Emzirme ve anne sütü ile beslenmenin bebek, anne ve topluma nutrisyonel, immünolojik, gelişimsel, sosyal ve ekonomik birçok yararı nedeni ile Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmeyi ve emzirmenin 2 yaşına kadar devam ettirilmesini önermiştir. Bu bağlamda bebeklerin ilk 6 ayda sadece anne sütü alma oranlarını ve etkileyen faktörleri araştırdığımız çalışmamızda bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütü alma oranları %33,3 saptandı. Türkiye’de yapılan araştırmalarda ilk 6 ay sadece anne sütü alma oranları sırasıyla %37,0
13, %22,4 (14), %9,0
15 olarak bildirilmiştir. Ülkemizin genelinin yansıtıldığı TNSA verilerine göre ise 2008 yılında %42 olan sadece anne sütü alma oranları, 2013 verilerinde %30 olarak bildirilmiştir
10. Yurt dışında yapılan çalışmalarda ise ilk 6 ay sadece anne sütü alma oranları ise Sri Lanka’da %50,8, Etihopya’da %52, Amerika’da ise %25,4 olarak bildirilmiştir
16-18.
Literatürde ilk 6 ay sadece anne sütü alma oranlarının çok değişkenlik gösterdiği ve bunun en önemli nedeninin ise sadece anne sütü alma kriterlerinin çalışmalar arasında farklılık gösterdiği için kaynaklanabileceği bildirilmiştir. Araştırmamızda sadece anne sütü alma durumunu sorgular iken su dahil hiçbir katı ve sıvı alınmamasına dikkat ettik. Elde etiğimiz veriler ülkemizde yapılan yakın dönemli çalışmaların verileri ile benzerlik göstermiştir. Dünya sağlık örgütünün ilk 6 ay sadece anne sütü kullanımı yönünde ki tavsiyelerine rağmen elde ettiğimiz %33,3’lük sadece anne sütü alma oranının yetersiz olduğu düşünülmüştür. Tüm uyarı ve tavsiyelere rağmen 6 aydan önce bebeklerin büyük bir kısmına ek gıda başlandığı saptanmıştır.
Bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütü almalarını sağlayabilmemiz için sadece anne sütü ile beslenmenin önünde ki engelleri saptamak ve gerekli tedbirleri almak gerekmektedir. Bu bağlamda sadece anne sütü alma üzerine etki eden faktörleri incelediğimizde eğitim düzeyi yüksek olanlarda ve emzirme eğitimi verilen annelerin bebeklerinde sadece anne sütü alma oranlarının istatistiksel olarak yüksek olduğu saptanmıştır. Türkiye’de yapılan iki ayrı çalışmada lise ve üzeri eğitim düzeyi ve emzirme eğitimi alma durumunun sadece anne sütü alma oranını arttırdığı bildirilmiştir 13,15. Yurt dışında yapılan çalışmalarda da benzer şekilde hem annenin eğitim düzeyinin hem de alınan emzirme eğitiminin sadece anne sütü alma oranlarını arttırdığı bildirilmiştir 19,20. Elde ettiğimiz veriler literatür ile uyumlu bulunmuştur ve eğitim ve bilgi düzeyinin sadece anne sütü alma oranları üzerinde olumlu etkisi olduğu düşünülmüştür. Araştırmamızda katılımcıların %25,9’u emzirme eğitimi almadığını bildirmiştir. Eğitim ve bilgi düzeyinin sadece anne sütü alma üzerine etkisi düşünüldüğünde başta aile hekimleri olmak üzere gebe takip ve izlemi yapan tüm sağlık çalışanlarının anneleri emzirme konusunda bilgilendirmesi ve tüm annelere emzirme eğitimi verilmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Araştırmamızda ilk 6 ay sadece anne sütü alma durumu annenin yaşı ile ilişkili bulunmuştur. Annelerin yaşı arttıkça sadece anne sütü ile beslenme durumunda artış saptanmıştır. Literatürde genel olarak anne yaşı artıkça anne sütü ile beslenme süresi ve sadece anne sütü alma oranının arttığı bildirilmiştir. Literatürde ki genel kanı anne yaşı artıkça bilgi düzeyi ve tecrübenin arttığı bunun da emzirme üzerinde olumlu etkisi olduğu yönündedir. Türkiye’de Çalık ve ark. 15 yürüttüğü çalışmada da, verilerimize benzer şekilde 30 yaş üzeri annelerin bebeklerini daha uzun süre emzirdikleri ve sadece anne sütü alma oranlarının yüksek olduğu bildirilmiştir. Eğitim düzeyinin ve alınan emzirme eğitiminin anne sütü ile beslenme üzerinde ki olumlu etkisi göz önüne alındığında anne yaşı arttıkça bilgi ve tecrübe artışına bağlı olarak anne sütü alma oranlarının artışının beklenen bir bulgu olduğu düşünülmüştür.
