Bu çalışmada HADS’ına göre, DA olan ve olmayan diyabet hastalarında depresyon ve anksiyetenin, cinsiyet, demografik, metabolik değerler ve KMY dağılımları araştırıldı. Katılımcıların 48’si erkek, 29’u kadın olup, depresyon ve anksiyete skorları kadınlarda anlamlı şekilde yüksek olduğu saptandı. Yapılan bir çalışmada sosyoekonomik koşulların kötü olmasının diyabetik kadınlar üzerinde ruhsal bozukluklara ve hatta depresyona daha sık neden olabileceği bildirilmiştir
14.
Çalışmamızda diyabet süresi ile depresyon ve anksiyete arasında ilişki saptanmamasına rağmen daha önce yapılan bir çalışmada ise uzun süreli diyabet ve depresyon sıklığı arasında bir ilişki olduğu rapor edilmiştir 15. Uzun süreli diyabet ile depresyon sıklığı arasında bağlantı olduğunu bildiren araştırmacılar bu duruma yüksek HbA1c seviyesi, artmış VKİ ve sosyoekonomik durumun etkisi olabileceğini ileri sürmüşlerdir. Mevcut çalışmamızda da VKİ yükseldikçe tüm hastaların depresyon ve anksiyete skorları arttığı saptandı.
Bu çalışmada cinsiyet ayrımı yapılmadığında diyabetik ayağı olan ve olmayanlarda depresyon ve anksiyete açısından istatiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Ancak bugüne kadar yapılan birçok çalışmada diyabetik ayağı olanlarda olmayan hastalara göre depresyon ve anksiyeteye daha sık seyir ettiği bildirilmiştir 16. Bilindiği gibi diyabetik ayaktan dolayı hastalarda uyku düzensizlikleri, mobilizasyonun bozulması, yorgunluk ve güçsüzlük, yalnızlık hissi, ayrıca cinsel yaşam ve yaşamın başka alanlarında kısıtlanma gibi bir takım zorluklara bağlı olarak depresyon ve anksiyete bozuklukları gelişmektedir. Yine bu hastalarda %50’ye yakın oranda diyabetik ayağın tekrarlaması ve ayak ampütasyon riski ve gelecek korkusu depresyon ve anksiyeteyi tetiklemektedir. Daha önce yapılan çalışmalarda diyabetik ayağı olan ve olmayanlarda depresyon ve anksiyete skorları arasında istatistiksel anlamlı fark rapor edilmesine rağmen bu çalışmada ise diyabetik ayağı olan hastalarımızda depresyon ve anksiyete açısından fark bulunamadı. Bu durumun aydınlığa kavuşturulması için ilk tanı ve taburcu olurken ayrı ayrı skorların yapılmasında fayda olduğunu düşünmekteyiz.
Yukarıdaki izaha ek olarak, çalışmamızda Wagner skorlaması ile depresyon arasında pozitif, anksiyete arasında ise negatif ilişki saptandı. Ayrıca çalışmamızda diyabetik ayağı olan hastalarda ortalama diyabet süresi 13 yıl iken diyabetik ayağı olmayanlarda bu süre 9.1 yıl olarak saptanmıştır. Bu fark istatistiksel olarak anlamlı olup yapılmış çalışmalardaki diyabetik ayak gelişiminde diyabet süresinin önemli bir risk faktörü olduğu bilgisini doğrulamakta iken bizim çalışmamızda vaka sayısının azlığı ve etiyolojinin multifaktöriyel olması nedeniyle diyabet süresi ile diyabetik ayak oluşumu arasında anlamlı ilişki bulunamadığını düşündürmektedir.
HbA1c son 2-3 aylık dönem glisemik kontrolünü yansıttığı için DM tedavisinin takibinde önemli bir parametredir. Yapılan bir çalışmada depresyon skoru 16 üstü olan hastaların %82’sinde HbA1c 7’in üzerindedir. Aynı çalışmada depresyon ve anksiyete skoru 16 altında olan hastaların %40’ında HbA1c 7’in üzerinde saptanmıştır 17.
