Çalışmamızda katılımcıların yaş ortalaması 31.5±11.9 (18-75) olarak tespit edilmiştir. Çalışmaya tüm yaş gruplarındaki kadınların alınması yaş ortalamasını yükseltmiştir. Bu konuda ülkemizde yapılan çalışmalar genellikle doğurgan yaş grubunu kapsamakta olup bu sebeple de yaş ortalaması bu çalışmalarda daha küçük olarak izlenmektedir
6-8. Çalışmaya katılan kadınların 26 (%5.2)'sı okur-yazar değilken, 141 (%28.2)'i ilköğretim mezunu, 15 (%3)'i lisede öğrenci, 48 (%9.6)'i lise mezunu, 161 (%32.2)'i üniversitede öğrenci, 109 (%21.8)'u üniversite mezunu olarak tespit edilmiştir. Türkiye'de kadınların eğitim düzeyi ve evlenip çocuk sahibi olma durumuna baktığında, TNSA-2008 sonuçları, kadınların %33'ünün ya hiç okula gitmediğini ya da ilkokulu bile bitirmediğini göstermektedir
2. Vajinal yolla doğum yapan kadınların doğuma ilişkin bilgi düzeylerinin değerlendirildiği yapılan bir tez çalışmasında okuryazar olmayanların hızı % 3.8 olarak bulunmuşken yükseköğrenim mezunu olan kişileri % 6.6 olarak tespit edilmiştir
9. Bu hızlar arasındaki farklılık muhtemelen çalışma grubuna alınan kişilerin farklı sosyo demografik gruplardan seçilmesi nedeni ile gelişmiştir. Gebe kalınan yaş arttıkça sezaryen tercih oranının yükseldiği, lise ve üzeri eğitim alanların % 60 sezaryen doğumu tercih ettikleri ve eğitim düzeyi yükseldikçe sezaryen tercih oranı artışının istatistiksel olarak anlamlı olduğu gösterilmiştir
10.
"Sezaryen ile doğum hakkında ne düşünüyorsunuz?" sorusuna verilen cevaplar daha önceki doğum şekillerine göre incelendiğinde tüm gruplarda en yüksek hız tıbbi zorunluluk nedeni ile yapılabilmeli olarak izlenmiştir. Çalışmamızda katılımcıların %69.6'sı tıbbi zorunluluk durumunda sezaryen yapılmalı cevabını vermiştir. Daha önceki doğumu sezaryen ile olanlarda bu oran % 80.3'e ulaşmaktadır. Özlem ve ark.6 yaptığı bir çalışmada sezaryen ile doğumu tercih etme nedenleri arasında ise; %50 hekim isteği, %28.3 kendi isteği, %9.4 miad geçmesi, %7.5 vajinal doğum korkusu, %4.7 oranında ise sezaryen doğumun daha sağlıklı olduğunun düşünülmesi olarak tespit edilmiştir. Doğum şeklinin sorgulandığında bir çalışmada, sağlık personelinin %61 oranında sezaryenle, %39 oranında vajinal yolla doğum yaptığını izlenmiştir. Sağlık personeli olmayan grupta ise % 39'unun sezaryenle, % 61'inin vajinal yolla doğum yaptığı tespit edilmiştir. Bu çalışmada sağlık personeli olmayan grupta isteğe bağlı sezaryen oranı % 14.4 iken sağlık personelinde ise % 37.7 olarak bulunmuştur7. Manisa'da doğum yapan kadınların doğum yöntemleri hakkında tutum, deneyim ve memnuniyetini belirlemek amacıyla 266 kadınla yapılmış bir çalışmada, sezaryen ile doğum yapan kadınların % 36.2'sinin isteğe bağlı sezaryen ile doğum yaptığı tespit edilmiştir11. Çalışmamızda tıbbi zorunluluk olmamsı halinde sezaryen tercih edeceklerin oranı ise %11.4 olarak tespit edilmiştir. "Anne isteğine bağlı sezaryenin yasaklanması sizce doğru mudur?" sorusuna "evet" diyenlerin oranı %53.2 olarak saptanmıştır. Bu hızın daha önceki gebeliği sezaryen ile sonlanan hastalarda %66 olması ise ilginçtir.
Çalışmamızda daha önce hiç doğum yapmamış kadınlarda tıbbi endikasyon olmaksızın sezaryen ile doğum tercih etme oranı %13 olarak saptanırken kararsız kalanlar %12.2 ve vajinal doğumu tercih etme oranı %78.4 olarak saptanmıştır. Sağlık personeli üzerinde yapılan bir araştırmada hiç doğum yapmayan sağlık personelinin doğum tercihleri sorulduğunda %57.4'ü normal doğumu, %23.1'i sezaryeni tercih edeceklerini ifade ederken, %19.5'i kararsız kalmışlardır12.
İsteğe bağlı sezaryen doğumla ilgili pek çok çalışma yapılmış ve bu konu pek çok farklı platformda tartışılmıştır. İsteğe bağlı sezaryen doğumu gerçekleştirmek etik açıdan çok tartışmalıdır. Amerikan Kadın Doğum Birliği (ACOG); doktor sezaryen doğumla ilgili morbidite, mortalite olasılıklarını hastasıyla paylaştıktan sonra sezaryenin hastanın genel iyilik hali açısından daha iyi olacağını düşünür ise isteğe bağlı sezaryen doğum yaptırmasının etik açıdan doğru olacağını bildirmiştir13. Buna karşılık Uluslararası Kadın Doğum Birliği (FIGO) medikal endikasyon olmaksızın sadece hastanın isteği üzerine sezaryen doğum yaptırmanın gösterilmiş faydası olmadığından etik açıdan doğru olmadığını bildirmiştir14.
