Doğum öncesi sonografi ile ürolojik anomalilerin erken
tespiti, daha geç dönemde pyelonefrit ve taş hastalığı
gibi komplikasyonlar ortaya çıkmadan bu problemlerin
tanınmasına imkan sağlamıştır
3,9,10. Daha küçük
çocuklarda renal skar gelişim riskinin daha yüksek
oluşu göz önünde bulundurulduğunda bu anomalilerin
erken tespitinin önemi daha iyi anlaşılacaktır. Hem
fetal üriner sistemin daha genişleyebilir olması hem de
fetal idrar akım hızı artışına bağlı fetal böbrekte
dilatasyon görülebilir ancak normalde renal pelvis
transvers çapı 5 mm’i geçmez. Renal pelvik dilatasyon
genellikle fizyolojik ve geçici bir durum olmasına
rağmen bazen üriner sistem anomalileri ile ilişkili de
olabilir
7,13. Hidronefroz tanısında en sık kullanılan
yöntem, renal pelvisin maksimum AP çapıdır. Literatürde
renal pelvis AP çapının böbrek uzunluğuna oranı
da kullanılan yöntemler arasındadır
1,11. Bristol
grubu 5 mm ve üzerini anlamlı kabul etmişlerdir. En
sık kabul gören ölçüm renal pelvis AP çapının her
dönemde 5 mm ve üzerinin anlamlı olduğudur
9,10,14.
Grazioli ve ark.15 yaptığı ve ek konjenital
anomalilerin hariç tutulduğu çalışmada antenatal hidronefroz
saptanan toplam 121 hasta değerlendirilmiş,
çalışmaya 84 erkek (%69,5), 37 kız (%30,5) dahil
edilmiştir. Hidronefroz erkek olgularda daha sık tespit
edilmiş ve bu durum istatistiksel olarak da anlamlı
bulunmuştur. Berrocal ve ark.16 573 neonatal ve
infantta yapmış oldukları çalışmada 420 erkek (%73,2),
153 kız (%26,7) olgu dahil edilmiştir. Bu olguların
410’unda (%71,5) unilateral ve 163’ünde (%28,4)
bilateral hidronefroz saptanmıştır. Prenatal dönemde
hidronefroz saptanan 77 olgudan oluşan bir diğer çalışmada
56 erkek (% 72,7) ve 21 kız (% 27,2) dahil
edilmiştir. Olguların 12’sinde bilateral pelvik dilatasyon
saptanmıştır17. Çalışmamızda hidronefroz önceki
çalışmalarla benzer şekilde daha çok erkek olgularda
ve tek taraflı görülmesine rağmen fizyolojik ve
patolojik hidronefroz gruplarında cinsiyet açısından
anlamlı bir fark gözlenmedi.
Çalışmamızda prenatal ve postnatal dönemde tanı
alan olgulardan postanatal dönemde hastaların polikliniğimize
başvuru semptomları başlıca karın şişliği,
huzursuzluk, kusma ve beslenememe olarak sorgulanmıştı.
Literatürde bulunan çalışmalar daha ziyade prenatal
dönemde tarama çalışmaları sonucu tespit edilip
postnatal dönemde henüz asemptomatikken takibe
alınan hidronefrozlu olgulardan oluşmaktadır.
