşları 18, renal proksimal tubuluste
insülinin TGF-β1 üzerine etkilerini inceledikleri
çalışmalarında, insülinin TGF-β1 sentezini artırdığını
belirlemişlerdir. Bu çalışmada, hücrelerin, insülinle stimüle
edildiklerinde, tip IV kollajen mRNA ekspresyonu ve
ekstraselüler matrikste birikimine neden oldukları saptanmıştır
18. Diğer çalışmalarda da, insülin ve IGF-1'in, farklı hücre
sistemlerinde, VEGF mRNA ekspresyonunu artırdığı
belirlenmiştir 19,42-44.
Çalışmamızda, diyabetik sıçanlarda peritoneal membran
solüt geçirgenliğinin arttığı; transkapiller UF miktarının ise,
özellikle İPİ grubunda, azaldığı ortaya konuldu. Kontrol grubuyla karşılaştırıldığında; UF kaybı İPİ grubunda anlamlı,
SCİ grubunda ise azalmaya karşın anlamlı değildi. Bu durum,
İPİ'nin lokal olarak peritoneal membranda, olasılıkla TGF-β1
ve VEGF sentezini artırarak, birtakım değişikliklere neden
olduğunu düşündürmektedir. Kan şekeri regülasyonunun İPİ
grubunda, SCİ grubuna göre, daha iyi olmasına karşın UF
miktarının daha az olması da, insülinin, peritoneal membranda
UF yetmezliğine yol açan değişikliklere neden olabileceği
görüşünü desteklemektedir.
Sonuç olarak; diyabetik PD hastalarında İPİ uygulaması,
daha iyi kan şekeri regülasyonu sağlamasına karşın, UF
yetmezliğine yol açmaktadır. Bu nedenle, diyabetik PD
hastalarında glisemik kontrolun sağlanması açısından, insülin
gereksinimlerinin SC yoldan sağlanması gerektiğini
düşünmekteyiz. İnsülinin peritoneal membranda hangi
histopatolojik değişiklikler sonucu UF yetmezliğine yol açtığı
konusunda kontrollü çalışmalar gerekmektedir.