DNA, RNA, doymamış yağ asitleri ve proteinler ile non-enzimatik olarak birleşme eğiliminde olan formaldehit mutajenik ve kanserojenik etkilere sahiptir. Deneysel olarak yapılan çalışmalarda, formaldehit'in sinir sistemi, solunum sistemi ve sindirim sistemi gibi birçok sistem üzerinde olumsuz etkilerinin olduğu bildirilmiştir. Alerjik ve hematolojik etkilere de sahip olan bu madde göz üzerinde de zararlı etkilerini göstermektedir
1-7.
Üreme sistemine ait organlar da formaldehit toksisitesinden etkilenmektedir. Her iki cinste de fertilite problemlerine yol açtığı belirlenen formaldehitin germinal hücrelere zarar verdiği ortaya konmuştur8. Teratojenik karaktere sahip olan formaldehitin kadınlarda menstruel fonksiyonları bozduğu ve spontan düşüklere neden olduğu bildirilmiştir20,21. Yine deneysel olarak yapılan çalışmalarda, formaldehitin erkek üreme sistemi üzerindeki olumsuz etkileri de ortaya konmuştur. Formaldehit maruziyetinin testis morfolojik yapısında değişikliklere neden olduğu ve kan testosteron düzeylerini düşürdüğü belirtilmiştir9-11,22-24. Ayrıca, formaldehit maruziyetinin testiküler dokuda apoptozise de yol açtığı ifade edilmiştir12.
Apoptozis, birçok fizyolojik ve patolojik olaylarda meydana gelen programlanmış hücre ölümüdür. Apoptotik sürecin başlamasında hücre içi ve hücre dışı kökenli ölüm sinyalleri etkili olur. Bu uyarılara maruz kalan hücrede, ilgili genetik mekanizma harekete geçer ve apoptozis başlar. Metabolizma ve siklus bozuklukları, hiperkalsemi, pH değişiklikleri gibi etkiler hücre içinden kaynaklanan sinyallerdir. Hücre dışından gelen sinyaller ise, ultraviyole ışınları, hipoksi, ısı değişiklikleri, anti-kanser ilaçlar ve toksik maddelerdir12,25,26.
Mitokondri apoptozis olayında önemli rol oynar. Mitokondriyal yol, sitotoksik ajanlar ve oksidatif baskı gibi çeşitli hücre içi ve hücre dışı etkiler sonucu aktive olur. Apoptotik sinyaller, mitokondriye ait iç ve dış membranlar
arasındaki boşluktan sitoplazmaya doğru sitokrom c salınmasına neden olur. Sitoplazmaya salınan sitokrom c, burada apaf-1'e (apoptotic protease activating factor 1) tutunur. Apaf-1'e tutunan sitokrom c sitoplazmada apoptozom oluşumuna neden olur. Meydana gelen apoptozomlar ise, kaspazları aktive eder. Sonuç olarak, kaspazların aktivasyonu da apoptozise yol açar27.
Hücrelerdeki apoptotik sürecin kontrol edilmesinde mitokondriyal moleküller önemli bir rol üstlenir. Apoptozis sürecinde Bcl-2, Bax ve Bcl-X görev alan başlıca mitokondri molekülleridir. Bcl-2 ailesi pro-apoptotik (Bax, Bak, Bad, Bcl-XS) ve anti-apoptotik (Bcl-2, Bcl-XL) üyeleri içerir26. Bu üyelerin mitokondrileri etkilemesi sonucu sitokrom c ya sitoplazmaya salınır (apoptozisin başlaması) ya da salınım baskılanır (apoptozisin inhibisyonu). Pro-apoptotik ve anti-apoptotik üyeler arasındaki denge sitokrom c salınmasında önemli bir role sahiptir.
