Hasta özellikleri
Yetmiş hastanın kırkında (% 54) kolesistektomi (KS) yapılırken otuz dördünde (% 46) PK yapıldığı görüldü. Kadın hastaların oranı PK grubunda % 64 iken, KS grubunda ise %60 idi. Her iki gruptaki hastaların yaş ortalamaları arasında önemli bir fark görülmedi (p=0,4772, Tablo
1). ASA skoru ve sahip oldukları kronik hastalık sayısına göre PK grubu hastaların daha riskli olduğu görüldü fakat bu fark istatistiksel olarak anlamlı değildi (p=0,8005). Birden fazla kronik hastalık (Diyabet, hipertansiyon, kronik akciğer hastalığı, kalp yetmezliği) görülme oranı PK grubunda daha yüksek olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p=0,4158). PK grubunda en çok görülen kronik hastalık % 51 ile hipertansiyon iken KS grubunda % 47,5 ile diyabet ilk sırada yer aldı. PK grubunda 7 (%20,5) hastada akalkuloz AK görülürken, KS hastaların 5'inde (%14,7) tespit edildi (p=0,7158). Biliyer pankreatit KS grubunda beş hastada tespit edilirken, PK hastaların ikisinde görüldü (p=0,6274). PK grubunda iki hastaya, KS grubunda iki hastaya ERCP gereksinimi oldu. Hastaların tanı öncesi şikayetlerin süresi ile tanı aldıktan sonra işlem yapılıncaya kadar geçen süre arasında anlamlı bir fark görülmedi (p=0.664). Her iki grupta ameliyat öncesi laboratuar değerleri arasında anlamlı bir farklılık tespit edilmedi. PK grubunda 12 (%35,3) hasta, KS grubunda 7 (%17,5) hasta girişim sonrası yoğun bakımda takip edildiği görüldü (p=0,1317).
Perkütan Kolesistostomi
Kateterin yerleştirilmesi için transhepatik tekniğin, transperitoneal tekniğe göre daha sık kullanıldığı tespit edildi (p=0,0004). Bir hasta dışında diğer bütün hastalarda ilk denemede PK’nın başarılı bir şekilde uygulandığı görüldü. Ortalama kateterizasyon süresi 2,5±2,1 (1-12) ay olarak saptandı. Dört hastaya yoğun bakımda takip edilirken AK tanısı konulduğu ve PK işlemi yapılmasına karar verildiği saptandı. PK ya cevap veren 25 hastadan, 16 (%64) hastada klinik ve laboratuar bulgular 24 saatte gerilerken, geri kalanlar 9 hastada klinik düzelme 72 saate kadar uzadığı kayıtlarda mevcuttu. PK sonrası onyedi (%50) hastaya kolesistektomi yapıldı bunun yedisinde acil KS yapılırken onunda (%40) elektif şartlarda yapıldığı tespit edildi.
Kolesistektomi
Konservatif tedavi sonrası klinik ve laboratuvar değerlere göre hastaya acil veya elektif kolesistektomi yapılmasına karar verildiği görüldü. Hastaneye başvurduktan sonra acil ameliyat oluncaya kadar geçen süre ortalama olarak 2,9±1,1 (0-4) gün olarak tespit edildi. Kolesistektomi olan 40 hastanın otuzunda (%75) acil kolesistektomi yapılırken, 10 tanesinde konservatif tedaviye cevap verdikleri için elektif şartlarda ameliyat yapıldığı görüldü. Açık kolesistektomi genellikle gan-grenöz ve perfore olan hastalarda tercih edilirken, ekibin kararının da bu tercihte önemli rol oynadığı tespit edildi. Bu otuz hastadan yirmisinde (66,7%) açık kolesistektomi yapılırken, onunda (33%) laparoskopik başlandı ancak sekizinde (26,7%) laparoskopik olarak tamamlanabildi diğer ikisinde açık kolesistektomiye dönüldüğüne dair bilgi mevcuttu. Konservatif tedaviye cevap veren on hastaya ortalama 54±32 (15–120) gün içinde elektif kolesistektomi ameliyatı yapıldığı görüldü. Bu hastalarda yapılan kolesistektomi beş hastada laparoskopik (%50) tamamlanırken, dört hastada açık kolesistektomi tercih edildiği görüldü. Bir hastada ise laparoskopiden açık tekniğe dönüldüğü tespit edildi. Acil ameliyat yapılan hastaların dördünde koledok eksplorasyonu yapılarak T tüp yerleştirildiği görüldü. Ortalama ameliyat süresi acil ameliyatlarda daha uzun olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu. (85±25 dakika (p=0,1465). Ameliyat sonrası hastanede kalış süresi acil ameliyat olanlarda daha yüksekti ve aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0,0311). Buna karşın hastanede toplam kalış süresi hem ilk tedavi hem de elektif ameliyat nedeni ile elektif KS olan hastalarda daha yüksekti (p=0,0005).
