Metotreksat, antikanserojen, antiinflamatuar, antimetabolit etkili bir ilaç olup lösemi, lenfoma, osteosarkom, baş ve boyun tümörleri, akciğer ve meme kanserlerinin yanısıra psöriasis, dermatomiyozit, sarkoidoz ve romatoid artrit gibi bazı inflamatuvar hastalıkların tedavisinde de yaygın bir şekilde kullanılmaktadır
10. Klinikte geniş kullanım alanları olmasıyla birlikte, karaciğer üzerine olan toksik etkisinden dolayı da dikkat çekmektedir
8. Kronik düşük doz metotreksat kullanımı, fibrozis ve siroza neden olurken yüksek doz metotreksat, karaciğer fonksiyon testlerinde ani bozulmalara neden olmaktadır
11.
Metotreksatın neden olduğu hepatotoksisitenin mekanizması tam olarak bilinmemekle birlikte toksisiteyi açıklayacak birkaç mekanizma öne sürülmüştür. Metotreksat temel metaboliti olan 7-hidroksimetotreksat’a karaciğerde dönüşmekte ve karaciğer hücrelerinde poliglutamat formunda depolanmaktadır. Uzun süre metotreksat tedavisinde, poliglutamat formunun birikmi ve folat seviyesinin azalması hepatotoksisitenin sebeplerindendir10.
Yine metotreksat, sitozolik NADPDH (nikotinamid adenin fosfatdehidrojenaz) ve NADP bağımlı malik enzimi inhibe ederek hücre içi NADPH’ın azalmasına neden olmaktadır. NADPH, sitozolik antioksidan olan indirgenmiş glutatyon (GSH)’nun devamlılığını sağlayan glutatyon reduktaz (GSSG-R) enzimi için gerekmektedir. Metotreksat tedavisi nedeniyle GSH seviyesinin azalması, reaktif oksijen radikallerine karşı hücreleri koruyan antioksidan savunma sisteminin etkinliğinin azalması ile sonuçlanmaktadır10. Metotreksat kullanımına bağlı olarak azalan NADPH seviyeleri, hepatositleri reaktif oksijen radikallerine karşı koruyan redükte glutatyon seviyelerinin düşmesine, bu da hepatosit hasarına neden olmaktadır8.
Bir çalışmada metotreksat verilen sıçanların kan, karaciğer, böbrek ve ince barsak dokularında GSH seviyelerinin azaldığı, inflamatuvar yanıtın göstergesi olan myeloperoksidaz aktivitesinin ve lipid peroksidasyonunun göstergesi olan malondialdehid (MDA) seviyelerinin ise arttığı rapor edilmektedir12. Bu durum steatozis (vücutta aşırı yağ toplanması), kolestazis (safra akımının kesilmesi), fibrozis ve sonuç olarak siroz gibi karaciğer hasarı yanında böbrek hasarı, kemik iliği supresyonu, mukozit, pulmoner fibrozis gibi ciddi yan etkilerin de sebebi olabilmektedir10. Kronik metotreksat kullanımında karaciğerde histolojik olarak, yağ infiltrasyonu, inflamasyon, hücresel nekroz ve bunların sonucunda da fibrozis gelişebileceği gibi klinik ve biyokimyasal bulgular yıllarca görülmeyebilir8. Yapılan bir başka çalışmada, romatoid artritli hastaların metotreksat ile tedavisi sonunda karaciğer enzimlerinde geçici yükselme, 4 yıllık tedavinin sonunda ortadan şiddetliye değişen derecede fibrozis oluştuğu rapor edilmektedir13.
İlaçların metabolizmasından sorumlu temel organ olan karaciğerin metotreksat uygulamasından etkilendiği tavşanlar üzerinde yapılan bir başka çalışmada da saptanmıştır. Sekiz hafta süresince 0.25 mg/kg /gün intra musküler metotreksat enjeksiyonu yapılan tavşanların karaciğer SGOT, SGPT, ALP ve bilirubin düzeylerinin ve MDA’nın anlamlı derecede yükseldiği, total serum proteinin ise azaldığı gözlenmiştir14.
Dalaklıoğlu ve ark.15 yaptıkları çalışmada üç gün 7mg/kg/gün dozda uyguladıkları metotreksatın serum AST, ALT, ALP düzeylerini anlamlı derecede artırdığını rapor etmişlerdir. Tedavi grubunda kullanılan resveratrolün ise oksidatif stresi inhibe ederek karaciğerde koruyucu etki gösterdiğini vurgulamışlardır.
Biz yaptığımız bu çalışmada metotreksat uygulamasına bağlı olarak hepatositlerdeki glikojen depolarında azalma, sinuzoidlerde dilatasyon, vasküler konjesyon ve özellikle portal alanlarda daha yaygın olmakla birlikte mononükleer çekirdekli hücre infiltrasyonu gözlemledik. Metotreksatın özellikle tekrarlayan uygulamasından sonra ayrıca çok sayıda piknotik çekirdekli hepatosit, makroveziküler yağlanma ve hiperkromatik çekirdekli hepatositler ayırtedildi. Bir başka göze çarpan bulgumuz ise, yer yer fibroblast aktivasyonunun gözlenmesi idi. Piknotik ve hiperkromatik çekirdekli hepatositlerin sıkça gözlenmesi metotreksatın DNA hasarına, mononükleer çekirdekli hücre infiltrasyonları ise inflamasyona yol açtığını işaret etmektedir. Yine belirgin sıklıkta fibroblast aktivasyonu, metotreksat kullanımının uzun vadede fibrozise neden olabileceğini göstermektedir.
Sonuç olarak bu çalışmada, kliniklerde bir çok hastalığın tedavisinde kullanılan metotreksatın doz ve süre ayarlamasının çok iyi yapılması gerektiği belirlenmiştir. Aksi halde metotreksat uygulaması karaciğerde yapısal ve fizyolojik anlamda ciddi bozukluklar meydana getirebilir.