Türkiye’de her yıl 1.780.000 gebelik gerçekleşmekte, 1.378.000 canlı doğum, 201.000 isteyerek düşük, 178.000 kendiliğinden düşük, 23.000 ölü doğum olmaktadır
2.
Sevindik ve ark.6 çalışmalarında istemli düşük yapan kadın oranlarını % 18.2 olarak tespit etmişlerdir.
Anne ölümlerinin büyük kısmı beş obstetrik komplikasyon nedeniyledir ki bunlar kanama (%25), enfeksiyon (%15), gebeliğe bağlı hipertansiyon (%12), sağlıksız düşük (%13) ve engellenmiş doğum (% 8) olarak sayılabilir. Anne ölümlerinin % 13’ünden sağlıksız ortamlarda yapılan ve güvenli olmayan düşüklerin sorumlu olduğu düşünülürse olayın önemi ortaya çıkmaktadır7. Günümüzde verilen aile planlaması yöntemlerinin başarısını sınırlayan bazı faktörler vardır. Çiftlerin etkili bir yöntemle gebelikten korunmak için yeterli bilgiye sahip olmamaları, aile planlaması hizmetlerinin yaygın ve nitelikli olmayışı, kişisel ve dini inanışlar, kadınların karar verme hakkının oldukça sınırlı olması, verilen aile planlaması yöntemin kullanıcıya ya da yönteme ait başarısızlığı istenmeyen gebeliklerin başlıca nedenlerini oluşturur8.
Sosyoekonomik gelişmenin doğurganlığı azalttığı pek çok araştırmada gösterilmiştir. Bunun en tipik örneği sanayileşme ile beraber gelişmiş ülkelerde ortaya çıkmış ve kentleşme, eğitim düzeyinin yükselmesi, üretim için insan gücü gereksiniminin azalması, kadının ev dışında çalışmaya başlaması, meslek edinmesi ve statüsünün yükselmesi gibi etkenler gelişmiş ülkelerde doğurganlığı azaltmıştır9. Türkiye’de 1993 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) verileri kaynak olarak alındığı bir çalışmada, kontraseptif yöntemlerin kullanımı ve seçimini etkileyen belirleyici etkenler kültürel, kişisel, doğurganlık ve eşlerin öğrenim düzeyinin önemli bir faktör olduğu görülmüştür. Tüm bu faktörler göz önünde bulundurularak analiz yapıldığında kontraseptif yöntem kullanımı ve seçiminde, kadının eğitim düzeyinin erkeğinkinden daha fazla belirleyici bir faktör olduğu saptanmıştır. Türkiye’de kadının artan eğitim düzeyi ve aile planlamasının benimsenmesi ve gebelikten korunma hizmetlerine talebi oluşturan en etkili değişken faktördür2.
Hormonal kontrepsiyon 40 yıldan daha fazladır aile planlaması programlarında klinik kullanımın bir parçası olmuştur. Bir çok modern hormonal kontraseptifler, ayrıca, nonkontraseptif faydalar da sağlar10. Ancak ülkemizde hormonal kontraseptif yöntemlerin kullanımı halen daha gelişmiş ülkelerdeki seviyelerin altındadır. Bizim çalışmamızda OKS kullanım oranı %12,6 ve aylık enjeksiyon kullanım oranı %1,7 olarak bulunmuştur.
İntrauterin kontrasepsiyon ise birleşik devletlerde 1960’ların başından beri kullanılmaktadır. Geçen son 4 dekatta, Amerikan kadınları 9 farklı araç kullanmışlar ve yaklaşık olarak her yıl 47 milyon kadının ilgisini intrauterin araçlar çekmektedir11.
Çalışmamızda kadınların ortalama gebelik sayısı 2,59 olarak bulunmuştur. Elazığ ilinin doğu Anadolu bölgesinde yer alması gebelik sayısının yüksek çıkmasında doğurganlık oranının halen bu bölgede yüksek olmasına bağlanabilir. Veriler Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) çalışmasıyla paraleldir2.
Çalışmamızda okur yazar olmayanların ortalama gebelik sayıları 3,44 ve ortalama canlı çocuk sayıları 3,02; ilkokul mezunu olanların gebelik sayıları ortalama olarak 2,62 iken ortalama canlı çocuk sayıları 2,38 olarak bulunmuştur. Ortaokul ve lise mezunlarının ortalama gebelik sayısı 2,00 ve ortalama canlı çocuk sayısı 1,86’dır. Yüksek okul mezunlarının ortalama gebelik sayısı ise 1,91 ve ortalama canlı çocuk sayısı 1,78’dir. Eğitim düzeyinin artmasıyla gebelik sayısının azalması açıkça görülmektedir.
