Çalışmamızda BTM'lü hastalarda antioksidan parametrelerden olan GSH, SOD ve CAT, ve oksidatif hasarı gösteren lipid peroksidasyon markeri olan MDA, eser elementlerden Fe, Cu ve Zn düzeyleri ölçülerek aralarındaki ilişkiler araştırıldı. Literatürde BTM tanısı konmuş hastalarda oksidatif hasara ilişkin çalışmalar oldukça sınırlı sayıda bulunmasına rağmen, çeşitli çalışmalarda demir eksikliği anemisi, major alfa ve beta talasemili hastalarda oksidatif stresin arttığını gösterilmiştir
1,3-5. Oksidatif hasar, çeşitli hastalıklarda ve kanser türlerinde birçok patofizyolojik sürecin erken evrelerinde önemli rol oynamaktadır. Talasemi otozomal resesif geçiş gösteren heterozigot formda taşıyıcılığa, homozigot formda hastalığa yol açan kronik hemolitik bir anemidir. Globin zincirlerinin yapımındaki şiddetli dengesizlikler farklı talasemi fenotiplerinin ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Talasemik eritrositlerin ROT ile oluşan oksidatif hasarı, lipid peroksidasyonu, protein oksidasyonu ve antioksidan savunma sistemi bileşenleri ile belirlenebilir. Talasemili hastalarda globin zinciri sentezine bağlı defektlerden dolayı eritrosit membranı oksidatif hasara maruz kalmaktadır. Morfolojik, biyokimyasal ve metabolik değişikliklerden dolayı talasemik eritrosit membranındaki hasar sonucu anemi ortaya çıkmaktadır. Vives ve ark. tarafından BTM'lü hastalarda oksidatif hasarın arttığını göstermişlerdir
23. Organizmada pek çok hücrede olduğu gibi eritrositlerde de ROT üretimine neden olan kaynaklar vardır. Eritrositlerde bulunan SOD ve CAT gibi antioksidan enzimler hücre içinde süperoksit ve hidrojen peroksitin birikmesini engellemektedirler. Anemi ve talasemilerde yapılan çalışmalarda SOD ve CAT aktivitelerine ait çelişkili bulgular mevcuttur
6,9-12. Çalışmamızda BTM'lü hastaların eritrosit SOD ve CAT enzim aktivitesinin kontrol grubuna göre düşük olduğu gözlendi. Bu azalmanın artan oksidatif stres nedeniyle antioksidan savunma sisteminin yetersiz kaldığını göstermektedir. Artan oksidatif stres, SOD ve CAT aktivitelerindeki değişikliği beraberinde getirebilir. Araştırmamızda SOD ve CAT enzimlerinin aktivitesinde görülen azalma, serbest oksijen radikallerinin tam olarak detoksifiye edilemeyeceği ve bunun sonucunda da eritrosit membranı ve diğer hücresel yapılarda ciddi hasarın ortaya çıkması ile açıklanabilir.
GSH enzimatik olmayan bir antioksidan olup, eritrositlerin en önemli indirgeyici ajanı olarak hemoglobini oksidasyondan, eritrosit membranını da lipid peroksidasyonundan korumaktadır. Yılmaz ve ark. demir eksikliği anemisinde GSH miktarının azaldığını göstermişlerdir 5. Çalışmamızda eritrosit GSH düzeylerinin hasta grubunda kontrol grubuna göre düşük, plazma ve eritrosit MDA düzeylerinin yüksek olduğu gözlendi. Selek ve ark. yaptıkları çalışmada BTM tanılı hasta grubunda kontrollere göre antioksidan enzim olan paraoksanaz ve arilesteraz aktivitelerinin serumda azaldığını, serum lipid hidroperoksit düzeylerinin arttığını saptamışlardır 1. BTM'lü hastalarda GSH düzeyinin azalması ve MDA düzeylerinin artması talasemik eritrositlerin oksidatif hasara maruz kaldıkları göstermektedir.
