İntrakranial tümörlerin diğer çocukluk çağı malignitelerine göre daha sık görülmesi ve tanı süresinin uzun olması nedeniyle başvuru semptomlarının farkında olunması, ayrıntılı sorgulanması ve uygun görüntüleme yöntemlerinin seçimi tanı için oldukça önemlidir
6. Literatürde 0-14 yaş arasında pilositik astrositoma ve medulloblastomanın en sık rastlanan beyin tümörleri olduğu, gliomaların %55 oranında erkeklerde daha sık görüldüğü bildirilmektedir
7,8. Çalışmamızda hastalarımız çoğunlukla 10 yaş altında olmakla beraber en sık astrositom ve medulloblastom tanısı almışlardır. Supratentoryal tümörlerde kız/erkek oranı; infratentoryal tümörlerde erkek/kız oranı daha yüksek tespit edilmiştir.
Literatürde intrakraniyal tümörlerde median semptom süresinin kusmayla başvuran hastalarda 30 gün (3-330 gün), baş ağrısıyla başvuranlarda 75 gün (5-730 gün) olduğu bildirilmektedir 9. İkiyüzoniki pediatrik intrakraniyal kitlenin incelendiği bir çalışmada ortalama semptom süresi 60 gün tespit edilmekle birlikte; yaşın küçük olması ve ataksiyle başvurunun tanı süresini kısalttığı, supratentoryal tümörlerde ve endokrin semptomlarda tanı süresinin uzadığı savunulmuştur 10. Bizim çalışmamızda ortalama semptom süresi literatürden farklı olarak daha kısa tespit edilmiştir. Bunun nedeni hastanemizde nörolojik bulgularla başvuran hastaların çocuk nöroloji polikliniğinde aynı gün muayene ediliyor olması olabilir. Ayrıca literatürle uyumlu olarak supratentoryel tümörlerde semptom süresi daha uzun tespit edilmiştir.
Literatürde baş ağrısı, kusma, nöbet, görme bozukluğu, davranış değişikliği gibi fokal olmayan bulguların fokal bulgulara göre 2 kat saptandığı savunulmuş ve semptomların gerilemeyip ilerlemesinin yer kaplayan lezyonlar açısından uyarıcı olduğuna dikkat çekilmiştir 11-13. Ayrıca küçük yaş grubunda hastalarda baş çevresi büyüklüğü, fontanel gerginliği, gelişim geriliği, görme kaybı, nistagmus gibi farklı semptomların da görülebileceği bilinmektedir 4. Çalışmamızda supratentoryal tümörlerde literatürle benzer olarak en sık baş ağrısı, nöbet ve oftalmik bulgular, infratentoryel tümör grubunda ise baş ağrısı, kusma, baş dönmesi semptomları kaydedilmiştir. 10 yaşın altındaki hastalar 12 farklı semptomla başvurmuş, bunlardan göz teması kuramama şikayetiyle getirilen 3 hasta retinoblastom, fontanel bombe olması nedeniyle getirilen 42 günlük ve 65 günlük iki hasta koroid pleksus papillomu tanısı almıştır.
İkiyüzotuzbeş hastanın incelendiği bir çalışmada ise median tanı süresi 42 gün (14-120 gün) olarak bildirilmiştir 14. Başka bir çalışmada supratentoryel tümörlerde fokal nörolojik bulguların sık rastlanmaması, başvuru süresinin gecikmesi nedeniyle erken tanı konulabilmesinin periventriküler, serebellar ve beyin sapı tümörlerine göre daha faydalı olunabileceği bildirilmiştir 15. Bizim çalışmamızda ortalama tanı süresinin literatürdeki çalışmalardaki tanı süresinden daha kısa olduğu saptanmış olup; infratentoryel tümör grubunda supratentoryel tümör grubuna göre daha kısadır. Ayrıca fokal nörolojik bulgular hastaların %33’ünde saptanmış ve bu hastalarda acil BT yapılması tanı süresini anlamlı olarak kısalmıştır. Baş ağrısına eşlik eden kusma, nöbet, baş dönmesi semptomları varlığında tanıya kadar geçen süre kısalırken, hastanın yaşı tanı süresini değiştirmemiştir.
Literatürde 4 yaş altında, 2 haftadan uzun süren kusma, ilerleyici görme bozukluğu, uykudan uyandıran baş ağrısı, papilödem varlığında, yeni başlangıçlı nistagmus, fokal motor güçsüzlük, ataksi tespit edildiğinde nörogörüntüleme yapılması önerilmektedir 6. Ayrıca pediatristler tarafından özellikle 6 yaş altındaki ilk afebril nöbetlerde nörokutan hastalıklar açısından ayrıntılı cilt ve göz muayenesi yapılması gerektiği vurgulanmıştır 16. Bizim serimizde de baş ağrısına eklenen baş dönmesi veya kusma semptomu varlığında ve fokal nörolojik bulgu tespit edildiğinde semptom süresine bakılmaksızın hızlıca görüntüleme yapılabilmesi tanı süresini kısaltmıştır. Ayrıca nöbetle başvuran hastaların aynı gün sistemik değerlendirilmesiyle nörokutan hastalık tanılarına hızlı ulaşılmıştır.
Çalışmamızın kısıtlılığı, hastaların takip ve tedavisi için üniversite hastanelerine yönlendirlmiş olmasından dolayı takibinin yapılamamış olması ve bu nedenle prognozları hakkında bilgi verilememesidir.