İmplante edilebilir venöz port kateterler damar yolu bulmanın
güç olduğu veya uzun süre intravenöz tedavi uygulanacak
hastalarda giderek artan sıklıkta kullanılırlar. İmplante edilen
venöz port kateterlerin kullanımı ile hastanın günlük aktivitesi
korunur, enfeksiyon riski azalır ve kemoterapötiklerin
periferik venlerde yaptığı hasardan kaçınılmış olunur. Ancak
venöz port kateter implantasyonunun invazif bir girişim
olması, girişim sırasında ve sonrasında bazı istenmeyen
durumları beraberinde getirir.
Port kateterler subklavian ve juguler ven gibi santral
venlerden direkt olarak takılabileceği gibi sefalik ven gibi
periferik venlerden santral venlere de ulaştırılabilir. Periferik
yolla yerleştirilmesi pnömotoraks ve hemotoraks gibi komplikasyonlarda
azalmaya neden olurken büyük bir eklemi
geçmek zorunda kalması kolun hareketini sınırlamakta veya
kol hareketleri ile kateter ucunun lokalizasyonu değişebilmektedir.
Pratikte, vena kavaya ve sağ atriuma olan kısa
mesafesinden dolayı subklavian ven tercih edilmektedir.
Ancak cerrahi tekniğe göre, Seldinger yöntemi ile subklavian
ven ponksiyonu sırasında pnömotoraks gelişme ihtimali
fazladır (%1-3,2)19-22. Bizim çalışmamızda ise mide
kanseri olan erkek hastaya sağ subklavian venden port
kateter implante edildikten sonra PA akciğer grafisinde
pnömotoraks olduğu tespit edildi. Hastada subklavian ven
ponksiyonu sırasında zorlanıldığı, manipulasyon sayısının
arttığı ve bu bölgedeki dokularda sertlik olduğu gözlendi.
İşlemden altı saat sonra çekilen PA akciğer grafisinde
pnömotoraks saptandı, göğüs tüpü takılarak tedavi edildi.
Anatomik farklılıkların yanında bu hastalarda daha önceki
tedaviler sırasında subklavian venin geçici kateter takılımı
için sıkça kullanılması, bu alanda doku esnekliğinin kaybına
ya da fibröz doku gelişmesine neden olarak manipulasyon
sayısının artmasına neden olabilir. Manipulasyon sayısının
artmasının, hastamızda olduğu gibi komplikasyonları beraberinde
getirdiği düşünüldü.
Port kateter malfonksiyonu, kateterden kan çekilme ve
sıvı infüze edilme kapasitesindeki azalmadır. Genellikle
kateterin king yapması, fibrin kılıf ile sarılması, kan pıhtısıyla
lümenin tıkanması, verilen ilaç ve sıvıların presipite olması,
kateter ucunun damar duvarına dayanması veya kateterin
diskonneksiyonu ile oluşur. Kateter malfonksiyonu sıklığı
%0,8-5 olarak bildirilmiştir5,8. Kateter malfonksiyonunun
en sık görülen tipi ise infüzyonda zorluk olmaksızın
kateterden kan çekilmesinde zorluktur. Bunun kateter ucunda
tek yönlü flep valf olarak fonksiyon gören fibrin kılıftan
kaynaklandığı düşünülmektedir23. Dört hastamızda önceden
problemsiz olarak kullanılan port kateterden sıvı gitmesine
rağmen kan çekilemediği gözlendi. PA Akciğer
grafilerinde port kateter diskonneksiyonu olmadığı, kateterin
vena cava superior veya cavaatrial bileşkede olduğu tespit
edildi. Skopi altında kontrast madde enjeksiyonu ile kateter
ucunun yeri doğrulandı ve kateter malfonksiyonu düşünülerek
port kateter çıkarıldı. Bir hastamız ise port kateter yerleştirilmesinden
2 ay sonra porttan kan gelmemesi şikayeti ile
başvurdu. Çekilen PA akciğer grafisinde kateter ucunun
klavikula hizasında olup damar içerisinde olmadığı tespit
edildi. Kateterin çıktığı düşünülerek port kateter çıkarılarak
20 gün sonra tekrar takıldı. Port takılırken hastalar supin
pozisyona alındığından kateterin ucu bu pozisyona göre
değerlendirilir. Hastamızda subkutan bölgeye implante edilen
port kateter ponksiyon alanından 10 cm içeride bırakılmıştı.
Ayağa kalkmakla beraber yerçekiminin etkisiyle meme dokusunun fazla olduğu kadın hastamızda kateterin dışarıya doğru
çekildiği düşünüldü.
