Adölesan dönemdeki depresyon ve ruhsal bozukluklar,
yüksek yaygınlık oranları ve kronikleşme eğilimleri,
taşıdıkları tedavi güçlükleri nedeniyle günümüzde araştırmacıların
müdahalesini gerektiren önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü'nün
eş güdümünde 14 ülkede yapılmış olan “Birinci
Basamakta Ruhsal Bozukluklar” araştırmasında, temel
sağlık hizmeti veren birimlere başvuran hastalarda en
yaygın görülen ruhsal bozukluğun %10.49 oranında
depresyon olduğu saptanmıştır
9.
Bu çalışmada BDÖ kesme noktasına göre depresif
belirtilerin görülme sıklığı %18.3 olarak bulunmuştur.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi son sınıf öğrencileri
ile yapılan çalışmada depresyon belirtileri gösteren öğrencilerin
oranı %13.8 bulunurken10, Aylaz ve ark.11 Sağlık Yüksekokulu öğrencilerinde bu oranı %25.4,
Bostancı ve ark.12 ise Denizli'de yaptıkları çalışmada,
üniversite öğrencileri arasında depresyon yaygınlığını
%26.2 olarak bildirmişlerdir. Aynı ölçeğin kullanıldığı
bu çalışmalar arasındaki farklılıkların öğrenciler, üniversiteler
ve bölgeler arası sosyal ve demografik değişkenlere
bağlı olabileceği düşünülmüştür.
Öğrencilerin BDÖ puan ortalaması 10.46±8.87 olarak
belirlenmiştir. Türkiye'de üniversite öğrencileri
arasında aynı ölçek kullanılarak yapılan çalışmalarda bu
ortalamayı, Marakoğlu ve ark.13 9.9, Aylaz ve ark.11 10.84, Bostancı ve ark.12 12.8 olarak bildirmişlerdir.
Amerika Birleşik Devletleri'nde 17-25 yaş üniversite
öğrencilerinde yapılmış bir çalışmada BDÖ puan
ortalaması 7.6'dır14. Yine Texas Üniversitesi'nde
yapılmış bir çalışmada öğrencilerin BDÖ puan ortalamaları
8.2±2.9 olarak bildirilmiştir15. Çalışmamızda ve
Türkiye'de yapılan diğer çalışmalarda puanların daha
yüksek olduğu görülmektedir. Bu durum ülkeler arası
sosyal ve ekonomik gelişmişlik farklılıkları ile açıklanabilir.
Bu çalışmada öğrencilerin BDÖ puan ortalamasının
cinsiyete, yaş grubuna ve öğrenim görülen sınıfa göre
değişmediği saptanmıştır (p>0.05, Tablo 1). Aylaz ve
ark.11 çalışmasında kız ve erkek öğrencilerin BDÖ
puanları arasındaki fark anlamlı değildir. Kaya ve ark.16 çalışmasında da hem Tıp Fakültesi, hem de Sağlık
Yüksekokulu öğrencilerinde cinsiyetle depresif belirti
yaygınlığı arasında istatistiksel anlamlılık saptanmamıştır.
Öğrenim görülen sınıfa göre yapılan değerlendirmelerde,
ikinci sınıf öğrencilerinde üçüncü sınıflara göre
depresif belirtilerin daha yaygın olduğunun bildirildiği
çalışmalar17 yanında, son sınıflarda depresyon puan
ortalamasının daha yüksek olduğunun saptandığı çalışmalar18,19 mevcuttur. Tully20, çalışmasında son
sınıf öğrencilerinin stres düzeylerinin diğer sınıflardan
yüksek olduğunu belirlemiştir. Ruhsal sıkıntıların artışı
öğrenimin ilk yılları için çevre uyumu, ders müfredatındaki
değişiklikler, son yıllarda ise gelecek kaygısı ve iş
bulma endişeleri gibi sorunların varlığı ile açıklanabilir.
Öğrencilerin okul öncesi yaşadıkları yer ve aile gelirleri
ile BDÖ puan ortalamaları arasında fark saptanmamıştır
(p>0.05, Tablo 1). Kaya ve ark.16 çalışmasında,
Tıp Fakültesi ve Sağlık Yüksekokulu öğrencilerinin
geldikleri yer (il merkezi ya da ilçe-köy) ile BDÖ
puanları arasında fark olmadığı, Tıp Fakültesinde ailesinin aylık gelir düzeyi asgari ücret ve altında olan öğrencilerin
BDÖ puanlarının, asgari ücretin üzerinde olanlara
göre daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Aylaz ve ark.11 ise öğrencilerin gelir düzeyleri ile BDÖ ortalama
puanları arasında anlamlı fark bulamamışlardır. Bu durum
aynı okula başlayan öğrencilerin ortak çevre paylaşımlarının
ve gayelerinin sonucu olabilir.
Araştırma kapsamına alınan öğrencilerden annelerinin
eğitim düzeyleri düşük olanlarda depresyon puanları
daha yüksekken (p<0.05), baba eğitimleri ile arasında
bir ilişki bulunmamıştır (p>0.05, Tablo 1). Aylaz ve ark.11 çalışmasında depresyon belirtilerinin ebeveynleri
düşük eğitim düzeyine sahip olan öğrenciler arasında
önemli derecede yüksek bulunduğu bildirilmiştir. Ebeveyn
eğitiminin çocukların sorunlarını çözmeye yaklaşım
ve destek yönüyle ruhsal rahatlamaya etkisinin olabileceği
düşünülmüştür.
