Piyojenik granülom, oral kavite ve derinin tümör benzeri
kitleleridir. Lezyonun klinik gelişimi yavaş,
asemptomatik ve ağrısızdır. Bazen de gelişim hızlı
olabilir
5,6. Lezyon yüzeyi ülsere görünümdedir.
Lezyonun yaşına bağlı olarak lezyonun rengi pembeden mora kadar değişebilir. Genç lezyonlar kapillerden
zengin hiperplastik granülasyon dokusundan meydana
gelirken yaşlı lezyonlar da daha fazla kollajenize olma
eğilimindedirler. Bu nedenle lezyona olan minör travma
kanamaya yol açabilir
7. Ağız içi yerleşimli
piyojenik granülomların; ranula ve mukosel gibi
benign lezyonlarla ve anjiosarkom, Non-Hodgkin
lenfoma, metastatik kanser ve malign melanom gibi
malign lezyonlarla ayırıcı tanısı yapılmalıdır
8-10.
Anjiosarkom, genellikle deri, derialtı doku ve iskelet
kasında ortaya çıkmaktadır. Ancak nadiren oral
mukozada primer veya metastatik olarak anjiosarkom
görülebilmektedir. Anjiosarkom vasküler yapısı nedeniyle
piyojenik granüloma benzer bir görüntü verebilir.
Piyojenik granülom anjiosarkomdan lobuler büyüme
paterni, iyi oluşmuş damarlarıyla ve sitolojik olarak
ayırdedilebilir11.
Non-Hodgkin lenfoma sıklıkla yaşlı bireylerde
görülür. Oral kavite tutulumu tüm ekstranodal
lenfomaların yaklaşık % 2'sini oluşturur12. Klinik
görünüm değişkenlik göstermekle birlikte genellikle
gingivada piyojenik granülomu andıran asemptomatik
büyüme şeklinde kendini göstermektedir10.
Oral dokuların malign metastatik tutulumu tüm
oral malignansilerin %1-3'ünü oluşturmaktadır. En sık
primer odak meme, akciğer, böbrek, tiroid ve prostattır.
Ağız içinde en sık etkilenen doku gingiva, daha sonra
dildir13,14. Metastatik oral lezyonların klinik görünümü
piyojenik granülomda olduğu gibi hiperplastik
veya reaktif görünümdedir. Mikroskopik görünümü ise
primer tümöre benzemektedir10.
Oral kavitedeki malign melanomlar tüm malign
melanomların %2'den azını oluştumaktadır. Gingivada
ve sert damakta daha sık görülür. En yüksek insidans
40-70 yaşları arasında görülmektedir. Ağrı malign
melanomda az görülür. Klinik olarak siyah, gri, mor
hatta kırmızı renkte görülebilmektedir. Lezyonların
kenarları düzensizdir ve sıklıkla birden fazladır15.
Piyojenik granülomun tedavisinde değişik yöntemler
tanımlanmasına rağmen lezyonun yerleşim yeri
ve büyüklüğü uygun tedavi yönteminin seçimini zorlaştırabilmektedir.
Piyojenik granülomun tedavisi
semptomların şiddetine göre değişkenlik gösterir. Eğer
lezyon; küçük, ağrısız ve kanamasız ise klinik olarak
izlenebilir. Piyojenik granülom, en sık baş-boyun bölgesinde
görülen ve çeşitli tedavi yöntemleri ile tedavi
edilebilen bir lezyon olmasına rağmen eksizyonu takiben
primer onarımla nüks oranının en düşük olduğu
bildirilmektedir. Biz de her iki vakada da total eksizyon
sonrası nüks izlemedik. Piyojenik granülomun tedavisi
cerrahi eksizyon olmasına rağmen, kriyocerrahi, lazerle
cerrahi eksizyon, skleroterapi (etanol, kortikosteroid,
sodyum tetradesil sülfat) diğer tedavi yaklaşımlarıdır.
Bu tedavi yöntemleriyle rekürrens sık olmamasına
karşılık bazı vakalarda rezeksizyon gerekebilmektedir10. Powell ve ark.16 piyojenik granülom tedavisinde Nd:YAG lazer kulanımı ile diğer tekniklere oranla
daha az kanama olduğunu bildirmişlerdir. White ve
ark.17 lazer kullanımının hastalar tarafından iyi
tolere edildiğini bildirmişlerdir. Ishida ve Ramos-e-
Silva piyojenik granülomun tedavisinde etkili bir teknik
olduğunu bildirmektedir. Nemli ve düz oral
mukozal alanlar için uygun bir tekniktir. Bu teknik,
hem ilk seçenek olarak hem de klasik cerrahiye alternatif
bir seçenek olarak uygulanabilir ve yine bu teknikle
çok iyi estetik sonuçlar alındığı bildirilmiştir18.
Ichimiya ve ark.19 yetersiz kriyocerrahi nedeniyle
rekürrens gösteren piyojenik granülomlu hastalarda saf etanol enjeksiyonu uygulamasının cerrahi eksizyondan
daha az invaziv ve alternatif bir tedavi yöntemi olarak
bildirmektedirler.
Malign lezyonların ilerleyen yaşla birlikte görülme
sıklığı artmaktadır. Piyojenik granülom gibi benign
lezyonlar ise daha çok genç yaşlarda görülmektedir.
Oral kavitede kitle ile karşımıza çıkan bu iki olguda
olduğu gibi geriatrik hastalarda maligniteyi ekarte
etmek önem taşımaktadır. Bu nedenle geriatrik hastalarda
bu tip lezyonlar mutlaka eksize edilmeli ve patolojik
olarak incelenmelidir.