Bifosfonat kullanımına bağlı mandibula ve maksillada
oluşan osteonekrozlar ilk olarak 2003 yılında Marx ve
ark.
7 tarafından yayınlanmıştır. Bifosfonatların neden
özellikle mandibula ve maksillada osteonekroz
oluşturduğu tam olarak açıklanamamıştır. Bifosfonatlar
yenilenme oranı fazla olan kemiklerde ve komşu yumuşak
dokularda yüksek oranda birikirler. Buna bağlı
olarak mukoza bütünlüğünün bozulması halinde yara
iyileşmesinin gerçekleşmediği ve açıkta kalan
mandibula ve maksillada sekonder enfeksiyonların
oluştuğu, ilerleyen dönemde de osteonekroza dönüştüğü
düşünülmektedir
8,9. Bifosfonatlar teropatik dozlarda
kullanıldıklarında osteoklastarın rezorptif aktivitesini
inhibe ederken, osteoblastları ise stimule ederler.
Bifosfonatların yüksek dozda kullanılması ise hem
osteoblastlar hem de osteoklastlarda hücre içi kalsiyum
birikmesine neden olarak sitotoksik etki oluşturur.
Buna bağlı olarak kemik yenilenme mekanizması bozulur
ve gereken remodelasyon gerçekleşemez
10.
Kemikte yenilenmenin azalması avasküler nekroz riskini
artırır. Kemikte osteoklastik aktivite başladığı zaman, oluşan yeni kemik matriksinin matürasyonu
için sitokinler ve büyüme faktörleri salgılanır. Kemikte
rezorbsiyonun azalmasıyla birlikte apozisyonda azalmaya
başlar; kemik tamir metabolizması, büyümegelişme
kapasitesi ve kalitesi bozulur. Travma,
periodontal hastalık, periradiküler lezyon ya da dental
işleme bağlı gelişen nekrozlarda osteoklastlar, nekrotik
kemiği ortadan kaldırmak için gerekli aktivasyonu
gösteremezler. Nekrotik doku hacmi yeterli seviyeye
ulaştığı zaman ise lokal değişiklikler başlar
11. Bizim
vakamızda da sol üst ikinci molar diş çektirme hikayesi
mevcut idi.
Oral kavitenin geniş bir mikrofloraya sahip olması,
oral kavitenin aseptik bir ortam olmaması ve travmaya
yatkınlık mandibula ve maksillada osteonekroz
oluşması riskini artırır. Mandibula ve maksillada dişler
aracılığı ile sürekli dış çevreyle ilişkidedir.
Vaskülarizasyon özellikleri nedeniyle %60 mandibula,
%30 maksillada osteonekroz görülürken, %10 her iki
kemikte birlikte görülmektedir12. American
Association of Oral and Maxillofacial Surgeons
(AAOMS) tarafından belirlenen kemik metabolizması
ile ilişkili serum parametreleri; kalsitonin13,16, troid
stimulatör hormon, T4, T3, N-Telopeptit, C-Telopeptit,
25 Hidroksi vitamin D, kemiğe özgü alkalen fosfotaz,
osteokalsin, paratroid hormon 13,17 ve TLX
telopeptitdir. Bifosfonat kullanan hastalarda kemikte
remodelasyon ve rezorptif aktiviteyle ilgili bu değerlerin
önemli ölçüde azaldığı belirtilmiştir7.
Hastada bifosfonat tedavisine karar verildiyse
özellikle invaziv işlemler başta olmak üzere tüm dental
tedaviler bitirildikten sonra ilaç terapisine başlanmalıdır.
Daha sonradan risk oluşturabilecek durumlar söz
konusuysa radikal tedaviler düşünülmelidir. Hasta
osteonekroz riski konusunda bilgilendirilerek ağız
hijyeninin önemi vurgulanmalıdır. Bifosfonat terapisine
başlandıktan sonra düzenli dental takip yapılmalıdır.
Bifosfonat kullanan hastalarda tüm rutin restoratif
işlemler rahatlıkla uygulanabilir. İnvaziv dental işlemler
özellikle yüksek doz veya intravenöz bifosfonat
kullanan hastalarda mümkün olduğunca önlenmelidir.
Bu hastaların protez uyumu maksimum olmalıdır13.
Marx ve ark.7 bifosfonat kullanan hastarda
invaziv dental işlem endikasyonu konulduysa hastanın
2 ay süreyle ilaç terapisine ara verilmesi gerektiğini
savunmaktadır. Ayrıca düzenli bifosfonat terapisi gören
hastalarda, kemiğin normale dönüp nekroz riskinin
ortadan tamamen kalkabilmesi için en az 6-9 ay terapiye ara verilmesi önerilmiştir5. Bifosfonat kemikte
çok uzun yıllar devamlılık gösterebilen bir ilaç olmasına
karşın ilaca ara verilmesi antianjiyogenik etkinin
ortadan kalkmasına neden olmaktadır. Uluslararası
Myeloma Kuruluşu (International Myeloma
Foundation) bifosfonat terapisi gören hastalarda oral
cerrahi işlem gerekmesi durumunda da 2-4 ay ilacın
kesilmesinin osteonekroz riskini belirgin ölçüde azalttığını
savunmaktadır14.
İlaca bağlı olarak gelişen bu özgün kemik nekrozu
için henüz kesin bir tedavi bulunmamaktadır.
Osteonekroz teşhisi konulan vakalarda öncelikle medikal
tedaviye başlanılmalıdır. Osteonekroz gelişmiş olan
kemik bölgesi, cerrahi teknikler kullanılarak mukoza
ile primer kapatılabilir. Eğer lezyonda ağrı, belirgin bir
sekonder enfeksiyon varsa lokalize cerrahi debridman
da yapılabilir11.
Bizim vakamız kliniğimize ağız kokusu ve akıntı
şikayeti ile gelmişti. Hastaya oroantral fistül onarımı
yapıldı. Ancak onarımdan 1 ay sonra yerleştirilen kemik
greftin nekroza gitmesi ve maksillada nekroz saptanması
üzerine, bir sorun olduğu düşünüldü. Anamnez
derinleştirildiğinde hastanın 2006 yılında prostat kanseri
tanısı aldığı ve zoledronat (Zometa®, Novartis)
tedavisi başlandığı öğrenildi. Bunun üzerine hastaya
üroloji konsültasyonu yapıldı ve zoledronat tedavisi
sonlandırıldı. Zoledronat tedavisinin kesilmesinden iki
ay sonra genel anestezi altında debridman yapıldı.
Vomerden alınan parça ile defekt onarıldı ve damaktan
çevrilen fleple fistül kapatıldı. Bu bizim için kayda
değer bir tecrübeydi. Belki de bu durum bir hata olarak
değerlendirilebilir. Ancak bu hatamızı ve/veya tecrübemizi
paylaşmak istedik.
Osteonekrozun tedavisinde kemikteki yenilenmenin
artırılması için paratroid hormon (PTH) kullanılması
tavsiye edilmektedir. Bifosfonat terapisine ara
vererek 6 ay boyunca PTH kullanılması, kemikteki
yenilenme oranını gösteren osteokalsin değerinin %74
artmasını sağlar15. Bizde vakamızda zoledronat
tedavisini kestikten sonra PTH başladık.
Sonuç olarak bu makalede biz, kulak burun boğaz
hekimlerinin herhangi bir hastalık nedeniyle
bisfosfonat grubu ilaçlardan birini kullanan veya daha
önceden kullanmış olan hastalarda mandibula ve
maksillada osteonekroz gelişebileceği hakkında bilgi
sahibi olmaları gerektiğini vurgulamak istedik.