Yenidoğan döneminde, ırk ve bölgelere göre değişen farklı cilt lezyonlarına rastlanmaktadır (3-5). Salmon lekeleri yeni-doğanda %20 oranında gözlenen vasküler malformasyonlardır
2,6. Pembe, soluk, yama şeklindedir. Alında bulunduğunda ‘melek öpücüğü’, ensede bulunduğunda ‘leylek ısırığı’ olarak bilinir. Genelde iki yıl içinde kaybolur. Ense lezyonları daha kalıcı olur
7,8. Kalıcı olan durumlarda lazer tedavisi yapılabilir
2. Literatürde salmon lekesi sıklığı Finli yenidoğanda %1, 7 (9), Hintli bebeklerde %28, 4 (5), Çinli bebeklerde %22, 6 (10), İsrailli bebeklerde %18, 8 (3), Arap bebeklerde % 19, 9 (3) olarak tespit edilmiş olup bu oran ülkemizde %22 ve %1, 7 oranlarında bildirilmiştir
6,11. Çalışmamızda salmon lekesinin görülme sıklığı (%41, 3) hem Sezer ve Ergin’in bildirdiği sonuçlardan, hem de yurtdışından bildirilen rakamlardan yüksekti.
Mongol lekesi; otozomal dominant geçişli, özellikle lumbosakral ve gluteal bölgede yerleşen koyu mavi-gri renkli, 1-2 cm‘den geniş maküllerdir2,6. Melanositler hem epidermis, hem de dermise yerleşmiştir. Dermiste yerleşen melanositler mavi-gri renk dönüşümüne sebep olur2. Spontan iyileşmesi birkaç yıl alır7. Ancak %3-4 oranında kalıcı olabilir2. Sıklılığı %3-95, 5 arasında değişmektedir12. Mongol lekesi’ne Asyalı bebeklerde %74-84 (12), siyah ırkta %60, 3-95, 5 (12-14), beyaz ırkta %3-17 (12, 15), Yahudi’lerde %6, 65 (3), Arap’larda %11, 8 (3), Hindistan’da %62, 2 (5), Çin’de %86, 6 (10), ülkemizde ise %29, 7-71 (6, 11) oranlarında rastlandığı bildirilmektedir. Çalışmamızda mongol lekesi sıklığı %40, en sık yerleşim yeri ise sakrokoksik bölge idi ve diğer literatür sonuçları ile benzerlik göstermekte idi. Bu oranlardan mongol lekesinin deri rengi ile bağlantılı olmadığı, bölgesel farklılıklara bağlı olabileceği sonucuna varılabilir.
Hayatın 2-3. günlerinde ortaya çıkan, 5-7. günlerinde kaybolan toksik eritem kendini sınırlayan deri döküntüsü olup nedeni tam olarak bilinmemektedir6. Ancak termal veya mekanik uyaranlara neonatal derinin geçici bir reaksiyonu olduğu düşünülmektedir16. Irk, cinsiyet, mevsim ya da coğrafik lokalizasyonla ilişkisi olmadığı4, gestasyonel yaş ile sıklığının arttığı, term yenidoğanda %50 oranında gözlenirken, düşük doğum ağırlıklı bebeklerde daha az gözlendiği bildirilmiştir6.
Sezer ve ark. bir günlük bebeklerin %24, 5’inde, 2 günlük bebeklerin %43’ünde, 3 günlük bebekte ise %45, 5’inde toksik eritem tespit etmişlerdir11. Vakaların %8, 6’sı preterm bebeklerden oluşan Hindistan’da yapılan bir araştırmada sıklık %20, 6 olarak bulunmuştur5. Çalışmamızda toksik eritem sıklığı %20 olarak tespit edilmiş olup literatür sonuçları ile paralellik göstermekte idi.
Bebeklerin %75‘in de gözlenen yüzeyel pullanma tablosu olan deskuamasyon postterm bebeklerde daha fazla gözlenmektedir2. Deskuamasyon 24-36. saatte başlar ve 3 haftaya kadar devam edebilir6. Doğuşta olan deskuamasyon intrauterin anoksi ve iktiyozu düşündürmelidir1. Ergin ve ark. çalışmalarında %2, 7 oranında el ve ayakta soyulmalarla karakterize birinci dereceden dismaturasyon bulguları tespit etmişlerdir6. Çalışmamızdaki dismaturasyon bulguları %12 oranıyla Ergin ve ark. bildirdiği sonuçlardan belirgin olarak yüksekti.
Miliaria ter bezlerinin keratin tıkaçlar tarafından tıkanması sonucu terin tıkanıklığın altında toplanması ile oluşur. Tedavide esas olan sıcak ve rutubetten kaçınmaktır6. Sezer ve ark. %20, 511, Ergin ve ark. %0, 3 oranında miliariaya rastlamışlardır6. Çalışmamızda miliaria oranı %8 olarak tespit edildi. Bu sonuç çalışmanın yapıldığı mevsimle ilgili olabilir.
Yenidoğan derisi lanugo adı verilen medullasız ince kıllarla kaplıdır. Pretermlerde daha fazla olan bu kıllar ilk birkaç ay içinde vellus kıllarla yer değiştirir2. Çalışmamızda %6, 6 oranında vellus kılları tespit edilmiş olup vakaların tamamı term bebeklerdi.
Deride mermerlerdeki damarlara benzeyen mavimsi ağ şeklinde lekelere kutis marmoratus adı verilmektedir. Bu durum hipotermiye karşı artmış vazomotor yanıttan ve otonom sinir sisteminin yeterince olgunlaşmamasından kaynaklanmaktadır2. Sıcak ortamda renk normale döner. Preterm bebeklerde daha fazla gözlenir2. Çalışmamızda %4, 6‘sında kutis marmoratus izlenmiştir.
Maternal hormonların etkisi ile kız bebeklerde labialarda, erkek çocuklarda ise skrotumda ödem gözlenebilir. Klitoris normalden büyük ve dolgun olduğundan interseks şüphesi uyandırabilir. Vajinanın yassı epiteli hiperplastik olup doğumdan birkaç gün sonra deskuame olarak koyu renkte bir akıntıya yol açarlar2. Çalışmamızda %1, 3 oranında iki kız olguda minyatür puberte bulguları tespit edildi. Vakalarımızın %1, 3’ünde yanaklarda bilateral telenjiektazi, %1, 3’ünde anonişia, %0, 6’sında nevüs spilus, %0, 6’sında konjenital melanositik nevus, %0, 6’sında konjenital epidermolisis bülloza ve %0, 6’sında konjenital rubella’ya ait döküntü tespit edilmiş olup bu vakalar literatürde tek olgu sunumları şeklinde yer almakta ve görülme oranları bildirilmemektedirler.
Sonuç olarak; çalışmamızda yenidoğanlarda salmon lekesi ve dismaturasyon bulguları literaratür sonuçlarından yüksek; mongol lekesi ve toksik eritem literaratür sonuçlarına paralel; Miliaria ise literatür sonuçlarından bağımsız olarak tespit edildi. Cilt bulgularındaki bu değişiklikler postnatal yaşlardaki farklılıklardan, coğrafik ve mevsimsel değişikliklerden kaynaklanmış olabilirler.