Bcl-2, Bax'ın mitokondriyal membrana tutunmasını engelleyerek, sitoplazmaya olan sitokrom c salınımını inhibe eder ve apoptozis engellenir. Olayın bu şekilde gerçekleşmediği durumlarda ise, Bax mitokondriyal membrana tutunarak sitoplazmaya olan sitokrom c salınmasını aktive eder ve apoptozis oluşur. Sonuç olarak, bir hücre sitoplazmasında immunohistokimyasal olarak Bax proteininin gösterilmesi o hücrede apoptozisin meydana geldiğini ortaya koyar28-30.
Yapmış olduğumuz bu çalışmada da, CH2O uygulaması sonucu hem seminifer tubül duvarındaki spermatogenetik hücrelerde hem de leydig hücrelerinde apoptozisin meydana geldiği immunohistokimyasal değerlendirme ile ortaya konmuştur. Spermatogenetik hücrelerde belirlemiş olduğumuz apoptozis, formaldehit toksisitesine bağlı olarak testislerde sperm üretiminin olumsuz yönde etkilendiğini işaret etmektedir. Leydig hücrelerinde gözlenen apoptotik değişiklikler ise testosteron üretiminin azalmış olabileceğini ifade etmektedir. Bu nedenle, elde etmiş olduğumuz bu mikroskobik bulgular daha önce yapılmış olan histolojik çalışmaların sonuçları ile uyum göstermektedir.
Balık yağında bol miktarda bulunan omega-3 yağ asitlerinin (DHA, EPA ve ALA), antienflamatuar ve antihipertansif özelliklere sahip olduğu ve bu nedenle organizma için koruyucu olduğu ifade edilmiştir16,17,31. Daha önce yapılmış olan deneysel çalışmalarda, omega-3 yağ asitlerinin oksidatif hasara karşı da koruyucu etkilerinin olduğu bildirilmiştir31.
Lonergan ve ark.32 sıçanlar üzerinde yapmış oldukları çalışmalarında, gama radyasyon maruziyeti ile hipokampusta oluşan nöronal hasar üzerine EPA'nın koruyucu etki gösterdiğini bildirmişlerdir. Yine, Martin ve ark.33 radyasyon ve yaşlılığa bağlı olarak beyinde meydana gelen apoptotik değişiklikler üzerine EPA'nın düzeltici etkisinin olduğunu göstermişlerdir. Benzer şekilde biz de daha önce yapmış olduğumuz araştırmalarda, formaldehit maruziyetine bağlı olarak prefrontal korteks, akciğer ve böbreklerde oluşan oksidatif hasarın omega-3 yağ asitleri tarafından önlendiğini ortaya koyduk6,18,19.
Organizmaya ait biyomembranlar ve hücre içi organeller; membran fosfolipitlerindeki PUFA (çoklu doymamış yağ asitleri) varlığı nedeniyle oksidatif ataklara duyarlıdır. PUFA, hücresel fonksiyonun yapılabilmesi ve özellikle hücre membranı, endoplazmik retikulum ve mitokondri gibi hayati öneme sahip organeller için gereklidir. Omega-3 yağ asitleri olarak bilinen DHA ve EPA da PUFA üyelerinden olan yağ asitleridir. Bu nedenle; omega-3 yağ asitlerinin, oksidatif süreç içerisine giren dokudaki azalmaya yüz tutmuş PUFA yerine geçmek suretiyle koruyucu etkisini gösterdiği ileri sürülmüştür34-36.
Yapmış olduğumuz immunohistokimyasal değerlendirmelerde de, formaldehit maruziyeti sonucu spermatogenetik ve leydig hücrelerinde meydana gelen apoptozisin omega-3 yağ asitleri tarafından baskılanmış olduğu tespit edilmiştir. Deneysel olarak gerçekleştirmiş olduğumuz bu çalışma sonucunda, formaldehit'in testiküler dokuda oksidastif hasara bağlı olarak apoptozise neden olduğu ve bu apoptotik değişikliklerin omega-3 yağ asitleri verilmesiyle önlendiği ortaya konmuştur.