Çalışmamızda hastanede yatarak takip ve tedavi ihtiyacı olan COVID-19 hastaları için mortalite ile ilişkili risk faktörleri araştırıldı. Çalışmaya dahil edilen 266 hasta içerisinde 58 (%21,8) hastada hastane yatışı sırasında mortalite gelişti. Ülkemizden bildirilen pandeminin erken dönemindeki daha önceki vaka serilerinde, hastanede yatarak takip edilen COVID-19 hastaları için %7,8-23,1 oranlarında mortalite bildirilmiştir
5-7. Yurtdışında farklı ülkelerden bildirilen serilerde ise hastanede yatarak izlenen hastalarda %9-28,2 oranında ölüm oranları bildirilmiştir
8-10. Çalışmamız pandeminin daha ileri döneminde ve SARS-CoV-2 varyantlarının (Delta-B.1.617.2 ve omikron-B.1.1.529) ortaya çıkmasından sonra gerçekleştirilmiş olup, hasta grubumuzun ileri yaş ortalamasına rağmen benzer mortalite oranı izlenmiştir.
Çalışmamızda COVID-19 hastalarında ileri yaş, mortalite için bağımsız risk faktörü olarak belirlendi. Daha önceden yapılan çalışmalarda da mortalite ile yaş arasında benzer ilişki saptanmıştır 5,8,9. İleri yaş ile birlikte gelişen immun sistemdeki yetersizliklere bağlı viral replikasyonun kontrolünde azalmanın bu ilişkiyi açıklayabileceği düşünülmüştür.
Daha önceden yapılan birçok çalışmada COVID-19 seyrinde gelişen mortalite ve cinsiyet arasında anlamlı ilişki gösterilmiş ve erkek cinsiyetin şiddetli hastalık ve mortalite için risk faktörü olduğu belirtilmiştir6,11. Buna ek olarak cinsiyetin hastalık sonuçlarına anlamlı etki göstermediğine ait veriler içeren çalışmalar da mevcuttur9,12. Çalışmamızda cinsiyetin mortalite üzerine herhangi bir etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Literatürdeki verilere bakıldığında komorbid durumlar ile COVID-19 seyrindeki mortaliteyi araştıran birçok çalışma mevcuttur. Bu çalışmalarda DM, HT, KAH, malignite, KBY, kronik akciğer hastalığı, serebrovasküler hastalık gibi komorbid hastalıkların varlığı mortalite açısından risk faktörü olarak gösterilmiştir6,10,12,13. Çalışmamızda, KAH, KBY, malignite, immünosupresif tedaviler mortalite seyreden grupta anlamlı olarak sık saptanmış ve bunların arasından KAH ve KBY COVID-19 seyrindeki mortalite için bağımsız risk faktörü olarak belirlenmiştir. Ek olarak kronik akciğer hastalığı, konjestif kalp yetmezliği, serebrovasküler hastalık, hemodiyaliz de mortalite gelişen grupta daha sık olmakta birlikte, istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmamıştır.
Koroner arter hastalığının, COVID-19 hastalarında hastalığın şiddeti ve mortalite üzerine etkisi olduğu ve COVID-19 seyrinde gelişebilecek miyokardiyal iskeminin özellikle önceden KAH öyküsü olan hasta grubunda prognozu etkilediği bildirilmiştir14. Çalışmamızda da KAH varlığı mortalite için bağımsız risk faktörü olarak belirlenmiştir.
Kronik böbrek yetmezliği, COVID-19 seyrinde gelişen mortalite için risk faktörü olarak bildirilmiştir (12, 15). Çalışmamızda COVID-19 hastalarında daha önceden KBY olması mortalite ile ilişkilendirilmiştir. İspanya’da gerçekleştirilen ve 1603 COVID-19 hastasını içeren bir çalışmada, bazal serum kreatinin değeri yüksekliği, öncesinde KBY öyküsü olması, hastane içi mortalite için bağımsız risk faktörü olarak belirlenmiştir16. Ek olarak COVID-19 sırasında gelişen akut böbrek hasarı da mortalite ile ilişkili bulunmuştur. Hastalık sırasında gelişen tübüler-glomerüler hasar ve trombotik fenomenler sonucu renal hasar gelişmekte ve bu durumun mortaliteye etki edebileceği düşünülmektedir17.
Çalışmamızın yapıldığı hasta grubunda COVID-19 aşılaması uygulanmış kişilerde, CoronaVac veya Pfizer-Biontech mRNA aşıları ile aşılanma öyküsü mevcuttu. Hastalara daha önceden uygulanmış toplam SARS-CoV-2 aşı dozu sayısının, aşı tipi gözetilmeksizin mortalite üzerine etkisi araştırıldığında, mortalite gelişen grupta ortalama aşı doz sayısı istatistiksel olarak anlamlı düzeyde düşük izlendi. Çok değişkenli lojistik regresyon modelinde SARS-CoV-2 aşı doz sayısı arttıkça mortaliteden koruyucu olduğu sonucuna ulaşıldı. SARS-CoV-2 aşıları ile ilgili daha önceki veriler18-21 ışığında aşıların mortaliteyi azaltmadaki bağımsız etkisi beklenen bir bulgu olarak değerlendirilmiştir.
COVID-19 hastalarında çeşitli laboratuvar parametrelerinin hastalık şiddeti üzerine etkisini bildiren çalışmalarda, CRP, prokalsitonin, ferritin gibi inflamatuvar belirteçlerin yanı sıra LDH, üre, kreatinin, d-dimer gibi belirteçlerin yükselmesinin ve albümin, lenfosit sayısı değerlerinin düşük seyretmesinin şiddetli hastalıkla ilişkili olduğunu bildirilmiştir13,22,23. Ancak bu belirteçlerin mortalite üzerine etkisini araştıran çalış-malardaki sonuçlar farklılık göstermektedir. Çalışmamızda mortalite gelişen grupta, CRP, prokalsitonin, ferritin, d-dimer, üre, kreatinin, LDH, CK, troponin T, laktat, INR istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek, lenfosit sayısı, trombosit sayısı ve albümin anlamlı düzeyde düşük izlenmesine rağmen, çok değişkenli lojistik regresyon analizinde mortalite üzerine bağımsız etkileri olmadığı saptanmıştır. Bu belirteçlerin kullanımının, şiddetli hastalık tablosunda seyredecek hastaları belirlemede değerli olabileceği düşünülmüştür.
Çalışmamızın retrospektif özellikte olması, örneklem büyüklüğünün az olması, tedavide uygulanan ilaçların doz, süreleri ile destekleyici tedavilerin sonuçlar üzerine etkilerinin araştırılmaması ve çalışma grupları arasında risk eşitlemesi yapılmamış olması kısıtlayıcı özellikleri olarak belirtilebilir.
Sonuç olarak, COVID-19 hastalığı seyrinde önemli ölçüde mortalite görülebilmektedir. Kötü prognoz gelişebilecek hastaların erken dönemde belirlenmesi ve uygun sağlık bakım hizmeti, tedavilerin uygulanması önem arz etmektedir. Çalışmamız sonuçlarına göre hastanede yatarak izlenen COVID-19 hastalarında, ileri yaş, KAH ve KBY komorbiditeleri ve SARS-CoV-2 aşısı doz sayısı mortalite için bağımsız risk faktörleri olarak belirlenmiştir.
Çıkar çatışması: Yazarlar herhangi bir çıkar çatışması bildirmemiştir.
Finansal destek: Yazarlar finansal destek beyan etmemiştir.