Son on yılda yapılan prospektif farklı çalışmalarda
doğum sonrası spontan rezolüsyon oranları %50’nin
üzerinde bildirilmektedir. Oliviera ve ark.18 çalışmasında
28. gestasyonel haftada 10 mm üzeri renal
pelvis AP çapına sahip hidronefrozların %54’ünde,
Gunn ve ark.19 çalışmasında 28. gestasyonel haftada
15 mm üzeri renal pelvis AP çapa sahip hidronefrozların %72’sinde, Jawson ve ark.10 çalışmasında
20. gestasyonel haftada 5 mm üzeri renal pelvis AP
çapa sahip hidronefrozların %55’inde, S.Sairam ve ark.3 çalışmasında 28. gestasyonel haftada 10 mm üzeri
renal pelvis AP çapa sahip hidronefrozların %64’ünde
kendiliğinden iyileşme bildirilmiştir. Yapılan bir diğer
çalışmada antenatal hidronefrozların %50’si postnatal
normal olarak saptanmıştır ve bu durum Bristol grubu
tarafından %36 olarak bildirilmektedir11,20. Serge
ve ark.15 çalışmasında hastalara postnatal olarak
yapılan ilk USG görüntülenmesinde 28 hastada (%23)
spontan rezolüsyon ancak 93 hastada (%77) renal pelvik
dilatasyonun sebat ettiği gözlenmiştir. Çalışmamızda
hidronefroz olgularında spontan rezolüsyon oranı
%41 idi ve bu daha önceki çalışma sonuçları ile benzerdi.
Patolojik hidronefroz olarak takip edilen olgularımızda
en sık etyolojik sebep üretropelvik darlık olarak
belirlendi. Üretropelvik darlık antenatal hidronefrozun
en sık sebebi olarak bilinir ve her 1000-1500 yenidoğanın
birinde gözlenir21. Olguların %20-25’inde
bilateral üretropelvik darlık genellikle vardır22.
Çalışmamızda fizyolojik hidronefroz olguların dışında
en sık sebep üretropelvik darlıktı ve olguların üçte
birinde hidronefroz bilateral idi.
Reflü nefropatisi son dönem böbrek yetmezliğinin
sebeplerindendir. Neonatal ve infantlardaki VUR erken
çocukluk döneminde renal skar oluşumu için risk faktörü
olduğundan erken tespiti oldukça önemlidir. Persistan
hidronefrozlu tüm hastalara VCUG yapılması
gerekli bir tetkiktir. VUR ve PUV için tanı koydurucu
bir görüntülemedir. Ancak bunun zamanlaması, postnatal
USG’da hidronefroz saptanmadığı zaman yapılıp
yapılamayacağı konusunda tartışmalar mevcuttur22,23. Antenatal hidronefrozun sık gözlenen sebeplerinden
olan VUR, hidronefrozlu olgularda %38 oranında
görülmektedir24. Çalışmamızda Patolojik hidronefroz
grubunda VUR %23,7 oranında tespit edildi.
VUR’dan kaynaklanan rekürren İYE, hipertansiyon
ve/veya böbrek fonksiyon kaybına yol açan renal hasarla
sonuçlanabilir25. Çalışmamızda hidronefroza
İYE sık eşlik ettiği için, VUR saptanan olgulara ilerleyen
dönemlerde gelişebilecek İYE önlemesi açısından
proflaksi başlanması gerektiği savunulmuştur.
Çalışmamızda hastalarımız böbrek fonksiyonları
yönünden karşılaştırıldığında patolojik hidronefrozlu
olgularda idrar proteini ve idrar protein/kreatinin oranının
daha yüksek olduğu görüldü. Buradan hareketle
çalışmamız fizyolojik ve patolojik hidronefrozlu olguların
ayrımında idrar proteini ve idrar protein/kreatinin
oranının henüz başvuru aşamasında patolojik hidronefroz
düşündüğümüz hastalara erken tanı koymada uyarıcı
bir faktör olabileceğini desteklemektedir. Ancak
hidronefrozun düzeyine göre bu verinin korelasyonunu
yapmamamız çalışmamızın eksiğidir.
Sonuç olarak, hidronefroz saptanan yenidoğanlarda
çoğu olgunun fizyolojik olduğunu bilerek,
gereksiz invaziv girişimden sakınılması gerekir. Fizyolojik
ve patolojik hidronefroz olgularını ayırt etmede görüntüleme yöntemleri ile birlikte böbrek fonksiyon
parametrelerinden idrar protein/idrar kreatinin oranının
yardımcı olabileceği bilinmelidir.