SOD enziminin aktivitesi için esansiyel elementlerden olan Cu ve Zn, CAT enziminin de yapısında yer alan Fe, antioksidan sisteme önemli katkıda bulunurlar. Cu aynı zamanda GSH ile ilişki bir metaldir. Eritrositlerde Cu transportunda GSH önemli rol oynamaktadır. GSH yapısında bulunan SH grupları birçok metale affinite göstermekte, metallerin reaksiyona girmesini azaltabilir ya da konjugat oluşturarak hücre dışına atılmalarına neden olabilir 15. Cu, Fe'in bağırsaklardan emilimi ve dokulardan plazmaya dağılımını etkilemektedir. Ayrıca Fe'in Hb oluşumunda kullanılabilmesi ve eritrosit yapımı için gerekli bir elementtir. Zn metabolik olaylarda protein, karbonhidrat, enerji, nükleikasit, lipid ve heme sentezinde, gen ekspresyonu, doku sentezi ve embriyogenezde önemli roller üstlenmiştir 13. Ayrıca Zn hücre membranı ve damar endotelinin stabilizasyonunu sağlamaktadır. Redoks aktivitesi olmadığı için bağlandığı proteini dayanıklı hale getirir. Oysaki redoks aktif metaller olan Fe ve Cu RNA ve DNA'a kilitlenir ve radikal reaksiyonları başlatır ve bu reaksiyonlar nükleikasitlerin hasara uğramasına neden olur. Cu ve Fe hidroksil radikal oluşumunu arttırarak lipid peroksidasyonuna neden olurken, Zn lipid peroksidasyonunu engelleyen bir metal olarak görev almaktadır. Redoks aktif geçiş metallerinden olan Fe ve Cu oksidatif hasarı arttırdığını gösteren ya da eksikliklerinde antioksidan savunmanın azaldığını gösteren bulgular mevcuttur 14,24,25. Beta talasemili hastalarda demir yüklemesi sonucunda serum Fe konsantrasyonlarının artışına bağlı olarak hücre ve organel membranlarında peroksidatif hasarın arttığı gösterilmiştir 17. Talasemik hasta grubunda sağlıklı kontrol grubuna göre serum MDA ve protein karbonil düzeylerinin arttığı, A ve E vitamini, β-karoten ve likopen gibi antioksidan miktarlarını azaldığı saptanmıştır 17. Rao ve ark. Fe eksikliğinde karaciğer dokusunda MDA konsantrasyonlarının azaldığını belirtmişlerdir 12. Beydoğan ve ark. demir eksikliği anemisi tanısı konmuş bir hastada Fe ve Zn preparatı tedavisi ile anemi tablosunun düzeldiğini tespit etmişlerdir 26. Öktem ve ark. yaptıkları çalışmada çocuklarda beslenme alışkanlıklarına bağlı olarak hematolojik parametreler ile Fe ve Zn elementleri arasındaki ilişkiyi araştırmışlardır 27. Sosyoekonomik düzeyleri iyi olan çocuklarda sosyoekonomik düzeyleri kötü olan çoçuklara göre Fe ve Zn düzeyleri ile hematokrit değerlerinin anlamlı olarak yüksek olduğunu belirlemişlerdir. Hematolojik parametreler ile eser elementler arasında herhangi bir ilişki görülmemiştir. Ayrıca gastrointestinal sistemden Zn absorpsiyonu Cu ile yarışma halindedir. Çalışmamızda beta talasemik hasta grubu ile kontrol grubu karşılaştırıldığında hastalarda Fe ve Zn miktarının azaldığı, Cu miktarlarının da arttığı belirlendi. Ayrıca hasta grubunda plazma MDA ile serum Cu düzeyleri arasında pozitif, eritrosit GSH ile serum Fe değerleri arasında negatif bir ilişki saptanmıştır. Kontrol grubunda ise plazma MDA'nın eritrosit GSH, serum Fe konsantrasyonları ve eritrosit SOD aktivitesi arasında negatif bir korelasyon saptanmıştır. Serum Fe konsantrasyonu ile eritrosit CAT aktivitesi arasında negatif bir ilişkinin varlığı görülmüştür. Ancak serum Zn ile eritrosit SOD aktivitesi arasında pozitif bir korelasyon saptanmıştır. Bulgularımız BTM'lü hasta grubunda Zn, Cu ve Fe düzeylerindeki bu değişikliklerin artan oksidatif stresten kaynaklandığı düşünülmektedir. Ayrıca kontrol grubunda eser element ve antioksidan enzim aktiviteleri arasındaki ilişki normal hemoglobin yapısına ve miktarına sahip olmaları nedeniyle hasta grubundaki oksidatif strese göre daha az maruz kalması, antioksidan sistem parametreleri ile eser element düzeylerinin normal fizyolojik sınırlarda bulunmasıyla açıklanabilir.
Hematokrit, hemoglobin ve eritrosit sayısı hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük bulundu. Selek ve ark. yaptıkları çalışmada BTM'lü hasta grubunda hemoglobin, hematokrit, MCV değerlerinin anlamlı olarak azaldığını göstermişlerdir 1. Hasta grubunda plazma MDA değerleri ile Hct, hemoglobin ve eritrosit sayısı arasında negatif bir korelasyon, serum Cu konsantrasyonları ile Hct ve eritrosit sayısı arasında da negatif bir korelasyon olduğu saptanmıştır. Bu bulgular yapılan çalışmalarda belirtilen artmış oksidatif streste kan parametreleri üzerine olan etkileri göstererek bizim bulgularımızı destekler niteliktedir.
Çalışmamızın bulguları doğrultusunda artan oksidatif stres ve buna bağlı olarak antioksidan sistemdeki zayıflama ve eser element konsantrasyon dengesindeki değişikliklerde BTM'lü hastalarda görülen anemiye karşı antioksidan sistemin güçlendirilmesi ve azalan Zn ve Fe miktarlarının takviyesi ile katkıda bulunabileceği ileri sürülebilir. BTM'lü hastalarda ortaya çıkan anemiye karşı eser element ile oksidan/antioksidan sistemler arasındaki dengeyi sağlayan mekanizmaların daha iyi açıklanabilmesi için ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.