Farklı deneysel modellerde ve klinikte yapılan çalışmalar, PDE-5 inhibitörlerinin böbrekler için koruyucu olduğunu gösterdiğinden, bu çalışmada, tek taraflı parsiyel üreter obstrüksiyonunun neden olduğu renal hasar ve fonksiyon kaybına, tadalafilin etkisi incelenmiştir.
Üreter obstrüksiyonu, tıkanıklığı takiben birinci haftada hafif, ikinci haftada ise belirgin şekilde interstisyel fibrozis gelişmesine ve fonksiyon kaybına neden olmaktadır 4-6. Bu süreçte, instersitisyel alana infiltre olan inflamatuar hücreler ve salgıladıkları sitokinler oldukça önemli olup, fibrozisde düzenleyici bir rol oynamaktadırlar. Bu sitokinlerden en önemlisi olan TGF-β (Transforming growth factor beta) intersitisyel alanda kollajen birikimi, tübüler apopitoz, fibroblast proliferasyonu ve aktivasyonu gibi pek çok olayın regülasyonuna katılmaktadır 4,5,27. Nefronda apopitoz veya nekroz nedeniyle tübül hücre ölümü atübüler glomerül oluşmasına ve tübüler atrofiye neden olmakta, endotel hücre apopitozu ise kapiller kayıpla sonuçlanmaktadır 6,7.
Çalışmamızda, obstrüksiyondan 2 hafta sonra feda edilen deneklerde, serum kreatinin, GFR ve üriner sistatin c düzeylerindeki değişimler ile böbrek fonksiyonları değerlendirilmiştir. Sham grubuyla kıyaslandığında, obstriksiyon yapılan deneklerde serum kreatinin düzeyinin artması ve GFR’nin azalması böbrek fonksiyonlarında önemli bir azalma olduğunu göstermektedir ki bu bulgular daha önceki çalışmaların sonuçları ile uyumludur 1,4. Sham grubuyla kıyaslandığında, idrar sistatin c düzeyinin parsiyel obstrüksiyon grubunda istatistiksel önemli arttığı saptanmıştır. Literatürde, serum sistatin c seviyesi, glomerüler filtrasyon hızının bir göstergesi olarak kullanılırken üriner sistatin c, proksimal tübül hasarının bir göstergesi olarak kabul edilmektedir 28-30. Bu nedenle, parsiyel obstrüksiyon grubundaki idrar sistatin c düzeyinin sham grubundan daha yüksek olması, bu grupta proksimal tübül hasarı ve tübüler fonksiyon azalışına işaret etmektedir. Parsiyel obstrüksiyon grubundaki histolojik incelemelere bakıldığında ise ağır bir tübül hücre hasarı olduğu görülmektedir ki bu da tübül fonksiyon kaybı ile uyumludur. Yapılan histolojik incelemede tübül hasarının yanı sıra, sham grubundan farklı olarak, intersitisyel fibrosis, inflamasyon ve glomerüler yüzey alanında azalış görülmüştür. Nefronun hem glomerüler, hem de tübüler yapılarındaki bu hasar GFR azalışı ve serum kreatinin artışı gibi diğer fonksiyonel parametreler ile uyum göstermektedir.
Klinikte erektil disfonksiyon ve pulmoner hipertansiyon tedavisinde kullanılan PDE-5 inhibitörlerinin, çeşitli böbrek patolojilerinde faydalı olabileceğini gösteren çalışmalar vardır 16,31-35. Tek taraflı üreteral obstrüksiyon modelinde çalışan Akgül ve arkadaşları 18 sildenafil, verdenafil ve tadalafilin etkilerini incelemiş ve bu PDE-5 inhibitörlerinin tübül hücre apopitozunu engellediğini göstermişlerdir.
Cui ve arkadaşları 19 ise aynı modelde sildenafilin etkilerini incelemişler ve obstrüksiyonun neden olduğu renal fibroziste iyileşme olduğunu göstermişlerdir. Gasanov ve arkadaşları 22 iskemi reperfüzyon hasarından önce yapılan tadalafil uygulamasının böbrekte tübüler hasarı azalttığını göstermişlerdir. Yapılan klinik çalışmalarda ise tadalafilin alt üreter taşlarının atılmasını kolaylaştırdığı saptanmıştır 20,21. Bu çalışmada ise ilk defa tadalafilin tek taraflı parsiyel üreter obstrüksiyon modelindeki etkileri ortaya koyulmuştur.
Tadalafil tedavisi alan grupta yapılan histolojik değerlendirmede, tübüler hasar, glomerüler konjesyon ve inflamasyonun, tedavi almayan gruba göre daha az olduğu görülmüş, intersitisyel fibrozis ise gözlenmemiştir. Bu bulgular, sildenafilin antifibrotik etkisini gösteren farklı bir çalışmanın 19 sonuçları ile uyumlu olup, tadalafilin parsiyel üreteral obstrüksiyonda böbrek hasarını tamamen engellemese de önemli ölçüde azalttığını göstermektedir. Tadalafil tedavisinin renal hasarı azalttığını gösteren bulgularımız, fonksiyonel değişimler ile kısmen uyum göstermektedir. Histolojik değerlendirmede görülen hasar azalışı, GFR ve serum kreatinin düzeylerine hafif düzelmeler olarak yansısa da, böbrek fonksiyonlarının hala bozuk olduğu görülmektedir. Bu nedenle tadalafilin tam bir fonksiyonel koruma sağladığını söylemek mümkün değildir. Bu durum, çalışmamızda seçilen iki haftalık obstrüksiyon süresinin uzun olması veya tadalafil dozunun yetersiz kalmasından kaynaklanıyor olabilir. Yine de, üriner sistatin c düzeylerinin tedavi almayan gruba göre daha düşük olması, ilacın proksimal tübül fonksiyonlarını kısmen koruduğuna işaret etmektedir. Bu sonuç, tübüler hasarın azaldığını ve lümene dökülmenin olmadığını gösteren kendi histolojik bulgularımızla ve tadalafilin tübüler apopitozu engellediğini gösteren daha önceki bulgular ile uyum göstermektedir 18.
Çalışmamızın sonuçları, tek taraflı parsiyel üreter obstrüksiyonun böbrekte dejeneratif ve fibrotik değişimlerle birlikte fonksiyonel kayba neden olduğunu göstermektedir. Tadalafil tedavisi nefronun hem glomerüler, hem de tübüler hasarını azaltmış ve interstisyel fibrozisi engellemiş olsa da, GFR’de önemli bir düzelme sağlayamamıştır. Ancak, proksimal tübül fonksiyonlarında - en azından sistatin c geri emiliminde - görülen iyileşme dikkat çekici olup, tadalafilin koruyucu olduğunu göstermektedir. Taşa bağlı üreter obstrüksiyonlarının klinikteki görülme sıklığı düşünüldüğünde, tadalafilin bu etkisinin klinik olarak önem taşıdığı düşünülmektedir. Yine de, farklı hasar belirteçleri ve fonksiyonel parametreler kullanılarak, farklı dozlarda kullanılacak tadalafilin, daha kısa süren obstrüksiyon koşullarında etkisini ortaya koyacak çalışmalara da ihtiyaç vardır.