Tekrarlayan karın ağrısı çocukluk çağının yaklaşık %10’unda görülen yaygın bir sorundur
13. Çocuklarda TKA’nın birçok nedeni olduğundan, ayırıcı tanı yapabilmek için sistematik bir yaklaşım gereklidir. Öykü, fizik muayene, görüntüleme yöntemleri ve laboratuvar bulgularındaki alarm işaretlerini tanımak; hangi hastaların altta yatan hastalığının ciddi olduğunu anlama ve bu hastalara daha kapsamlı tetkik ve tedavi yaklaşımında bulunmayı temin edeceğinden gereklidir.
Tekrarlayan karın ağrısı olan çocuklardaki yaş aralığının 7-9.5 yaşlar arasında olduğunu belirten çalışmalar literatürde mevcuttur 12,14-16. Çalışmamızda, TKA olan hastaların yaş ortalaması 9.86±3.08 olarak bulunmuştur ve bu bulgu literatür verileri ile uyumludur.
Tekrarlayan karın ağrısının kız cinsiyette daha sık görüldüğünü bildiren yayınların yanı sıra her iki cinsiyette eşit olduğunu gösteren araştırmalar da vardır, bu konuda bir görüş birliği yoktur 15-17. Çalışmamızda, kızlarda karın ağrısı görülme oranı daha yüksektir (%57.5). Leeuwen ve ark. 18 çalışmasında çalışmamıza benzer şekilde, hastaların %62’sini kızlar oluştururken; Rasguin ve ark. 14 1522 çocukta gerçekleştirdiği çalışmada ise hastaların %51’i erkek, %49’u kızdır.
Tekrarlayan karın ağrısı nedeni ile izlenen çocukların ve ailelerinin sosyodemografik özelliklerinin araştırıldığı çalışmalarda, yakınmaların erken yaşlarda başlamasının ağrıların daha ileri yaşlarda devamı ile ilişkili olabileceği ve anne-çocuk ilişkisindeki anksiyetenin ve sosyodemodrafik özelliklerin, ağrıların etiyolojisini etkileyebileceği bildirilmektedir 17,19. Çalışmamızda ise kontrol grubu hastaları ile karşılaştırıldığında TKA hastalarının aile eğitim düzeyi, kardeş sayısı, ailenin gelir düzeyi gibi sosyokültürel özellikleri arasında anlamlı fark olmadığı gözlenmiştir. Aile öykülerine bakıldığında ailesinde karın ağrısı, kabızlık, ishal ve dispeptik yakınmalar gibi kronik GİS semptomlarının TKA olan çocukların ailelerinde kontrol grubuna göre yüksek oranda olduğu gözlenmiştir. Bu durum TKA’nın etiyolojisinde genetik faktörlerin rol alabileceğini düşündürmektedir. Ancak bu konuda yeterli sayıda çalışma bulunmamaktadır. Annelerinde anksiyete, depresif semptomlar ve somatik yakınmalar olan çocuklarda tekrarlayan karın ağrılarının daha sık olduğunu, ayrıca TKA olan hastaların ailelerinde %16 oranında karın ağrısı öyküsü bulunduğunu bildiren değişik çalışmalar bulunmaktadır 17. Çalışmamızda hastaların yarıdan fazlasının (%52,5) ailelerinde GİS’e ilişkin; %55’inin ailelerinde kronik baş ağrısı şikayetlerinin olduğunun saptanması dikkat çekicidir.