Öğrenim durumu incelendiğinde, kadınların %5,5’i üniversite mezunu olup, %16,9’u ise herhangi bir okul mezunu değildir. %56,1’i ilkokul ve %21,5’i ortaokul ve lise mezunudur. TNSA 2003 genel sonucuna göre kadınların %60.2’si herhangi bir okul mezunu olmayan, %32.7’si ilköğretim mezunu, %6.9’u ise lise ve üstü öğrenim düzeyinde olduğu sonucu saptanmıştır. TNSA 2003’ün verilerine göre kente yaşayan kadınların %19,8’i herhangi bir okul mezunu değil, %51.7’si ilköğretim mezunu, %28.1 ise lise ve üstü öğrenim düzeyinde oldukları belirlenmiştir2. Bizim çalışmamızda olguların % 56,1’i ilkokul mezunu olup %16,7 olgu ise okur yazar değildir. Olgularımızın %21,7’si ortaokul-lise ve %5,5’i yüksek öğrenim düzeyindedir. Bu veriler Türkiye verileriyle paralellik göstermektedir.
Bozkurt ve ark 2365 kadını incelemişler ve 1914 kadın (%80.9) evlilik ilk dönemlerinde herhangi bir kontraseptif yöntem kullanmadıklarını söylemişlerdir. Evliliğin hemen sonrasında kontraseptif metodlarından birini kullanan 451 kadın, %34.2 lik oranla en yaygın olarak kondom, takiben %31.2 oranında oral ontraseptif ve %25.9 oranında koitus interraptus yöntemini kullandıklarını söylemişlerdir. 1903 kadın %80.2 bir kontaraseptif metod kullandıklarını 462 kadın ise %19.5 herhengi bir kontraseptif yöntem kullanmadıklarını söylemişlerdir. Kontraseptif metodlarının dağilımı analiz edildiğinde intrauterin aracın en yaygın olarak kullanılan metod ( n=1046, %55)olduğu görülmüştür12.
Özgür ve ark.13 çalışmalarında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan kadınlar arasında, reprodüktif yaştaki evli kadınların %48.2’sinin herhangi bir aile planlaması metodunu kullanmadıklarını göstermişlerdir. %37.4’ü güncel kontraseptif yöntemleri kullanıyor ve %14.4’ü de geçmişte bir aile planlaması yöntemi kullandıklarını söylemişlerdir. Kullanılan güncel kontraseptif yöntemlerin % 73.1’i etkili yöntemlerdi. Bölgesel olarak geri kalmışlığın sonucu analiz edildiğinde göstermiştir ki, eğitim düzeyi, Türkçe bilgisi, konut tipi, yaşayan çocuk sayısı, aile planlaması metodlarının kullanımında etkili temel değişkenlerdir. Bizim bulgularımız incelendiğinde olguların % 50,3’ü aile planlaması polikliniğine başvurmadan önce ya hiçbir yöntem kullanmamışlar ya da geleneksel yöntemlerle korunmaya çalışmışlardır.
Dünyada gebeliği önleyici yöntem kullanımı incelendiğinde, hap ve kondom gibi kısa etki süreli yöntemlerin gelişmiş ülkelerde, tüp ligasyonu ve RİA gibi uzun etki süreli yöntemlerin gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın kullanıldığı görülmektedir14. Bizim çalışmamızda da %69,9 gibi bir oranla RIA en sık tercih edilen yöntem olarak ortaya çıkmıştır.
Özellikle doğumdan sonraki bir yıl içerisinde tekrar gebe kalan olgular gebeliklerini devam ettirdikleri takdirde son doğumun ardından etkin korunma yöntemlerini araştırmak için daha istekli görünmektedirler. Bu durum bizim çalışmamızda da ortaya konulmuştur.
Ülkemizde son yapılan istatistiksel veriler ve bizim çalışmamız da göz önüne alındığında, Türk kadınları arasında modern kontraseptif yöntemlerin kullanımının arttığı görülmektedir.
Çalışmamızda olguların %34.6’sı korunma yöntemleri hakkındaki bilgi kaynağını sağlık kuruluşlarından almışlardır. Dolayısıyla bu kuruluşlarda verilecek olan bilgilendirmeler istenmeyen gebeliklerin ve bunların uygunsuz şekilde sonlandırılmalarına bağlı morbidite ve mortalitenin azalmasına katkıda bulunacaktır. Bu nedenle, aile planlaması ile ilgili halkın bilgilendirilmesinde sağlık kuruluşlarının faaliyetlerinin vazgeçilemez önemli bir faktör olduğunu düşünmekteyiz.