Bu çalışmada, GHR’nin yaşam kalitesi (ağrısız yaşam, ilaçsız yaşam), egzersiz tolarebilite sınırı (egzersiz kapasitesi) ve treadmill risk skoru (Duke treadmil skoru) üzerine olumlu etkilerinin olduğu görüldü. Bu durumun ise, iddia edildiği gibi GHR’nin GH’yi etkili kılmasının bir sonucu olduğunu düşünüyoruz.
Growth Hormone, postnatal somatik büyümenin majör regülatörü olup2,3; birçok metabolik olayı derinden etkilediği düşünülmektedir4-6. Özellikle GH’e maruz kalındıktan sonra, protein sentezi stimülasyonu, karaciğerde amino asit oksidasyon-transaminasyon düzeyinde azalma, üre ifrazatında azalma ve nitrojen retansiyonunda artış kombinasyonlarının yanında; muhtemel bir glukoneogenez stimülasyonu sonucu hepatik glikoz üretiminin dahi etkilendiği tahmin edilmektedir11. GH’nin yağ dokusundaki majör etkileri ise, lipid mobilizasyonunu artırma ve lipid birikimini önleme yönünde
olduğu görülmüştür12. Diğer taraftan GH ve IGF-I (insulin like growth factor I)’nin, kalpteki kalp gelişim modülatörleri, kalp büyüme-fonksiyon regülatörleri ve kardiyak kontraktilite promotorleri gibi parametreler üzerinde direkt rollerinin olduğunu destekleyen deneysel delillere de rastlanmıştır13-16. Kısacası GH, yaşamın başından adolesan döneme kadar yeterli bir büyüme için, yetişkin döneminde ise dokuların tamiri ve rejenerasyonu için insan bedeninin olmazsa olmazlarındadır1. Bununla birlikte GH’nin adolesan çağdan sonra %80 oranında azalması ve bu azalmanın da süreklilik arz etmesi, genç, dinamik ve zinde bir yaşam için önemli bir dezavantaj gibi görünmektedir. Ayrıca yetişkin çağlarda herhangi bir sebepten dolayı organizmada meydana gelen hasarların tam anlamıyla onarımı için GH salınımı da yeterli miktar ve uzunlukta değildir1. Bu nedenledir ki hücresel seviyede yenilenme yavaşlar, hasarlar tam anlamıyla onarılamaz ve yavaş yavaş yaşlılık göstergeleri (iskelet kas kütlesinde azalma, miyokardiyal kasılmada zafiyet, abdominal yağlanma, ciltte kırışıklık, seksüel güçte azalma, kemik dansitesinde azalma, zihinsel güçte ve hafızada zayıflama, bağışıklık sisteminde yetersizlik, görme bozuklukları, vb.) ortaya çıkar1-6. Bu durumda çözüm için, GH uygulamaları akla gelebilir. Belki o zaman hücresel seviyedeki yenilenme hızlanabilir, meydana gelen hasarlar onarılabilir veya yaşlanma belirtileri yavaşlatılabilir. Kısa süreli bazı çalışmalarda, GH replasmanının kardiyak fonksiyon, lipid profili, vücut kompozisyon ve metabolizması, fiziksel performans, bilişsel fonksiyon ve genel iyilik hali üzerinde yararlı etkiler oluşturduğu görülmüştür17-22. Ancak dışardan verilen GH veya GH’nin salgılanmasını artıran hormon benzeri preparatlar (GHRH, GHRP) son derece pahalı ve ehil eller dışında kullanımı da tehlikeli sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır. Üstelik ideal bir yaşam için kullanılması gereken doz ve uygulama süresi de, bu preparatlarda tam olarak belli değildir. Çünkü şimdiye kadar sadece yetersizlik durumunda tedavi amaçlı (yerine koyma) kullanılmışlardır23-25. Dolayısıyla yerine koyma durumları hariç dışardan takviye GH uygulamaları pek mantıklı görünmemektedir26. Bu nedenledir ki konu ile ilgilenen araştırmacılar, imkanlar dahilinde GH’yi en doğal yoldan etkin kılma yoluna gitmişlerdir. Bunu da GH sekresyonunu stimüle eden pek çok faktör (fizyolojik, hormon ve nörotransmiterler, patolojik) arasında egzersiz, multivitaminler, bazı peptidler (ghrelin), bazı aminoasitler (L-arginin, L-glutamine) ve bazı özel diyetler ile başarmışlardır1. Doğal GH sekretuvarlardan özellikle aminoasit ve diyet uygulamalarının elde ettiğimiz sonuçların nedenlerinin açıklanmasında önemli ipuçları olduklarını düşünüyoruz. Şöyle ki çalışmamızda kullanılan GHR preparatının bünyesinde yer alan amino asit karışımının, GH’i doğal sekrete eden amino asit kolunu; phytosterol complex, soy phosphatide complex ve panax ginseng karışımlarının ise GH’i doğal sekrete eden diyet kolunu temsil edebileceğini ve bunun sonucunda ise vücutta zaten yapılmakta olan GH’nin daha etkin kılındığı kanaatindeyiz. Bu yüzden GHR ile elde ettiğimiz bir takım anabolik ve lipolitik sonuçların direkt GH uygulamalarındakilere benzemesi bizi şaşırtmamıştır. Ancak yine de bu konuda daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz. Çünkü bu çalışmada: 1) GH düzeyi ölçülmemiştir (GHR’nin GH düzeyini ne kadar etkilediği konusu belirsizdir); 2) plesebo teminindeki zorluklar nedeniyle vaka sayısı sınırlı tutulmuştur; 3) çalışma süresi kısadır; 4) tedavi sonrası anjiyografik bilgi yoktur ve 5) GHR tedavi süresi belli değildir (GHR kesildikten sonraki dönem karanlıktır).
Sonuç olarak; tamamıyla doğal kaynaklı bir karışımdan ibaret GHR’nin [amino acid blend 300 mg (L-arginin, L-lysine, L-glutamine, L-glycine, L-pyroglutamate, L-tyrosine), soy phosphatide complex 20 mg (phosphatidyl serine, phosphatidyl coline, phosphatidylethanolamine, phosphatidylinositol), phytosterol complex 10 mg (beta sitosterol, campesterol, stigmasterol), panax ginseng 50 mg)], anti iskemik tedavi protokolüne ilave edilmesiyle, mekanik revaskülarizasyon imkanı olmayan koroner arter hastalıklı vakaların yaşam kalitesi ölçütlerini, egzersizyonel tolarebilite sınırlarını ve treadmil risk skorlarını kısmen de olsa iyileştirebileceği kanaatine varıldı.