Başarılı bir sonuç, tedavi sonrası hastanede kaldığı süre içerisinde hastanın klinik belirtileri ve laboratuar değerlerin başka bir ek işleme gerek duyulmadan düzelmesi olarak tanımlandı. AK sonucunda meydana gelen ölümler tedavinin başarısız bir sonucu olarak düşünüldü. Girişimlerde başarı oranı KS grubundaki hastalarda PK grubuna gore daha yüksek görüldü ancak istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmedi (p=0,0210) (Tablo 2). Hastanede kalma süresi PK grubunda daha yüksek olarak görüldü ve bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı idi (p=0, 00001). Hastanede kaldıkları süre içinde, her iki gruptaki hastalarda işlem sonrası meydana gelen komplikasyonların oranları arasında istatistiksel bir farklılık olamasa da PK grubunda daha yüksekti (p=0.8824). Aynı zamanda girişim gerektiren komplikasyonların oranı PK hastalarında istatistiksel olarak daha yüksekti (p=0,0129). PK grubunda üç hastada karaciğer laserasyonu, bir hastada safra kesesinde hematom, iki hastada kateter etrafında enfeksiyon görüldü ancak bu komplikasyonlar ileri bir girişim gerektirmeden tedavi edildi. Bu grupta aynı zamanda yedi hastada kateterde tıkanıklık ve üçünde kateterin yer değiştirmesi tespit edildi ve tamamında yeni bir kateter ile değiştirilerek tedavi edildi. Ameliyatta laparoskopik KS yapılması esnasında bir hastada koledok yaralanması oldu ve açığa dönülerek eksplorasyon ve T-tüp drenej ile tedavi edildi. KS grubundaki hastalarda en çok yara yeri infeksiyonu görüldü. Açık teknikle ameliyat edilen hastalarin altısında yara yeri enfeksiyonu görülürken, laparoskopik KS yapılan hastaların birinde görüldü. Safra kesesi yatağında koleksiyon üç hastada tespit edildi ve birinde girişimsel radyolojik yöntemle drene edildiği görüldü. Bunların dışında açık KS yapılan hastaların dördünde, laparoskopik KS yapılanların ikisinde ameliyat sonrası atelektazi geliştiği tespit edildi.
Takip süreleri karşılaştırıldığında ortalama takip süresi PK grubundaki hastalarda daha uzundu ve istatistksel olarak anlamlı idi (p=0,0032) (Tablo 2). Bu sürede her iki grupta bazı hastalar önceki tedaviden kaynaklanan sorunlar veya AK tekrarı nedeni ile hastaneye yatırıldığı görüldü. Tekrar yatırılma oranının PK grubunda daha fazla olduğu görüldü (p=0,1039). PK grubunda başarılı bir tedavi sonrası taburcu edilen hastalardan üçü AK atağı ile tekrar hastaneye başvurdular ve ikisi acil olarak ameliyata alınarak açık kolesistektomi ameliyatı yapıldığı tespit edildi. Diğer hasta ise konservatif tedaviye cevap vererek elektif ameliyata hazırlandı. Bu sürede beş hasta kateterde tıkanıklık, üç hastada katerin yer değiştirmesi nedeni ile başvurdu ve bütün hastalarda yeni kateter takılarak tedavi edildi. Bu hastalardan dördü yatırıldı ancak diğerleri günübirlik tedavi edildi. KS grubunda iki hasta tekrar AK atağı ile başvurdu ancak her ikisinde tekrar konservatif tedavi uygulanarak elektif cerrahi için hazırlandı. PK’nin başarılı olduğu 25 hastadan, onunun (% 40) daha sonra kolesistektomi ameliyatı olduğu görüldü. Bunlardan ikisi acil kolesistektomi, diğer sekizinin ise ortalama 2,2±0,9 (0,5-3) ay içerisinde elektif kolesistektomi ameliyatı oldu. Acil olanların tümü açık ameliyat olurken, elektif olanlardan beşi (%50) laparoskopik tamamlandığı kayıtlarda mevcuttu. Pankreas kanseri ve distal koledok kanseri olan her iki hasta kateterli iken öldü.
Her iki grupta da işlem esnasında hasta kaybı görülmedi. Ancak PK grubunda beş, KS grubunda üç hasta girişime cevap vermeyen sepsis ve bunu takip eden multiorgan yetmezliği nedeni ile öldüğü tespit edildi. AK'e bağlı ölüm oranı PK hastalarından daha fazla olmasına rağmen istatistiksel olarak anlamlı görülmedi. (Kaplan-Meier analiz, Şekil 1, p=0,1799).
Şekil 1: Akut Kolesistit tedavisi sonrası hastaların sağkalım oranı.