Araştırmamızda sadece anne sütü alma oranlarına etki eden bir diğer faktör ise hane geliri idi. Hane geliri yükseldikçe sadece anne sütü alma oranları da artış göstermiştir. Sonko ve ark. 19 yaptığı araştırmada gelir düzeyi artışının sadece anne sütü alma oranlarını arttırdığı bildirilmiştir. Sonko ve ark. 19 gelir düzeyi artışının sağlık hizmetlerinden yararlanmayı arttırdığı böylece sadece anne sütü alma oranlarını arttırdığını bildirmiştir. Betrini ve ark. 24 gelir düzeyi yüksek olan ailelerde çocuk sayısının az olması, eğitim düzeyinin yüksek olması ve çocuğa daha fazla zaman ayırma gibi faktörlerin sadece anne sütü alma oranlarını arttırdığını bildirmiştir. Ülkemizde Yüzügüllü ve ark. 13 yaptığı araştırmada gelir düzeyi yüksek olanlarda sadece anne sütü alma oranlarının arttığı bildirilmişken, Çalık ve ark. 15 yaptığı araştırmada ise gelir durumunun sadece anne sütü alma durumuna istatistiksel olarak etkisi olmadığı vurgulanmıştır. Ülkemizde birinci basamak sağlık hizmetleri ücretsiz olarak sunulmaktadır ve Sonko ve ark. 19 gelir düzeyi arttıkça sağlık hizmetinden faydalanmanın artması dolayıyla sadece anne sütü alma oranlarının arttığı yönünde ki hipotezinin ülkemiz için geçerli olmadığı, ülkemiz için gelir düzeyi ile sadece anne sütü alma oranları arasında ki ilişki net olarak açıklanamadığı ve konunun daha geniş toplum tabanlı araştırmalar ile incelenmesi gerektiği düşünülmüştür.
Ülkemizde sezaryen ile doğum oranları yüksek seviyelerdedir. Araştırmamızda sezaryen ile doğum oranının %63,9 olduğu ve sezaryen ile doğum yapanlarda sadece anne sütü alma oranlarının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Türkiye’de yapılan iki ayrı çalışmada doğum şekli ile sadece anne sütü alma arasında ilişkiye rastlanmadığı bildirilmiştir 13,15. Chen ve ark. 25 yaptığı prospektif kohort çalışmasında ise sezaryen ile doğumun sadece anne sütü alma oranlarını azalttığı bildirilmiştir. Sezaryen sonrası dönemde ağrı olması, anestezik maddelerin etkisi, cerrahi komplikasyonlardan dolayı doğumda anne sütü verme oranlarının düştüğü ve mama ile beslenmenin arttığı bilinmektedir bu bağlamda sezaryen doğumun anne sütü ile beslenme üzerinde ki olumsuz etkisi göz ardı edilemez. Araştırmamızda sezaryen ile doğum yapanlarda sadece anne sütü alma oranlarının yüksek saptanması beklenmeyen bir bulgudur. Ülkemizde yapılan araştırmalar ve elde ettiğimiz veriler ile sezaryen ile sadece anne sütü alma arasında ki ilişki açıklanamamıştır. Katılımcıların büyük kısmının sezaryen ile doğum yapması ve çalışma popülasyonunun sezaryen doğum oranının beklenenin de üzerinde çıkması beklenmeyen bir bulgu ile karşılaşmamızın nedeni olabilir. Ülkemizde sezaryen doğum ile sadece anne sütü ile beslenme ile ilgili yeterince araştırma olmadığı görülmüştür. İleride yapılacak araştırmalarda sadece anne sütü ile beslenmeye etki eden diğer faktörlere dikkat edilerek sezaryen doğum ile sadece anne sütü arasında ki ilişkinin araştırılması gerektiği düşünülmüştür.
