Üretra darlığı yönetimi yüksek nüks oranları sebebi ile hem cerrah hem da hasta için sıkıntılı bir süreçtir. Uygulanacak tedavi yönteminin seçimi en önemli basamaktır. Endoskopik müdahaleler nispeten kolay olsa da yüksek nüks oranlarına sahiptir. Açık teknikler uzun dönemde daha iyi sonuçlar sağlasa da ciddi deneyim ve özel enstrümantasyon gerektirir
9.
Etyoloji çalışmalarında üretra darlığında en sık sebep %32-79 ile iatrojenik sebeplerdir 2. Genç hastalarda hipospadias cerrahisi en önemli iatrojenik nedendir. Hipospadias cerrahisi sonrası üretra darlığı hastaların %2,5-11'inde tanımlanmıştır 10. İleri yaşta daha çok transüretral rezeksiyon (%2,2-9,8), radikal prostatektomi (%8,4) veya basit prostatektominin (%1,9) önemli bir geç komplikasyonudur 11-13.
Üretra darlığı etyolojisinde idiyopatik sebepler birçok çalışmada %30 oranlara kadar çıkmaktadır. Bu darlıklar, striktürün ana nedeninin bilinmediği, sıklıkla bulbar bölgede görülen ve genç hastalarda biraz daha fazla görülen darlıklardır. Literatürde etyopatogenez için birkaç mekanizma üzerinde durulmuştur. Çocukluk döneminde atlanmış üretral, genital ya da perineal travmanın gecikmiş bir sonucu olabilir. Literatürde özellikle bulbar bölgede konjenital darlıklar da tanımlanmıştır. Birçok idiyopatik bulbar darlık üretranın ürogenital sinüsten kaynaklanan kısmının ürogenital kıvrımlardan kaynaklanan kısımla birleştiği yerde gelişir. Üretral kanalın bu kısmında olabilecek yetersiz kanalizasyon, büyüme ile semptomatik hale gelebilecek bir darlığa neden olabilir. Özellikle yaşlı erkekler için bir başka mekanizma, idiyopatik darlığa vasküler dolaşım yetersizliği sebebi ile üretral dokulardaki iskeminin sebep olabileceğidir 2,14. Çalışmamızda hastalar ortalama 61,9 yıl ile nispeten ileri yaş grubundaki hastalardan oluşmaktaydı. Etyopatogenezde her üç mekanizmanın da sorumlu olabileceğini düşündürmektedir.
İnflamatuar belirteçler ile yapılan ilk çalışmalarda NLO'nun kronik sistemik inflamasyonun bir belirteci olduğu ve birçok kardiyovasküler hastalık, malignite ve kronik inflamatuar hastalıkta prognoz ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Takip eden süreçte yapılan diğer çalışmalarda MLO ve TLO gibi değerlerin de kronik inflamatuar süreçle ilişkili olduğu gösterilmiştir. Çeşitli üroonkolojik vakalarda bu belirteçler değerlendirilmiş ve hem postoperatif cerrahi sınırı hem de progresyonsuz sağkalımı öngörmede etkili bir rolü olduğu gösterilmiştir 8,15,16. Literatürde berrak hücreli olmayan böbrek tümörlerinde NLO'nun, küratif cerrahiden sonra hastalıksız sağkalım için bağımsız bir prognostik faktör olduğu gösterilmiştir. Sonuçta NLO'nun hasta bilgilendirmesi ve hastalık yönetimi için önemli bir belirteç olduğu bildirilmiştir 17. Benzer şekilde yakın zamanda üretra darlığı hastalarında da bu belirteçler çalışılmış, üretra darlığında nüksü öngörmede faydalı bulunmuştur 18. Literatürde inflamatuar belirteçler ile üretra darlığı ilişkisini değerlendiren birkaç çalışma olsa da çalışmamız idiopatik üretra darlığı alt grubunu ve bu grupta izlenen nüksü değerlendiren ilk çalışma özelliğini taşımaktadır.
Lümenli organlarda kronik inflamasyon, fibrozise neden olarak stenoz ve obstrüksiyona neden olabilir. Bu hipoteze dayanarak, inflamasyon belirteçleri restenoz ve obstrüksiyon gelişiminde prediktif faktör olarak kullanılabilir. Koroner arter hastaları üzerinde yapılan bir çalışmada, inflamasyon belirteçleri restenoz gelişimi için bağımsız bir prediktif faktör olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır 19. Üretra darlığının gelişmesinden muhtemelen fibroblastlar sorumludur; ancak üretra darlığının nedeni, subepitelyal boşluğa üriner ekstravazasyonun artmış inflamasyona ve ardından skar oluşumuna neden olması ile ilgilidir. Bu bilgiyle, birçok yazar üretral prosedürlerden sonra üretra darlığını azaltmak için kolşisin, mitomisin-C, triamsinolon, kortikosteroidler ve antiinflamatuar ilaçları lokal veya sistemik olarak kullanmıştır 20. 2018 yılında yapılan bir çalışmada, internal üretrotomi sonrası altı ay boyunca günde 10 mg tamoksifen alan hastalar kontrol grubu ile karşılaştırılmış ve tamoksifenin nüks gelişimini önemli ölçüde azalttığı gösterilmiştir 21. Çalışmamızda idiopatik üretra darlığı hastalarında ortalama NLO, MLO ve TLO değerlerinin sağlıklı kontrol grubuna göre anlamlı yüksek saptanması patofizyolojinin inflamatuar süreçle ilişkili olduğunu desteklemektedir.
