Silver-Russell sendromu, ilk defa 1953 yılında Silver ve arkadaşları tarafından tariflenmiş, klinik ve genetik özellikleri heterojen olan bir hastalıktır
16. Sendromda görülen klinik özellikler; düşük doğum ağırlığı (%63-94), postnatal büyüme geriliği (%63-99), relatif makrosefali (%64-92), üçgen yüz (%76-97), belirgin alın (68-88), el 5. parmak klinodaktilisi (68-82), kulak anomalileri (%53-78), vücut asimetrisi (%51-77), aşağı dönük ağız köşesi (%46-55) olarak bildirilmiştir
3,10. SRS'nin tipik fenotipik özelliklerinin birçoğunu taşıyan hastalar olabileceği gibi, hafif fenotipik belirtileri olan olgular da bulunabilir
2. Erişkinlerdeki fenotipik özellikler ise, çocukluk dönemine göre daha siliktir
2,3. Hastamızda asimetri haricinde, sendromda sık görülen diğer bulguların tamamı mevcuttu. Asimetri, sendromda sık görülen bir bulgu olmasına rağmen, kesin tanı için gerekli olmadığı literatürde ifade edilmiştir
11. Ayrıca sendroma eşlik edebilen mavi sklera, uzun kirpikler, ince dudaklar, inmemiş testis, cafe au lait lekeleri ile birlikte beslenme güçlüğü de hastamızda bulunmaktaydı.
SRS'li hastalarda, nadir olmakla birlikte kansere yatkınlık söz konusudur. Bugüne kadar bildirilmiş olan kanserler; testiküler seminom, hepatosellüler kanser, kraniofaringiom, Wilms tümörüdür6,17,18. Sendromda kanserin görülmediğini bildiren çalışmalar da bulunmaktadır19,20. Hastamızın kanser açısından takibi planlandı.
Silver-Russell sendromu ön tanılı hastalarda genetik olarak izlenmesi gereken algoritmaya göre, öncelikle 11p15 ICR1 hipometilasyonu ve daha sonra kromozom 7 maternal UPD araştırılması önerilmektedir. Bu moleküler genetik analizlerin normal olması durumunda, moleküler sitogenetik gerekmektedir3,10. Hastamızın moleküler genetik analizinde, 11p15 ICR1 hipometilasyonu saptandı. Hipometilasyon olması durumunda tipik SRS fenotipi beklenirken, 7. kromozom maternal UPD durumunda ise fenotipik bulgular daha hafif olmaktadır11,12. Silver-Russell sendromu tanısı almış 64 hastanın incelendiği çalışmada, ICR1 hipometilasyonu olan hastaların %61'inde tipik SRS fenotipi bulunurken, 7. kromozom maternal UPD genetik anomalisinde bu oran %20 olarak saptanmıştır3. 11p15 kromozomal lokusundaki ICR bölgesi, Human 19 (H9) ve Insulin-like growth factor 2 (IGF2) gen ekspresyonunu düzenlemektedir3,10. Bu bölge hipometilasyonunun, hastalık fenotipine ve gelişme geriliğine nasıl yol açtığı henüz tam aydınlatılamamıştır. 2005 yılında yapılan çalışmada, intrauterin gelişme geriliğine, IGF2 gen ekspresyonu azalmasının neden olduğu öne sürülmüştür20. 2006 yılında yapılan bir diğer çalışmada ise, hastalarda düşük doğum ağırlığı olması, plasental hacim küçüklüğü ile ilişkilendirilmiş ve bunun da plasental H19 hipometilasyonu nedeniyle olabileceği bildirilmiştir19.
Düşük doğum ağırlığı ile giden sendromlarda, GH eksikliği görülme oranı %13-67 olarak bildirilmiştir6. Büyüme geriliğinin ön planda olduğu SRS'de, GH eksikliği bulunabilmektedir. Ancak GH eksikliğinin görülme sıklığı hala tam olarak bilinmemektedir6. SRS'li hastalarda, GH tedavisine yanıt oldukca iyidir13-15. Bu nedenle erken dönemde hastamıza, GH replasman tedavisi başlandı.
Sonuç olarak, bu olgu dolayısıyla prenatal ve postnatal gelişme geriliği ve tipik fenotipik bulguları olan hastalarda, SRS düşünülerek moleküler genetik analiz ile tanının kesinleştirilmesi gerektiğini ve erken dönemde GH tedavisiyle normal boy hedefine ulaşılabileceğini düşünüyoruz.