Sezaryenle doğum yapmış sağlık personeline doğum sonrası memnuniyet ve takip eden gebelikte doğum tercihi sorulduğu bir çalışmada, tüm olguların %78'i sezaryen olmaktan memnun olduğunu ve tekrar sezaryeni seçeceğini, ancak %22'si tekrar gebe kalırsa vajinal doğumu tercih edeceklerini söylemişlerdir15. Farklı bir çalışmada ise, önceki doğum şekli vajinal olan grubun bir sonraki doğum tercihi %96.4 oranı ile yine vajinal doğum iken, önceki doğum şekli sezaryen olanların vajinal doğum tercihleri %3.6 olarak bulunmuştur6. Bu konuyla ilgili yapılmış diğer bir çalışmada, sağlık personeli olan ve olmayan gruplardaki deneklere "Daha sonraki doğumunuzu nasıl yapmak isterdiniz?" sorusu sorulduğunda, sağlık personelinin %56'sı sezaryen ile doğum yapmak istediğini belirtmişken diğer grupta bu oran %40 olarak saptanmıştır7.
Kadınların sezaryen doğum konusundaki bilgileri, deneyimleri ve çevrelerinden duydukları, onların sezaryene bakışını önemli ölçüde etkilemektedir. Örneğin daha önce travmatik doğum deneyimi olan kadınlar, sonraki doğumlarında sezaryeni tercih edebilmektedir16. Anneleri bu kararı almaya yönlendiren nedenler içinde sezaryen süresi ve zamanının önceden tespit edilebilmesi ilk sırada gelirken, daha sonra önem sırasına göre doğum ağrısından korkma, epidural anestezi ile doğum olanağının az olması ya da yokluğu, önceki doğumlarda yaşanan kötü obstetrik anılar olarak sıralanmaktadır. Bütün bu sonuçlar, son yıllarda artan sezaryen oranlarında kişisel tercihin ne derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Sezaryen hızının artmasında rolü olan diğer önemli bir neden anne istemidir. Kadınlarda sezaryen oranlarının gün geçtikçe artması ve sezaryen doğumu kendi isteğiyle tercih etmesi üzerinde durulması gereken bir konudur. Diğer taraftan, sezaryen kararlarındaki doktor yönlendirmesini araştıran bir çalışmada şu sonuçlar ortaya çıkmıştır: Sezaryen oranları, doktorların önceki yılda yaptığı sezaryen oranlarındaki hıza, gündüz saatlerinde olmasına ve cuma günlerinde olmasına bağlı olarak artış göstermektedir9.
Doktorların, sezaryeni tercih nedenleri ise, maddi yönden kazanç sağlaması, doğumun daha kısa sürede gerçekleşmesi, sezaryen sonrası vajinal doğum uygulamalarının yetersizliği ve elektif vakalardaki artış, hatalı tıbbi uygulamalar sonucunda dava edilebilme korkusu, doğumda risk almak istememeleri olarak belirtilmektedir. Bunlara ek olarak, yeni doğanı doğum travmasından koruyacağı ve normal doğuma bağlı olarak riski artan pelvik relaksasyon ve üriner inkontinanstan koruyacağı inancı da önemli nedenler arasındadır. Ayrıca yardımcı üreme tekniklerinin kullanımı ile artan çoğul gebelikler de sezaryen endikasyonlarını arttırmaktadır16. Yapılan bir çalışmada tıbbi endikasyon olmaksızın isteğe bağlı sezaryen yapılma düşüncesine en çok tıp fakültesi öğrencilerinin sahip olduğu tespit edilmiştir17. Gebelerin %81.3'ünün doğum şekline karar verme aşamasında söz sahibi olmak istediği belirlenmiştir. Normal doğuma karar veren gebelerin en düşük oranda (%44) üniversite hastanesinde izlenen gebeler olduğu saptanmıştır18. Bu çalışmada gebelerin %38.7'si hekimin, %25'inin hekim tarafından bilgilendirildikten sonra kararı kendisi ile eşinin birlikte ve %20.2'sinin kendisi ile birlikte sağlık personelinin birlikte karar vermesi gerektiğini düşündükleri belirlenmiştir.
Sezaryen doğum annenin ve bebeğin hayatını kurtaran değerli bir girişim olmakla birlikte, diğer majör cerrahi girişimler gibi anesteziye ve cerrahi işleme bağlı birçok riski, doğum sonu dönemde bazı fiziksel ve psikososyal sorunları ve komplikasyonları beraberinde getirmektedir. Kadınların sezaryen doğum isteme hakkı olması tıbbi, yasal, etik ve ekonomik yönden incelenmiş ancak ortak bir karara varılamamıştır. Çalışmamızda, katılımcıların büyük bir kısmı isteğe bağlı sezaryene olumsuz yönde baktıklarını bildirmekle birlikte, benzer oranda da zorunluluk durumunda sezaryen yapılabilmesi gerekliliğini bildirmiştir. Sonuç olarak; sezaryen gibi tıbbi bir sürecin yasalarla düzenlemek yerine hasta hekim ilişkisi ve tıbbi endikasyonlar çerçevesinde yeterli bilgilendirme ile kararın hekim ve aileye bırakılması daha iyi sonuçlar doğurabilir.