Seksüel disfonksiyon (SD) veya cinsel işlev bozukluğu hem kadın hem erkekleri yoğun olarak etkileyen bir problemdir. Amerika Birleşik Devletleri’nde geniş serili çalışmalarda cinsel işlev bozukluğu erkeklerde %31, kadınlarda ise %41 oranında bulunmuştur
1. Türkiye’de ise diyabetik hastalarda %77 oranında cinsel istek bozukluğu ve %49 oranında orgazm bozukluğu olduğu bildirilmiştir
2. Genel anlamda cinsel sağlık, toplumu sıkça ilgilendiren konulardan birisidir ve cinsellik alanında yaşanan problemler, insanları en fazla mutsuz eden sağlık sorunları incelendiğinde, ön sırada yer almaktadır. Cinsel sağlıkta yaşanan sorunlar kişide sadece fiziksel değil aynı zamanda ruhsal, ailesel ve toplumsal problemlere yol açmaktadır
3. Genel sağlığın ayrılmaz parçalarından birini oluşturan cinsellik, diğer yaşam alanlarından bağımsız olarak değerlendirilememekte ve kadının sağlığını bozan tüm faktörler cinsel yaşamı da olumsuz yönde etkileyerek SD’ ye neden olabilmektedir
4. Bu faktörler; kadınlarda seksüel fonksiyon kapsamında adlandırılan bazı fizyolojik mekanizmaların bir veya birkaç aşamasının bozulması ya da kadınların yasam kalitesini düşüren psikojenik, nörojenik, vasküler ya da hormonal patolojiler olabilmektedir
5. Kadınlarda cinsel fonksiyon 4 aşamada gerçekleşmektedir. Bu aşamalar; cinsel istek fazı (libido), cinsel uyarılma fazı, orgazm fazı ve rezolüsyon (çözülme/gevşeme) fazı şeklindedir ve bu fazlarda oluşan fizyolojik değişiklikler ile birlikte cinsel aktivite tamamlanmaktadır
6. Cinsel işlev bozukluğu kadınlarda da erkeklerde olduğu gibi çeşitli organik ve psikolojik nedenlerle oluşabilmektedir. Organik nedenler arasında öncelikle sistemik ve damarsal hastalıklar gelmektedir ve bunlara diabet, kardiak patolojiler, böbrek yetmezliği, hipertansiyon, yüksek kolesterol düzeyleri gibi çeşitli sistemik problemler ve ateroskleroz örnek olarak verilebilir. Bu patolojilerin kadın cinsel disfonksiyonuna en belirgin etkilerinin klitoral ve vajinal kan akımını bozmaları olduğu düşünülmektedir
2. Cinsel fonksiyon bozukluğunda organik nedenler dahilinde vasküler patolojilerin dışında nörojenik kökenli hastalıklar da kadın cinsel disfonksiyonuna sebep olabilmektedir. Nöropatolojilerin cinsel fonksiyon üzerine olumsuz etkilerinin sıklıkla beyin ve cinsel organlar arası iletinin bozulması üzerinden gerçekleştiği gösterilmiştir ve bu hastalıklara örnek olarak medulla spinalis yaralanmaları, epilepsi, multiple skleroz, serebrovasküler hastalık, sinir sistemine ait enfeksiyonlar, Alzheimer ve Parkinson hastalığı verilebilir. Hormonal düzensizlikler, cerrahi girişimler ve kronik ilaç kullanımı da organik nedenler arasında yer almaktadır.
Organik nedenlerin dışında sıklıkla psikojenik nedenler de kadın cinsel disfonksiyonuna sebep olmaktadır. Sağlıksız aile içi ilişkiler, yanlış ve yetersiz cinsel bilgiler ile yetiştirilme, ergenlik ya da çocuklukta yaşanan cinsel travmalar, erişkinlikte yaşanan cinsel başarısızlıklar, depresyon, aldatılma, hamilelik ve doğum sonrası ruhsal problemler, kronik organik bir hastalık ile yaşama, ileri yaş, partnerdeki cinsel problemler ve cinsel şiddete maruz kalma durumu psikojenik sebeplerin en sık görülenleri arasında yer almaktadır 2.
Cinsel fonksiyon bozukluğu etyolojisinde temel cinsel sağlık eğitimi eksikliği de yer almaktadır. Cinsel sağlık eğitimi; sağlık, eğitim, sosyal refah ve yasal sistemlerin tam olarak katılımını gerektiren geniş temelli, toplum destekli bir etkinliktir. Kanada Cinsel Sağlık Eğitim Rehberine (2008) göre; cinsel davranışları geliştirme amaçlı yürütülecek programlarda, bilgi verilmesi, motivasyon ve kişisel gelişimin sağlanması, cinsel sağlığı destekleyen becerilerin geliştirilmesi ve bireyin cinsel sağlığına katkıda bulunacak çevrenin yaratılarak bireyin cinsel sağlığının güçlendirilmesi ve cinsel sorunların önlenmesi önerilmektedir 7. Ülkemizde cinsel sağlık eğitimi düşük bir seviyede de olsa erkekler için zorunlu askerlik hizmeti sırasında ‘üreme sağlığı eğitimi’ başlığı altında periyodik olarak verilmekteyken sosyal ve kültürel nedenlerle kadın vatandaşlarımıza yönelik planlanmış periyodik bir eğitim etkinliği bulunmamakta, ana çocuk sağlığı ve aile planlaması merkezlerinde de daha çok doğum kontrolü üzerine bilgilendirmeler yapılmaktadır 7. Özetle kadın bireylerin sadece sağlık bilimleri alanında eğitim görenleri belli bir müfredat dahilinde cinsel fonksiyon fizyolojisi, patolojileri ve genel cinsel sağlık konusunda eğitim alabilmektedir.
Cinsel işlev fizyolojisi ve cinsel işlev bozukluklarına yönelik çalışmalar, literatürde daha ağırlıklı olarak erkekler üzerine yapılmıştır. Fakat son yıllarda kadının cinsel aktivitedeki rolü cinsel aktivite sırasında kadınlarda meydana gelen fizyolojik değişiklikler ve işlev bozuklukları konusunda yoğun olarak araştırmalar başlamıştır. Biz bu çalışmamızda lisans eğitimi sırasında alınan temel cinsel fizyoloji ve sağlık eğitiminin, cinsel sağlık üzerine olası etkilerini incelemeyi amaçladık.