Çalışmamız sürecinde taranan kan kültürlerinin %40.8’inde KNS üremesi olmuştur ve en sık izole edilen KNS türü S. epidermidis’tir. Bu üremelerin çoğunluğu erkek bebeklerde bildirilmiş ve yarıdan fazlası kontaminasyon olarak tanımlanmıştır. Kesin KNS enfeksiyonu olarak değerlendirilenler; KNS için bilinen risk faktörlerine sahip, üreme sırasında ve sonrasında gerek klinik bulguların gerekse laboratuvar değerlerinin enfeksiyon lehine anlamlı olduğu, ortanca gebelik yaşı 32 (28-34) hafta ve ortalama doğum ağırlığı 1547.5±446.9 gram, Apgar skoru düşük, CRIB skoru yüksek prematürelerde olan üremelerdir. Olası KNS enfeksiyonu; KNS için risk faktörlerine sahip, klinik ve laboratuvar bulgularıyla KNS enfeksiyonunun ekarte edilemediği 35 hafta üstü geç preterm ve term yenidoğanlarda, kontaminasyon; postnatal yaşı enfeksiyon gruplarına göre daha büyük, zamanında doğmuş, ortalama doğum ağırlığı 3347±472.5 gram, KNS için risk faktörü bulunmayan, izlemlerinde klinik bozulma veya enfeksiyon lehine laboratuvar bulgusu olmamış yenidoğanlarda düşünülmüştür. Hastalarımızda KNS enfeksiyonu sırasında klinik bulgu olarak ön planda kutis marmoratus ve kusma, beslenme intoleransı, batın distansiyonundan oluşan gastrointestinal semptomlar görülmüştür. En sık KNS enfeksiyon etkeni de S. epidermidis olarak belirlenmiştir. Enfeksiyon gruplarındaki CRP artış farkı dışında, gruplar arasında laboratuvar parametrelerinde anlamlı fark saptanmamıştır.
Çalışmamızda en sık izole edilen KNS ve ilk üç sırada yer alan KNS türleri literatür verileriyle uyumluydu 14,15. Tüm KNS türleri için belirlediğimiz metisiline karşı direnç oranımız (%77.9), ülkemizden Yalaz ve ark. 16 (%92.3) ile Kavuncuoğlu ve ark. 17 (%83)’nın oranlarıyla benzerdi. Metisilin direncinde rol alan modifiye olmuş penisilin bağlayan protein, afinitesi düşük olduğu için tüm beta-laktam ve türevi antibiyotiklere karşı da dirence neden olmaktadır 2. Bizim de belirlediğimiz ampisilin direnci (%67.8), metisilin direncine yakındı ve Kavuncuoğlu ve ark. 17’nın çalışmasındaki ampisilin direnciyle (%72) uyumluydu. Çalışmamızda vankomisin ve linezolid direnci saptamadık, diğer antibiyotiklere karşı belirlediğimiz dirençlerin de literatür verilerine göre düşük olduğunu gördük 14,16,18.
Doğumdan sonra ilk hafta içinde deri ve mukozalarda kolonize olmaya başlayan KNS türlerinin, esasen immun sistemi uyarıcı ve patojen mikroorganizmalara karşı vücudu koruyucu etkisi bulunmaktadır. Ancak savunma mekanizmaları yetersiz yenidoğanlarda önemli nozokomiyal sepsis kaynağı olarak karşımıza çıkarlar. Hastanın kendinden başka hastane personeli, kontamine dezenfektanlar, yoğun bakım ekipmanları ve santral kateter, shunt gibi cansız materyaller KNS enfeksiyonu için kaynak olabilmektedir. Özellikle yetersiz deri antisepsisi yapıldığı durumlarda enfeksiyon-kontaminasyon ayrımının zor olduğu bakteriyemiler görülmektedir 2,3,19.
Literatürde yenidoğanlarda KNS üremelerini belirli kriterlere göre değerlendirmiş bizim sonuçlarımızın da uyumlu olduğu çeşitli çalışmalar mevcuttur. Örneğin, Jean-Baptiste ve ark. 3, yenidoğanlarda kesin KNS enfeksiyonunu aynı gün içinde alınan 2 pozitif kültür ile olası KNS enfeksiyonu da dört gün içinde 2, yedi gün içinde 3 veya on gün içinde 4 pozitif kültürün bulunması olarak tanımlamışlardır. Kesin ve olası KNS enfeksiyon insidansının doğum ağırlığı arttıkça (≥3500 gr) azaldığını, fakat düşük gestasyonel haftalı (≤34 hafta) ve düşük doğum ağırlıklı (≤1499 gr) bebeklerde insidansın özellikle postnatal 7-14 günden sonra arttığını gözlemlemişlerdir. Buna paralel olarak, prematüre bebeklerin yoğun bakım izleminde elzem olan santral kateter, parenteral nutrisyon ve mekanik ventilasyonun uzamış kullanımının KNS enfeksiyonuna zemin hazırlayan risk faktörleri olduğunu belirlemişlerdir. Yenidoğan bebeklerde normal flora elemanı olan KNS türlerinin invazif girişimlerde kana bulaşma potansiyelleri yüksek ve klinik bulguları nonspesifik olduğundan KNS sepsisi düşünülen hastalardan farklı yerlerden alınacak 2 kan kültürünün mikrobiyolojik olarak enfeksiyon-kontaminasyon ayrımında yardımcı olacağını vurgulamışlardır.
