Elin glomus tümörü nadir görülen bir tümördür. Elin yumuşak
doku tümörleri arasındaki sıklığı %1 ile %5’dir
1-3.
Küçük çapta bir tümör olmasına rağmen çok ağrılı ve soğuğa
aşırı duyarlı bir tümör olmasından dolayı olguların günlük
yaşantısını olumsuz yönde etkilemekte ve yaşam kalitesini
bozmaktadır.
Glomus tümörünün çoğu zaman inspeksiyon bulgusu
yoktur. Bu yüzden ayırıcı tanıda akla getirilmediği zaman
teşhiste gecikmeler yaşanır ve olgular bazen çok uzun süreler
ağrı kesici ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılır. Çeşitli branş
hekimleri tarafından konservatif tedavi edilmeye çalışılmış ve
en sonunda psikiyatri uzmanlarına yönlendirilmiş olan olgu
sayısı çok da az değildir9. Bununla birlikte ayırıcı tanıda
glomus tümörü akla geldiğinde muayene ve klinik testlerle
doğru teşhise ulaşmak kolaydır. Olguların çoğu zaman şikayetleri
ağrı, soğuğa aşırı duyarlılık ve nokta hassasiyetidir10. Tümör tırnak altındaysa tırnakta şekil bozuklukları ve
renk değişikliği fark edilebilir. Klinik testler içinde en faydalı
olan künt uçlu bir kalemle tümör üzerine baskı uygulanarak
lokal hassasiyetin ortaya konduğu Love testidir. Soğuğa duyarlılık
Joseph-Posner ve soğuk su provakasyon testi de değerlendirmede
kullanılabilir7. Transluminasyon testi ise ışık geçişini
engellendiği kırmızımtırak kitlenin görülmesidir11.
Yardımcı görüntüleme yöntemleri içerisinde en uzun
süredir kullanılan direkt grafidir. Ucuz ve kolay uygulanabilir
bir yöntem olmasına rağmen tırnak altı yerleşimli tümörlerin
yalnızca %30 kadarında kemik erozyonu fark edilebilir.
Anjiografi, termografi, sintigrafi uygulamaları denenmiş
fakat klinik uygulamada çok fazla yer bulamamışlardır7.
Klinikte en fazla başvurulan yardımcı tanı yöntemleri
ultrasonografi ve daha sıklıkla MRG’dir. Ultrasonografinin
duyarlılığı uygulayan kişiye ve kullanılan cihaza göre farklılıklar
göstermektedir. Yüksek frekansa sahip ultrasonlarda
ehil ellerde 1mm çaptan daha küçük tümörlerin bile fark
edilebildiği bildirilmiştir8. Ultrasonografik olarak glomus
tümörü hipoekoik kitle olarak görülür ve diğer hipoekoik
kitlelerle ayırıcı tanısı yapılamaz. Glomus tümörü manyetik
rezonans T1 görüntülerinde hipointens koyu renkte, T2 görüntülerinde
ise hiperintens parlak lezyonlar olarak görülür. Bu görünüm şekli glomus tümörüne özel değildir ve diğer
yumuşak doku tümörleri de benzer görüntüler gösterebilir12.
Glomus tümörünün tanı ve tedavi algoritmasında
MRG’nin yeri tartışmalı bir konudur. Ameliyat öncesi
MRG’nin hem hastaya hem de cerraha tümörün varlığı konusunda
bir delil oluşturması açısından önemli olduğunu savunan
bir grup mevcuttur. Ek olarak tümörün lokalizasyonunu
daha iyi belirleyip cerrahi yaklaşım planlamasının daha doğru
bir şekilde yapılmasına izin verir. Ayrıca aynı grup rekürren
ve multıpl tümörlerin belirlenmesinde de MRG’nin faydalı
olduğunu ifade etmektedir13,14.
Diğer yandan bazı yazarlar glomus tümörü tanısını klinik
olarak koymakta zorlanmadıklarını belirtip, bu yöntemin
pahalı ve yalancı negatiflik oranlarının hiç de az olmadığını
vurgulayarak ameliyat öncesi dönemde MRG uygulamasından
vazgeçtiklerini bildirmişlerdir7.
‘Manyetik rezonans görüntülemede yalancı negatiflik
sebepleri neler olabilir?’ sorusunun cevabının yapılan tetkikin
kalitesiyle ilgili olduğunu düşünüyoruz. Kullanılan MRG
cihazının kalitesi, uygulama sırasında parmak ucundan alınmış
olan kesitlerin kesit aralıkları, yorumlayan kişinin deneyimi
sonucu etkileyebilecek faktörlerdir. MRG’de yalancı
negatif sonuç vermiş olan tüm olgularımızda tümörlerin
küçük çapta ve pulpa yerleşimli olması dikkat çekicidir.
Yüksek manyetik alan gücüne sahip MRG cihazlarıyla ince
kesitlerde tarama yapılmasının tetkikin başarı şansını arttıracağına
inanıyoruz.
Her ne kadar glomus tümörü teşhisini klinik bulgularla
koymak zor olmasa da biz ameliyat öncesi dönemde
MRG’den faydalanılması gerektiğine inanıyoruz. Bu tetkik
sayesinde hem ameliyat öncesi nasıl bir kitleyle karşı karşıya
olduğumuzu daha net bir şekilde ortaya koyabilir hem de
tümörün tam lokalizasyonunu belirleyerek cerrahi yaklaşımın
nasıl olacağına daha sağlıklı karar verebiliriz. Yine de
MRG’nin yanlış negatif sonuçlar verebileceğini akılda tutarak
cerrahi girişim kararı verilirken klinik bulguların ön
planda tutulmasının gerekliliğine inanıyoruz.