Üretra darlıklarının tekrarlamasında akut veya kronik inflamasyon-fibrozis-skleroz etkili olabilir. Bazı histolojik çalışmalar bu teoriyi desteklemektedir. Açık üretroplasti yapılan 45 hastanın değerlendirildiği bir çalışmada stenoz segmenti histopatolojik olarak incelemiş ve sklerozlu hastalarda üretroplasti sonrası nüks gelişme riskinin olmayanlara göre anlamlı derecede arttığını bulmuşlardır 22. İatrojenik üretra darlığının en sık sebebi transüretral prostat rezeksiyonudur. Bu hastalarda üretra darlığı gelişiminde mukozal hasar, üriner ekstravazasyon ve yetersiz rezektoskop izolasyonu nedeniyle monopolar akım kaçağı gibi mekanizmaların rol alabileceği öne sürülmüştür. Bazı raporlar rezektoskop boyutu, üretral enstrümantasyon tipi, hastanın yaşı ve ameliyat süresi gibi üretral darlık ile ilişkili olabilecek diğer faktörleri de rapor etmişlerdir. Transüretral prostat rezeksiyonu yapılan hastalarda NLO ve TLO ile nüks gelişimi arasında pozitif korelasyon gösterilmiştir 20. Benzer şekilde üretra darlığı hastalarında yapılan bir çalışmada nüks görülen grupta NLO değerinin anlamlı yüksek olduğu saptanmıştır. NLO için eşik değer olarak 2,25 kabul edildiğinde %70 duyarlılık ve %67,7 özgüllük ile nüksü öngörebildiği bildirilmiş ve bu grup hastaların tedavisinde tekrarlayan endoskopik girişimler yerine açık üretroplasti tekniklerinin kullanılması önerilmiştir 18. Literatürün aksine çalışmamızda nüks üretra darlığı hastalarının ortalama NLO, MLO ve TLO değerleri primer hastalarla kıyaslandığında daha düşük saptandı. Hatta MLO değerindeki düşüklük istatistiksel olarak anlamlıydı. Bu şaşırtıcı sonuç idiopatik üretra darlığında primer vakalarda oluşan inflamatuar sürecin muhtemelen nükslerinden daha şiddetli olduğunu düşündürmektedir. Başka bir görüşle idiopatik vakaların nükslerinde görülen inflamatuar süreç diğer iatrojenik vakaların nükslerine kıyasla daha az olmaktadır. Bu da bu grup hastalarda görülen nükslerde konjenital gelişimsel darlıklar, atlanmış mikrotravmalar ya da iskemik sebepler gibi başka faktörlerin olabileceği fikrini desteklemektedir. İatrojenik darlıklar zaten mukozal hasar, üriner ekstravazasyon ve monopolar akım kaçağı gibi sekonder nedenlere bağlı ortaya çıktığı için inflamatuar sürecin şiddetli olması anlaşılabilir. Çalışmamızda idiopatik ve iatrojenik üretra darlığı nükslerinde saptanan farklı inflamatuar yanıtlar bu hastaların aynı grupta değerlendirilmemesi gerektiği ortaya çıkarmaktadır. Önceki çalışmaların aksine nüksü önlemek için verilen antiinflamatuar ilaçlar faydalı olmayabilir.
Çalışmamızın retrospektif olması ve sınırlı hasta sayısı temel kısıtlılıklarıdır. Üretra darlığının nispeten az görülen bir alt grubunu değerlendirdiğimiz için örneklem büyüklüğümüz sınırlıdır. Nüks izlenen sadece 21 hasta ile etyolojiye yönelik yorum yapmak doğru olmayabilir. Çalışmanın dizayn aşamasında nüks izlenen idiopatik üretra darlığı hastalarını iatrojenik üretra darlığından farklı bir grup olarak değerlendirmenin sorun oluşturacağını düşünmüştük. Ancak elde ettiğimiz veriler primer idiopatik ve iatrojenik üretra darlığında olduğu gibi nükslerinin de farklı patofizyolojilerle ortaya çıktığını desteklemektedir.
Sonuç olarak literatürde daha önce yapılmış çalışmalar nüksü öngörmede bu belirteçlerin anlamlı olduğunu belirtse de aslında idiopatik üretra darlığı hastalarında diğer üretra darlığı hastalarından farklı olarak inflamatuar sürecin azalarak devam ettiği görülmektedir. Bu nedenle idiopatik üretra darlığı hastalarını ayrı bir hasta grubu olarak değerlendirmek gerekir. İnflamasyon dışı diğer patofizyolojik sebepleri değerlendirebilmek ve en uygun tedavi modalitelerini geliştirmek için, idiopatik ve diğer üretra darlığı hastalarının kıyaslandığı daha geniş serilere ihtiyaç vardır.