Çalışmamızda kesin KNS grubundaki prematürelerimizde gebelik yaşı, doğum ağırlığı ve risk faktörleriyle ilgili sonuçlarımız Baptiste ve ark. 3’nın çalışmasıyla benzerdi. Ancak yenidoğanlarda özellikle de düşük doğum ağırlıklı prematürelerde pratikte genellikle tek bir kan kültürü alınarak klinik ve laboratuvar bulgularıyla sepsis tanısı ön görülmekte ve antibiyotik başlanmakta, sepsis tanısında altın standart olan kan kültür sonucu sonradan öğrenilmektedir. Hatta etkenin kan kültüründe üretilemediği durumlarda (klinik sepsis) başlanan antibiyotik tedavisi sepsis için uygun sürede tamamlanmaktadır 6,7. Bu nedenle bazı araştırmacılar iki pozitif kan kültürü yanında tek pozitif kan kültürü ile beraber üremenin bildirildiği iki gün içinde artan CRP değeri olan vakaları da KNS enfeksiyonu olarak tanımlamışlardır (20). Biz de çalışmamızda ikinci kültür sonucunu beklediğimiz süre içinde tekrarlanan CRP’nin, KNS enfeksiyonu düşünülen yenidoğanlarda kontaminasyon grubuna kıyasla anlamlı olarak arttığını belirlemiştik.
Diğer bir çalışmada Healy ve ark. 12, kesin KNS enfeksiyonunu; ısı insitabilitesi, kardiyovaskular ve solunumsal değişiklikler, gastrointestinal sorunlar, letarji ya da irritabilite gibi neonatal sepsis bulgularından en az biri varlığında aynı tür KNS üreyen iki veya daha fazla pozitif kan kültürü olduğunda ya da tek kan kültürü ile beyin omurilik, eklem gibi steril vücut bölgesinden alınmış kültürünün eş zamanlı pozitifliğinde tanımlamışlardır. Olası KNS enfeksiyon kararı ise tek bir kan veya steril vücut bölgesinden alınmış kültür pozitifliğinde, hastaların tüm klinik ve laboratuvar bulgularını değerlendiren 3 pediatrik enfeksiyon hastalıkları uzmanından en az 2’sinin bağımsız kararı enfeksiyon lehine ise verilmiştir. Olası enfeksiyon kriterlerini karşılamayan üremeler kontaminasyon olarak değerlendirilmiştir. Çalışmalarının sonucunda kesin veya olası invazif KNS enfeksiyonunu ˂2000 gr ve ˂34 gestasyonel hafta bebeklerde gözlemlemişlerdir. Santral kateter varlığından ziyade takılan kateter sayısını KNS enfeksiyonu için anlamlı bulmuşlardır. Çalışmamıza benzer şekilde gastrik rezidüyü veya letarjiyi anlamlı klinik semptomlar olarak belirlemişlerdir. Sepsis taramasında CRP’yi rutin kullanmamakla beraber, kontaminasyon grubuna kıyasla kesin ve olası enfeksiyon gruplarında beyaz küre ve trombosit sayıları arasında anlamlı fark bulmamışlardır.
Bu sonuçlarla Healy ve ark. 12, KNS’lere yönelik ampirik başlanan vankomisinin 34 hafta ve 2000 gr üstündeki bebeklerde kan kültüründe sinyal yoksa ya da tek bir kan kültürü pozitifse erken kesilebileceğini belirtmişlerdir. Şüpheli ya da anlamlı olmayan KNS üremesi olan bebeklerde, klinik bulguların yakın takip edilerek kültür sonucunun beklenebileceğini ve bu süre içinde tedavinin ertelenebileceğini destekleyen başka çalışmalar da mevcuttur 21,22. Benzer şekilde Jean-Baptiste ve ark. 3 ≥3500 gr yenidoğanlarda KNS enfeksiyon insidansının düşük olduğunu bildirmişlerdir. Çalışmamızda da term doğmuş, ortalama doğum ağırlığı 3347±472.5 gram olan kontaminasyon grubunun %92.9’unda kontrol kan kültüründe üreme olmadığı belirlenmiştir. Bu grup incelendiğinde ise hasta sirkülasyonun ve iş yükünün fazla olduğu 1. basamak yoğun bakımda yatan, KNS üremesinin hasta kliniği ile örtüşmediği, doğum ağırlığı yanında postnatal yaşı da büyük, çoğunluğu alt solunum yolu tanısıyla izlenen yenidoğanlardan oluştuğu gözlemlenmiştir.
Yukarıda bahsedilen literatür verilerinden farklı olarak kan kültürlerimizin aynı gün içinde değil, ardışık iki gün içinde alınmış olması çalışmamızın kısıtlılığı olarak düşülebilir. Ancak veriler retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, her ne kadar mikrobiyolojik olarak KNS üremelerinde enfeksiyon-kontaminasyon ayrımının farklı yerlerden alınmış iki kan kültürü ile yapılmasının gerektiği belirtilse de tek kan kültürü şişesinde ilk 24 saatte belirlenen üremenin hastanın kliniği uyumlu ise etken kabul edilmesi önerilmektedir 13,23.
Sonuç olarak gebelik yaşı, doğum ağırlığı ile KNS için mevcut risk faktörleri, klinik ve laboratuvar bulguları yenidoğanlarda kan kültürlerindeki KNS üremelerinin yönetiminde klinisyene yardımcı olmaktadır. İnvazif girişimlerin mümkün olduğunca en aza indirilip, kullanım sürelerinin kısa tutulabilmesi, uygun deri antisepsisi ve hastane personelinin başta el hijyeni olmak üzere sıkı enfeksiyon kontrol politikalarına uyması kontaminasyon yanında enfeksiyon oranlarını da düşürecektir.