Araştırmamızda doğum sonrası anne sütü verilme zamanı kısaldıkça sadece anne sütü ile beslenme oranlarının arttığı saptanmıştır. Yurt dışında yapılan iki ayrı çalışmada da elde ettiğimiz veriler ile benzer şekilde doğum sonrası ilk yarım saat veya ilk bir saatte emzirmeye başlanmasının sadece anne sütü alma oranlarını arttırdığı bildirilmiştir 16,19. Literatürde de anne ile bebeğin olabildiğince erken bir araya gelmesi, erken emzirmenin süt salgısını arttırdığı ve anne sütü ile beslenmeyi arttırıcı etkisi olduğu bildirilmiştir 26. Erken anne sütü ile ilgili araştırmalarda erken emzirmenin sağlık çalışanlarının desteğinin de bir göstergesi olduğu, erken emzirmeye teşvik edilen annelerin daha iyi bir emzirme eğitimi ve desteği aldığı dolayısıyla emzirme üzerine olumlu etkisinin olduğu bildirilmiştir 27,28. Literatür verilerine ek olarak elde ettiğimiz veriler ışığında özellikle doğumda görevli sağlık çalışanlarının anne ile bebeği doğum sonrası en kısa sürede bir araya getirmeleri, özellikle doğum sonrası ilk yarım saatte annenin bebeğini emzirmesini sağlamaları sadece anne sütü ile beslenme sürelerinin uzatılmasına katkı sağlayabilir.
Araştırmamızda sadece anne sütü alma üzerine etki eden bir diğer faktör ise 6 aydan önce biberon ve emzik kullanma durumu idi. Biberon ve emzik kullanan bebeklerin ilk 6 ay sadece anne sütü alma oranları daha düşük bulundu. Ülkemizde Çalık ve ark. 15 yaptığı araştırmada da benzer şekilde biberon ve emzik kullanımının anne sütü alımı üzerinde olumsuz etkiye yol açtığı bildirilmiştir. Yurt dışında yapılan iki farklı çalışmada da yine bulgularımıza benzer şekilde emzik ve biberon kullanımının anne sütü alımı üzerinde negatif etkisi olduğu bildirilmiştir 29,30. Yakın zamanda Batista ve ark. 29 tarafından emzik ve biberonun bebeklerin emme ve anne sütü alma durumlarına etkisini araştırdıkları çalışmalarında biberon ve emziğin özellikle bebeklerin emiş pozisyonunu olumsuz etkilemesi, etkin emmeyi ve annelerinin memesine olan tepkilerini azaltarak emme ve anne sütü alma üzerinde olumsuz etkiye sahip olduğunu bildirmişlerdir. Elde ettiğimiz veriler ve literatür verileri her ne kadar emzik ve biberonun anne sütü ve emme üzerinde olumsuz etkisi olduğunu gösterse de literatürde biberon ve emziğin mide motilitesini arttırdığı, emme performansını ve süresini arttırdığı ve tam oral beslenmeye geçiş süresini kısaltarak faydalı olduğunu öne süren görüşleri de göz ardı edemeyiz 31-33.
Emzik ve biberonun emme üzerinde olumsuz etkisi yönünde ki veriler daha çok güncel araştırmalarda vurgulanmış iken emzik ve biberonun bazı olumlu etkilerinin olduğuna yönelik araştırmaların ise daha eski yıllarda yapıldığı görülmektedir. Emzik ve biberonun emme üzerinde ki etkisinin her iki hipotezde göz önüne alınarak güncel ve geniş çaplı araştırmalar ile ele alınması gerektiği düşünülmüştür.
Araştırmamızda annenin çalışma durumu sorgulandı ve beklenmeyen bir veri olarak çalıştığını beyan eden annelerde ilk 6 ay sadece anne sütü alma oranları yüksek saptandı. Elde ettiğimiz veri literatür verileri ile ters ilişki göstermiştir. Literatür verilerinin tamamına yakınında çalışan annelerin bebeklerinin sadece anne sütü alma oranları düşük bulunmuştur 15,16,19,24. Ratnayake ve ark. 18 çalışan annelerin ilk 6 ay sadece anne sütü verememe durumunun çalışmayanlara göre 3 kat daha fazla olduğunu bildirmişlerdir. Annenin çalışma durumunda bebeğinden ayrılmak zorunda olması, bebeğine yeterince zaman ayıramaması gibi nedenlerden dolayı anne sütü verilemediği literatür verilerinde bildirilmiştir. Araştırmamızda çalışan annelerin ilk 6 ay çalışıp çalışmama durumları sorgulanmamıştır. Araştırmamıza katılan anneler bebeği 6 aylık ve üzeri olan anneler idi. Çalışmanın yapıldığı zaman diliminde annelerin işe başlamış olması, annelerin doğum sonrası ilk 6 aylık dönemde çalışıp çalışmama durumunu açıklayamamaktadır. Ülkemizde son yıllarda yapılan düzenlemeler ile emziren annelerin çalışma saatleri ve süt izni saatlerinde düzenlemeye gidilmesi, belli sayıda çalışanı olan iş yerlerinin kreş açma zorunluluğu, annelerin ücretsiz izin kullanma durumlarının kolaylaştırılması gibi faktörler çalışan annelerinde bebeklerini emzirmelerini ve daha fazla anne sütü vermelerine katkı sağlamış olabilir. İleride yapılacak araştırmalarda katılımcıların çalışma durumundan ziyade çalışma şartları, doğum sonrası işe başlama zamanı, izin süreleri gibi çalışan annelerin emzirme durumuna etki edecek faktörlerin sorgulanması gerektiği kanaatindeyiz. Çalışma durumu ile sadece anne sütü ile beslenme arasında ki ilişkiyi açıklayamamamız çalışmamızın kısıtlığı olduğu düşünülmüştür.