Santral venöz kateter yerleştirilmesi sırasında, kateter
ucunun vena cava süperior alt 1/3'ünde veya vena cava
süperior ile atriumun bileşkesinde olması önerilir. Çalışmamızın
sonuçlarına benzer olarak Czepizak'ın formülüne göre
kateter uzunluğu sağ girişiminlerde 16-17 cm, sol girişimlerde
ise 20.5-21.5 cm olarak belirtilmiştir24. Port kateter
ucunun bu lokalizasyonlarda olmaması kateter malpozisyonu
olarak adlandırılır. Kateter ucunun juguler, brakiosefalik veya
subklavian ven gibi daha küçük venlerde olması venöz
tromboz riskini arttırırken sağ atrium veya ventrikülde olması
kardiyak aritmi, tromboz, perforasyon veya tamponant gelişmesine
neden olabilir1,9-13,16. Malpozisyon gelişen hastalarımızın
hepsinde girişim sırasında ritim normaldi. İşlem
sonrası çekilen PA akciğer grafisinde birinci hastada kateterin
ventriküle yönlenmiş olduğu gözlendi. Skopi eşliğinde port
ile kateterin birleşim yeri açılarak kateterin ucu cavaatrial
bileşkede olacak şekilde geri çekildi ve yedek kilit ile tekrar
konneksiyon sağlandı. İkinci hastada sağ subklavian venden
takılan port kateter ucunun sol subklavian vende olduğu
gözlendi. Diğer iki hastada ise kateter ucunun sağ internal
juguler vende olduğu gözlendi. Skopi eşliğinde subklavian
ven ponksiyon bölgesi ve port ile kateterin birleşim yeri
açılarak kateter ucu vende olacak şekilde geri çekildi, ucu
aşağı dönecek şekilde tekrar ilerletildi. Kliniğimizde port
kateterler skopi eşliğinde yerleştirilmektedir. Port kateter
malpozisyonlarının skopinin eşliğinde yerleştirilmeyen olgularda
olduğu gözlendi. Kateterin skopi veya USG gibi bir
rehber eşliğinde yerleştirilmesi ile kateter malpozisyonunun
önlenebilir bir komplikasyona dönüştürebileceği düşünüldü.
Tedavi dönemindeki kanser hastalarının immün sistemi
çoğunlukla baskılanmış olduğu için, bu hastalar enfeksiyona
açıktırlar. Port kateterlerin özellikle immün sistemi baskılanmış
hastalarda, periferik venöz ve santral tünelli kataterlere
göre daha düşük enfeksiyon riski taşıdıkları literatürde gösterilmiştir25,26. Onkolojik hasta gruplarındaki port enfeksiyonu
oranı literatürlerde % 0.6-27 arasında bildirilmiştir27.
Bizim serimizde farklı zamanlarda 2 defa venöz port kateter
yerleştirilen bir hastada, port kateter yerleştirilmesinden 2 ay
sonra nedeni bilinmeyen ateş ve candida fungemisi gelişmesi
üzerine, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği tarafından portun
çıkarılması istendi. Hastanın ateşi olmasına rağmen port
bölgesinde ağrı, ödem, eritem ve hassasiyet olmadığı gözlendi.
Port kateterin çıkarılmasından sonra hastanın kliniğinde bir değişiklik olmazken port kateterde herhangi bir mikroorganizmanın
üremediği de tespit edildi.
Portla ilişkili bir diğer komplikasyonda port üzerindeki
cildin nekrozudur. Cilt nekrozu, cilt ve subkutan dokusu ince
olan hastalarda veya normalden yüksek veya kenarları keskin
port kullanımında ortaya çıkmaktadır5. Bir hastamızda
yerleştirdiğimiz bir port kateterin 6 aylık kullanımından sonra,
port üzerindeki ciltte 1 cm2'lik bir nekroz alanı oluştuğu ve
port membranının görülebildiği gözlendi. Bu hastada port
çıkarıldı, cilt debride edilerek sütürize edildi. İnce cilt ve zayıf
subkutan dokuya sahip hastalarda pektoral kas veya fasiyası
altına yerleştirilen port ile cilt nekrozundan kaçınılabilir.
Kateterin klavikula ve birinci kosta arasında sıkışarak
kırılması veya kopması anlamına gelen ‘pinch off' sendromu,
infraklaviküler ağrı, kolda parestezi, port etrafında şişlik ve
infüzyona direnç ile seyreden bir komplikasyondur. Bu sendromda
kateterden kopan parça emboliye ve ciddi kardiyak
aritmilere neden olabildiğinden çıkarılması gerekir. Lin ve
ark. 3 yıllık dönemde yerleştirdikleri 3358 port kateterden
73'ünde kateter fraktürü geliştiğini belirtmişlerdir28. Lin
ve ark'nın serilerine göre bizim serimizdeki hasta sayısı az
olmasına rağmen çalışmamızda ‘pinch off' sendromu ve ona
bağlı olumsuz sonuçlar gözlenmedi.
Santral venöz port kateter implantasyonu sırasında ciddi
aritmi, emboli, kardiyak perforasyon, arteriovenöz fistül,
sol torasik duktus lezyonu, frenik veya brakiyal pleksus
lezyonu ve port cebinde hematom gelişebileceği literatürde
belirtilmişse de hayatı tehdit edebilen bu komplikasyonlar 83
girişimi içeren deneyimimizde gözlenmemiştir. Aynı zamanda
santral venöz port kateterin kullanımı sırasında herhangi
bir dönemde venöz trombüs, port rüptürü, port-kateter
diskonneksiyonu ve sıvıların ekstravazasyonu ile karşılaşılabilir.
Takip süreci içerisinde hastalarımızın hiçbirinde sayılan
komplikasyonlar yaşanmadı.
Santral venöz kateterler uzun dönemli intravenöz tedavi
alacak hastalarda sıklıkla kullanılmaktadır. Ancak invazif bir
girişim olması az da olsa bazı olumsuzlukları beraberinde
getirmektedir. Kanser hastalarındaki kemoterapi gibi çok
uzun süreli tedavilerde ise implante edilebilir venöz port
kateter yerleştirilmesi tercih edilmektedir. Rutin sırasında
santral venöz kateterizasyon yapan ve olası komplikasyonlarını
ve başa çıkma yöntemlerini bilen Anesteziyologların da
venöz port implantasyon işlemini gerçekleştirebileceklerini
göstermek amacıyla 83 olguluk serimizi paylaşmak istedik.