Bu araştırmada anne ve/veya babası ölmüş olan öğrencilerin
ebeveynleri yaşıyor olanlara, kardeş sayısı üç
ve üzeri olanların daha az kardeşe sahip olanlara göre
BDÖ puanları daha yüksek bulunmuştur (p<0.05, Tablo 1).
Temel ve ark.18, öğrenci hemşireler arasında
kardeş sayısı arttıkça BDÖ puanının yükseldiğini saptamışlardır.
Luecken'in21 çalışmasında, çocukluk çağında
ebeveynden birinin kaybının, ergenlik ve yetişkinlik
döneminde depresyon açısından risk faktörü olduğu
gösterilmiştir. Ailedeki kardeş fazlalığı paylaşımın getireceği
gelir durumundaki olumsuzluğa ve de kısıtlamaların
artmasıyla depresif belirtilerin artışına neden olabilir.
Yine ebeveyn kayıpları aile bütünlüğünün ruh sağlığı
üzerindeki koruyucu işlevini azaltabilir.
Kendi sağlık durumlarını kötü olarak değerlendiren
öğrencilerin iyi ve orta olarak değerlendirenlere göre
BDÖ puan ortalamaları daha yüksektir (p<0.05). Öğrencilerin
sigara ve alkol kullanmaları ile BDÖ puanları
arasında ise ilişki saptanmamıştır (Tablo 2). Temel ve
ark.18 çalışmasında, fiziksel ve ruhsal sağlıklarını çok
iyi ve iyi olarak değerlendiren öğrencilerin depresyon
puan ortalamalarının düşük, orta ve kötü düzeyde değerlendirenlerin
ise depresyon puan ortalamalarının yüksek
olduğu saptanmış, istatistiksel analiz sonucu ortalamalar
arasındaki fark anlamlı bulunmuştur. Her iki çalışma
içinde sağlığı “kötü” olarak algılamanın depresif belirtileri
artırdığı söylenebilir. Sigara içenlerin ve içmeyenlerin
BDÖ ortalama puanları arasındaki farkın anlamlı
bulunmadığı çalışmalar11,13 olduğu gibi, sigara içenlerde
yaşam boyu depresif bozukluk öyküsünün içmeyenlere
kıyasla iki katından daha fazla bulunduğu22,
yine sigara içme ve depresyon arasında güçlü ilişkinin
bildirildiği çalışmalar23,24 mevcuttur.
Bu çalışmada okulunu istemeden tercih edenlerin
isteyerek tercih edenlere, okul başlangıcında barınma
sorunu yaşayanların böyle bir sorun yaşamayanlara göre
BDÖ puanlarının daha yüksek olduğu görülmüştür
(p<0.05, Tablo 2). Alparslan ve ark.17 çalışmasında,
öğrencilerin depresif belirti durumu ile okudukları bölümü
seçmelerinde rol oynayan faktörler arasında anlamlı
bir fark bulunmamıştır. Öğrenci hemşirelerin stresle başa
çıkma tarzlarının değerlendirildiği bir çalışmada, mesleğini
isteyerek tercih eden öğrencilerin kendine güvenli
ve iyimser yaklaşım alt ölçek puanlarının anlamlı derecede
yüksek olduğu bildirilmiştir18. Okulun istenerek
tercih edilmesi, başlangıçta elde edilebilecek rahat yaşam
ortamlarının öğrencilerin ruh sağlığı üzerinde olumlu
etkiler yaratacağı beklenebilir.
Okul sürecinde yurtta/akraba yanında kalan öğrencilerin
evde arkadaşlarıyla kalanlara göre daha yüksek
BDÖ puan ortalamasına sahip oldukları saptanmıştır
(p<0.05, Tablo 2). Bu puan istatistiksel anlamlılık olmasa
da ailesiyle birlikte kalanlardan da yüksektir. Alparslan
ve ark.17 çalışmasında, depresif belirti durumu ile
ikamet edilen yerler arsında anlamlı bir fark bulunmamıştır.
Kaya ve ark.16, Tıp Fakültesi ve Sağlık Yüksekokulu
öğrencilerinin aileden uzakta yaşama durumu ile
BDÖ puanları arasında farklılık bildirmemişlerdir. Evde
arkadaşlarıyla kalmanın paylaşım ve sorumluluğun getireceği
güveni, yurt yaşantısındaki zorlukların ise sıkıntıyı
artırabileceği şeklinde değerlendirmeler yapılabilir.
Çalışmamızda hobi varlığı, herhangi bir durum/olay
karşısında sosyal destek alabilme ve uyku sorunu olup
olmaması ile BDÖ puanları arasında ilişki saptanmazken,
düzenli beslenmediğini ifade eden öğrencilerin
BDÖ puanları daha yüksek bulunmuştur (Tablo 2). Bu
çalışma sadece bir üniversitenin Sağlık Yüksekokulu
öğrencileri arasında yapıldığından aynı konuda eğitim
gören öğrencilerin tümüne genellenemez. Yine araştırmada
sorulan sorular ile sınırlıdır.
Sonuç olarak, araştırma kapsamına alınan sağlık yüksekokulu
öğrencilerinin yaklaşık beşte birinde depresyon
belirtilerinin varlığı görülmektedir. İleride sağlık personeli
olarak görev yapacak olan sağlık yüksekokulu öğrencilerine
yönelik konu ile ilgili yaklaşımlar sağlanmalı
ve etkileyen faktörlere ait sonuçlar uyarıcı yönü ile değerlendirilmelidir.
Öğrencilerin sağlık, sosyal yapı ve
yaşam özelliklerindeki olumlu değişim ve yaklaşımlar
ruhsal yapılarında olumlu katkılar sağlayabilecektir.