Çalışmamızda albümin düzeyleri ile depresyon skoru arasında negatif bir korelasyon saptandı ve albümin düzeylerimde diyabetik ayağı olan hastalarda düşüktü. Serum albümin düzeyleri malnutrisyon durumlarında azalmakta ve ayrıca aşırı beslenmenin bir göstergesi olan metabolik sendromla ilişkili olduğu da bilinmektedir 18. Albümin düzeyleri ile depresyon skoru arasında negatif bir korelasyon, hastalık aktivasyonun bir sonucu olabileceği gibi albüminin koruyucu etkileriyle de ilişkili olabilir. Nitekim yapılan bir çalışmada albümin ile depresyon skorları arasında negatif bir ilişki saptanmıştır 19. Diyabetin tedavisinde birincil olan kan şekeri regülasyonunun sağlanmasıdır. Niskanen ve ark. 20 yaptığı çalışmada psikososyal problemleri ve depresyonu olan diyabetik hastalarda bunların önlenmesi ve etkin şekilde tedavi edilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Ayrıca DA grubunda albümin düzeyinin düşük olması yanında glukozun osteoblastlar üzerine doğrudan inhibe edici etkisi ile düşük kemik döngüsüne neden olması, bu hastalarda diyabet süresinin uzun olması ve eşlik eden diğer kronik komplikasyonlar da neden olabilir 21.
Bizim çalışmamızda kemik metabolizmasını ilgilendiren Ca, P ve Mg düzeyleri DA olan grupta olmayanlara göre daha düşüktü bulundu. Bilindiği gibi diyabet, kemik dokusunu farklı mekanizmalarla etkileyebilir. Bunlar obezite, hiperinsülinemi, ileri glikozillenmiş son ürünlerin kollajen fibrillerde birikimi, IgF-1 düzeylerinin azalması, hiperkalsiüri, renal fonksiyonlarda bozulma, mikroanjiopati ve kronik inflamasyondur.
Diyabetik ayak etiyolojisinde başlıca nöropati ve vasküler nedenler bulunmaktadır. Mültidisipliner şekilde düzenlenen tedaviye yönelik ajanların DA hastalarında depresyon ve anksiyeteyi azaltabileceğini düşünmekteyiz. Ayrıca diyabetik hastaların eşlik eden komorbiditeleri ve diyabete bağlı komplikasyonları nedeniyle çoklu ilaç kullanımlarıyla sık karşılaşılmakta olup, genetik, çevresel ve tedaviye verilen cevapların yetersizliğinden dolayı hastaların ruhsal durumlarında farklılıklar olabileceğini düşünmekteyiz.
Bu çalışmada DA ve DAO hasta grupları arasında üre, kreatinin ve HbA1c düzeyleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi. Üre ve kreatinin değerlerindeki kayda değer farkın muhtemel nedeni diyabet kökenli olabilir. Söz gelimi HbA1c’nin artmasının sebebi, diyabetik ayağa bağlı olarak gelişen kronik anemi olabilir. Çünkü dokuların oksijen ihtiyacını karşılamak için kompansatuar olarak hemoglobin artma eğilimindedir. Bu yüzden de çalışmamızda HbA1c’nin artmış olduğunu düşünmekteyiz. Benzer şekilde diyabet böbrek fonksiyonlarını bozduğunda üre ve kreatin artışı diyabetik ayağa bağlı bir artış olduğunu düşünmekteyiz.
Ayrıca Wagner skoru ile KMY arasında negatif korelasyon mevcuttu. Diyabetik ayakta Wagner evresi arttıkça kemik bütünlüğü bozulmakta, osteoliz eşlik eden osteomyelitin de etkisi ile kemik döngüsünde azalma, kemikte kırıklara neden olmaktadır. Bu durum diyabet nedeniyle artmış olan osteoporoza eğilimi daha da artırmaktadır 26. Çalışma sonucumuz ile uyumluydu. Wagner skoru ile D vitamini arasında pozitif korelasyon varken, Wagner skoru ile PTH arasında negatif korelasyon saptandı. Diyabetik ayak hastalarında eşlik eden kronik komplikasyonlar, mobilizasyonlarının azalması nedeniyle D vitamini eksiklikleri sık görülmektedir 27. Uzun süreli hastaneye yatışların sık nedenlerinden biri olan diyabetik ayak hastalarında D vitamini takviyelerini düzenli almaları yüksek olan PTH düzeylerini baskılayabileceğini düşündürmektedir.
Sonuç olarak; klinikte diyabetik ayak hastalarında sık görülen anksiyete ve depresyon varlığının KMY ve metabolik parametreler ile ilişkisinin değerlendirilmesi önem arz etmektedir. Ayrıca mevcut verilerden hareketle diyabetin etyopatogenezinin ve tedavi hedeflerinin daha iyi anlaşılabilmesi için daha büyük popülasyonlar üzerinde çalışmaların yapılmasının daha faydalı olabileceği de öngörülmektedir.