Araştırmamızın odaklandığı temel konu ilk 6 ay bebeklerin sadece anne sütü alma durumlarıdır. Bu bağlamda katılımcıların 6 aydan önce ek gıda başlama nedenleri sorgulanmıştır. Katılımcıların 6. aydan önce ek gıda başlamalarının en önemli nedeninin anne sütünün yetersiz olduğu düşüncesinden kaynaklandığı saptanmıştır. Türkiye’de yapılan 3 farklı araştırmada 6. aydan önce ek gıdaya başlamanın en önemli nedeni olarak anne sütünün yetmemesi ve bebeğin emmeyi bırakması gösterilmiştir 15,34,35. Anne sütünün yetersiz olduğu algısının ilk 6 ay sadece anne sütü almanın önünde önemli bir engel olduğu gösterilmiştir. Sağlık çalışanlarının bu bulguya dikkat etmesi önerilebilir. Doğum öncesi ve doğum sonrası verilen emzirme eğitimi ve desteğinin her hasta doktor görüşmesinde ele alınmasını önermekteyiz. Annelere özellikle her bebek kontrolünde bebeğin büyüme ve gelişmesi hakkında bilgilendirme yapılması, anne sütünün yetersiz olduğunun nasıl anlaşılacağı, anne sütünün yetip yetmediğinin kararının hekim ile birlikte alınmasının daha sağlıklı olacağı yönünde ki telkinler ile annelerin anne sütünün yetmediği yönünde ki algıları değiştirilebilir. Tüm sağlık çalışanlarının her görüşmede anneyi anne sütü vermesi konusunda motive etmesi gerektiği kanaatindeyiz.
Kısıtlılıklar
Araştırmamızın ilk kısıtlılığı olarak kesitsel ve tek merkezli olması gösterilebilir. Çalışmadan elde edilen veriler annelerin beyanına dayanması da bir diğer kısıtlığımızdır. Annelerin çalışma durumları çalışma yapıldığı anda ki verileri yansıttığından ilk 6 aylık döneme ait çalışma durumunun sorgulanmaması, çalışma özelliklerinin sorgulanması çalışma durumu ile sadece anne sütü alma arasında ki ilişkiyi net olarak ortaya koyamamamıza sebep olmuştur. Tüm bu kısıtlılıklarımıza rağmen bebek ve anne sağlığı üzerinde olumlu etkiye sahip olan emzirme durumu ve anne sütü alma durumu hakkında ki güncel veriler elde etmemiz göz ardı edilemez. Her ne kadar anne sütünün faydalarına vurgu yapılsa da ilk 6 ay sadece anne sütü verilmesi, emzirmenin 2 yaşına kadar sürdürülmesi tavsiye edilmesine rağmen verilerimiz sadece anne sütü alma oranlarının halen yetersiz olduğunu ve yeni çalışmalar ihtiyaç olduğunu göstermesi açısından önemli olduğu kanaatindeyiz.
Sonuç
Tüm önerilere rağmen ilk 6 ay sadece anne sütü verme oranının %33,3 olduğu ve yetersiz olduğu düşünülmüştür. Annenin eğitim düzeyi, hane gelir düzeyi, annenin doğum şekli, emzirme eğitimi alma durumu, doğum sonrası ilk bir saatte annenin bebeğini emzirmesi, emzik ve biberon kullanımının ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmeye etki eden faktörler olduğu saptanmıştır. Tüm sağlık çalışanlarının sadece anne sütü ile beslenmeye etki eden faktörleri dikkate alarak anneleri ilk 6 ay sadece anne sütü verme konusunda bilgilendirmeleri ve motive etmeleri gerektiği düşünülmüştür.