Serebellar mutizm farklı etyolojik nedenlerle oluşabilen, bilinç değişikliği ile ilişkili olmayan konuşmanın tamamen ortadan kalktığı bir durum olarak bilinmektedir
12,13. Literatürde serebellar mutizmin, serebellar tümör nedeniyle opere edilen çocukların %8-25'inde izlendiği bildirilmiştir
2,11. Bu komplikasyon daha çok çocuklarda görülmektedir ve çoğunlukla geçici bir durumdur. Yetişkin yaş grubunda çok nadirdir
2,3. Özellikle posterior fossa cerrahisi sonrası oluşan serebellar mutizm olgusu ilk kez 1985'de tanımlanmıştır
14,15. Literatürde tanımlandığı tarihten itibaren bugüne kadar yaklaşık 200 civarında serebellar mutizm olgusu bildirilmiştir
16. Bu olgularda postoperatif dönemde mutizm geliştiği, cerrahi sonrasında garip davranışlar, duygusal labilite, huzursuzluk, istemli hareketleri başlatmakta zorlanma ve kalıcı psikososyal problemler olabildiği bildirilmiştir
3,4.
Literatürde serebellar mutizm'in en önemli özellikleri olarak; serebellar kitle rezeksiyonu sonrası mutizm gelişmesi, bu mutizmin genellikle postop 1-2 günlük normal konuşma döneminden sonra başlaması, genellikle bir aydan altı aya kadar değişen süreler devam edip düzelme olması bildirilmiştir5,9,11. Bu konuşma bozukluğuna bazen nörolojik anomaliler ve nörodavranışsal bozukluklarda eşlik edebilmektedir1,2,5.
Literatürde serebellar mutizm, daha çok posterior fossa cerrahisinden birkaç gün sonra ortaya çıkan etiyolojisi henüz netlik kazanmamış bir komplikasyon olarak karşımıza çıkmaktadır6,7. Literatürde dentat nucleus ve orta hat yapılarının tümöral tutulumunun7, vermis hasarının6,8, postoperatif dönemde serebellar arterlerde gelişen spazm ve iskeminin6 ve kitlenin beyin sapına uzanımının olmasının3 serebellar mutizm etiyolojisinden sorumlu olduğuna dair yazılar bulunmaktadır. Serebellar mutizm'de ortaya çıkan semptomların vermis, IV. ventrikül tabanı veya her ikisinin hasarıyla ortaya çıktığı düşünülmektedir8,9.
Etiyolojisi hakkında net olarak fikir birliği bulunmayan serebellar mutizmde semptomların ortaya çıkmasında, büyük ve orta hatta yakın olan tümörleri olan hastaların, cerrahi girişim sırasında vermis insizyonu yapılanların ve patolojisi medullablastom olan hastaların daha yüksek oranda risk taşıdığı belirtilmektedir3,9. Medulloblastom çapının her 1 cm artışında mutizm gelişme riskinin 1,76 arttığı literatürde bildirilmiştir17.
Postoperatif dönemde mutizm ortaya çıkmadan önce normal konuşmanın olduğu birkaç günlük bir dönemin olması vazospazm, ve ödeme sekonder kan akım bozukluklarına bağlı özellikle dentat nukleusu etkileyen geçici iskeminin serebellar mutizm gelişimine neden olabileceği ileri sürülmüştür18.
Serebellar mutizm'de konuşma bozukluğu merkezi bir semptom olmakla birlikte literatürde birçok vakada eşlik eden nörolojik ve davranışsal anomaliler de bildirilmiştir. İrritabilite, huy değişiklikleri, oral alım bozuklukları, idrar ve dışkılama fonksiyonlarında bozulma, gözleri açmada ve diğer bazı istemli aktiviteleri gerçekleştirmede azalma bunlar arasında sayılabilir1,2,5,10.
Gelişmiş olan serebellar mutizm tedavisi olabilecek en erken dönemde cerrahi ekip, pediatrik nörolog ve fizyoterapist tarafından düzenlenmelidir. Dil ve konuşma terapisinin, hastanın önceden bildiği objelerin, müziklerin kullanıldığı görsel, işitsel uyarımların terapide önemli yeri olduğu bildirilmiştir8.
Posterior fossa cerrahisi uygulanacak hasta grubunda, sık olarak görülmeyen ve geçici bir komplikasyon olan serebellar mutizm'in gelişebileceği akılda tutulmalıdır. Ailenin hastada ameliyat sonrasında serebellar mutizm gelişebileceği konusunda bilgilendirilmesi ameliyat öncesi görüşmenin önemli bir kısmını oluşturmalıdır. Cerrahi girişim sırasında ekartasyondan mümkün olduğunca kaçınmak ve vasküler ve serebellar yapıları koruyarak ameliyat yapmak bu komplikasyonu önleyebilmek için gereklidir. Cerrahi sonrası serebellar mutizm gelişen hastalar eşlik edebilecek duygudurum değişiklikleri ve nörodavranışsal problemler açısından cerrahi ve pediatri ekibi tarafından takip altında tutulmalıdır. Operasyon sonrası hastada serebellar mutizm geliştiğinde olabilecek en erken dönemde dil ve konuşma terapisi programına başlanılması prognozu olumlu yönde etkilemektedir.