Allojeneik hematopoetik kök hücre nakli OHH için mevcut tek iyileştirici tedavidir. Busulfan ve siklofos-famid dahil olmak üzere ablatif hazırlama rejimleri ile HLA uyumlu, akraba donörden kemik iliği ve kordon kanı kullanılarak gerçekleştirilen AHKHN, pediatrik hastalarda >%90 oranında küratif olarak başarılı sonuçlar vermiştir
18,19. Buna karşılık, yetişkinlerde gelişmesi muhtemel organ hasarlarının dezavantajı nonmyeloablatif hazırlama rejimlerin uygulanması ile aşılmıştır
9,15,20.
Hastalığın inflamatuar doğası ve komorbiditeleri, nakil ilişkili riskler ve donör bulma güçlüğü nakil önündeki zorluklar olarak durmaktadır 21. Bu risklerin minimuma indirilmesi için en ideal donör HLA tam uyumlu kardeş donördür 22,23.
Dünyada aile içi donör bulma oranı küçülen aile yapısı nedeni ile %30 un altındadır 24,25. Akraba evliliklerinin sık olduğu topluluklarda ise HLA uyumlu aile içi donör bulma oranı %60-80 aralığında bildirilmektedir 26,27,28. Literatürde orak hücre hastalığı olan erişkinlerde donör bulma sıklığı ile ilgili veriler eksiktir. Çalışmamızda nakil planlanan erişkin OHH grubunda HLA tam uyumlu donör bulma oranı %49.5 olarak tespit ettik. Donör taramasında OHH hastaların kardeşlerinin bir kısmının da dışlandığı göz önünde bulundurulduğunda, bu oran dünyadaki birçok topluma göre yüksektir. Literatürden daha yüksek olan donör bulma oranımız bölgemizde etnik grupların kültürel özellikleri ve dini inançları nedeniyle akraba evliliklerinin sık görülmesi ve dolayısıyla bu etnik grupların kendi içlerinde görece homojen bir yapıya sahip olması ile açıklanabilir. Bu da küratif olabilecek bu tedavinin uygulanabilirliği açısından avantaj yaratmaktadır. Çalışmamızda %8.4 oranında kardeş dışı tam uyumlu donör (ebeveyn ve kuzen) tespiti göze çarpmaktadır. Bu da genişletilmiş aile taramasının önemini göstermektedir.
Pediatrik yaş grubunda HLA uyumlu donör bulunup nakile gitme oranı klinik endikasyonlar, ebevynlerin rızası, psikososyal ve ekonomik nedenlerden dolayı %1-14’lere kadar inmektedir 29,30. Çalışmamızda AHKHN endikasyonu olup donör taraması yapılan 216 hastanın 107’sinde tam uyumlu donör bulunmuştur. Vericinin onay vermemesi, standart uygulama prosedürlerine göre ek problemlerden dolayı donörün dışlanması ya da hastada nakile engel olabilecek bir durumun saptanması gibi nedenlere bağlı olarak sadece 43 hastaya AHKHN işlemi uygulanmıştır. Bu %19.9’luk nakile alınma oranı pediatrik yaş grubuna gruba göre göre daha yüksektir.
Allojeneik hematopoetik kök hücre nakli sonrası bir yıllık genel sağkalım ve hastalıksız sağkalım %97.7 oldu. Bu bulgular OHH olan erişkin hastalarda aile içi donörden yapılan AHKHN’nin hasta ve donörler için güvenli bir tedavi olduğunu düşündürdü.
İnsan genomunun en polimorfik genleri olan HLA sınıf I ve II’nin, transplant güvenliği açısından popülasyondaki alel frekanslarının bilinmesi önem taşımaktadır. Yapılan çalışmalarda bazı immunojenik özelliği yüksek olan alellerin GVHH, graft kaybı, yüksek mortalite oranı ve bazı enfeksiyonlar ile ilişikli olduğu bildirilmiştir. HLA-DRB1*11 ile nakil sonrası gelişen trombotik mikroanjiyopati, HLA-DRB1*09 ile sitomegalo-virüs enfeksiyonu arasındaki bağlantı gösterilmiştir 10,12. Hasta ve/veya donör de HLA-B*51 ve hasta HLA-C*14 alellerinin bulunmasının ileri evre akut GVHH gelişiminde önemli bir faktör olduğu gösterilmiştir 11. Bu nedenle HLA antijenlerinin OHH’daki dağılımını ve sıklığını bilmek önemlidir.
Çalışmamızda donör taraması yapılan 216 OHH hastasında HLA alel sıklığı ve dağılımını değerlendirdiğimizde, toplam 18 HLA-A, 27 HLA-B, 14 HLA-C, 14 HLA-DRB1 ve 5 farklı HLA- DQ alel grubu belirledik.
En sık görülen sınıf I alellerin HLA-A*02, HLA-B*35 HLA-C*04, sınıf II alellerin HLA-DRB1*11, HLA-DQB1*03 olduğu bulundu. Sonuçlar daha önce bölge-mizde yapılan diğer hastalık grupları ile benzerdi 31.
Yüksek riskli HLA-DRB1*11, HLA–B*51 ve/veya HLA-C*14 alelleri ile morbidite ve mortalite açısından değerlendirme yapıldı (Tablo 3). Yüksek riskli HLA alellerine sahip 33 hasta ile sahip olmayan 10 hasta arasında hastalıksız yaşam, genel yaşam, mortalite açısından istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. Yüksek riskli HLA içeren grubun örnek büyüklüğünün yetersiz olması GVHH ve graft kaybı ile ilgili net bir istatistiksel yorum yapılmasını güçleştirmektedir. Ancak hastaların hiçbirinde GVHH, graft kaybı yaşanmadığı göze çarpmaktadır. Hastaların tam uyumlu olması, diğer malign hastalardaki gibi daha önceden kemoterapiye maruziyet olmaması ve ayrıca GVHH’nı baskılamada etkin ATG ve nakil sonrası siklofosfamid kullanılmış olması bu olumlu sonucun alınmasını sağlamıştır.
Çalışmanın JACIE akredite ve tek merkezde yapılmış olması, bölgesel ve homojen bir hasta grubunu kapsaması güçlü yanını oluşturmaktadır. Ancak yüksek risk grubu HLA içeren hastalarda nakil gidişatını analiz etmek için mevut hasta sayımız oldukça azdır. Hasta sayısı az olsa da daha kapsamlı çalışmalara yön göstermesi açısından önem taşımaktadır.