Hastalarımızın karın ağrısı ile ilgili verileri incelendiğinde en sık karın ağrısı süresinin bir saatten az olması, haftada birkaç kez olması ve ağrı lokalizasyonunun göbek çevresinde olması en sık görülen özelliklerdi. Tekrarlayan karın ağrılı 200 çocuğun değerlendirildiği Gijsbers ev ark. 6 çalışmasında da, hastaların yaklaşık yarısında kabızlığın karın ağrısı ile birlikte olduğu ve bu çocukların karın ağrısının laksatif tedaviyle düzeldiği belirtilmiştir. Hastalarımızda karın ağrısına en sık eşlik eden ek semptomun 9 hastada kabızlık (%13) ve 9 hastada da bulantı (%13) olduğu saptanmıştır. Besli ve ark.’nın 20 çalışmasında hastaların yarıdan fazlasında kusmanın eşlik eden semptom olduğu, ayrıca sağ alt kadran ağrısı, karında hassasiyet ve rebound bulgularından biri veya ikisinin birlikteliğinin akut apandisit tanısı için yönlendirici olduğu da vurgulanmıştır. Taşar ve ark.’ın 21 çalışmalarında da, TKA ile birlikte saptanan en sık saptanan semptomun kusma olduğu bildirilmiştir. Hastalarımızın %37.5’inde karın ağrısı ile ilişkili alarm semptomun olduğu, en sık saptanan semptomun da uykudan uyandıran ağrı (%56.6) olduğu da gözlenmiştir. Chiou ve ark. 22 yapmış olduğu bir çalışmada ise alarm semptomlarında kilo kaybı, gastrointestinal kanama ve kronik ishalin ön planda olduğu görülmektedir.
Karın ağrısı olan hastalarda saptanan en sık muayene bulguları göbek çevresinde (%38,8) ve epigastrik (%10) bölgelerde tanımlanan ağrı ve hassasiyet olarak kaydedildi. Rasquin ve ark. 14 çalışmasında ise öze-likle karında sağ üst veya alt kadranlardaki ağrıların organik nedeni düşündüren bir alarm semptomu olarak kabul edilmesi önerilmektedir ancak TKA grubunda belirtilen lokalizasyonlara yerleşik ağrı tanımlanmamıştır.
Laboratuvar ve görüntüleme yöntemlerinin akut veya tekrarlayıcı karın ağrısının nedenlerinin aydınlatılmasında yararlı olabileceğini bildiren çalışmalar bulunduğu gibi, yapılan tetkiklere karşın etiyolojinin saptanamadığı hastaların olduğu da bildirilmektedir 22-24. Görüntüleme yöntemlerinden ADBG, gastroözefageal sintigrafi, üre nefes testi ve ultrasonografi, girişimsel yöntemlerden endoskopi, kolonoskopi tanıda sık kullanılır. Çakır ve ark.’nın 25 çalışmasında, TKA hastalarının yaklaşık dörtte birine karın USG yapıldığı, bunların da %26.6’sında patoloji saptandığı bulunmuştur. Çalışmamızda TKA grubu hastaların başvuruları sırasında %61,3’üne önceden karın USG yapıldığı öğrenilmiştir.
Başvuru sırasında önceden alınan tedaviler sorgulandığında, hastaların yarısının tedavi almış olduğu; antiparaziter tedavi ajanları, proton pompa inhibitörleri ve laksatiflerin en sık kullanıldığı belirlenmiştir. Benzer çalışmalarda, defekasyon değişiklikleri ve/veya kabızlığın laksatiflerle tedavisinin TKA tedavisinde ağrısız dönemleri sağladığı bildirilmektedir 23.
Çalışmamızın kısıtlayıcı yönü alarm semptomu olan hastaların son tanılarına ulaşılamamış olmasıdır. Hastaların son olarak aldıkları tanının değerlendirilmemiş olmasıdır.
Tekrarlayan karın ağrısı nedeni ile başvuran hastaların acil servise ve hastaneye yatışlarının sık olmadığı, genellikle kısa süreli olan ağrı epizodlarına bulantı, kusma ve defekasyon değişikliği gibi bulguların eşlik ettiği, uykudan uyandırma özelliğinin önemli bir alarm semptomu olduğu gözlenmektedir. TKA grubunun önemli bir bölümüne önceden başvurdukları merkezlerde, beslenme ve diyet değerlendirmesi yapılmaksızın birçok laboratuvar tetkiklerinin planlandığı ve konstipasyon vb. fonksiyonel nedenlerin yeterince sorgulanmadığı görülmektedir. Olguların öykü ve muayene bulgularına göre değerlendirilmesi, alarm semptomu olmayan olgularda fonksiyonel nedenlerin araştırılmasını önermekteyiz.