Baş ağrısı, yaygın olarak görülen bir semptom olup, hekimlerin en sık karşılaştıkları ve doğal olarak kendilerinin ve yakınlarının da en çok etkilendiği bir sağlık sorunudur. Baş ağrılarının önemli bir bölümü migren ve gerilim tipi baş ağrısı özelliğinde olan süreğen (kronik) ağrılardır. Bu baş ağrıları kişiyi yaşamının önemli bir bölümünde hem ağrı özelliği ile hem de ağrının dolaylı ve dolaysız sonuçları ile etkileyebilmektedir. Ayrıca ağrıya bağlı işgücü kaybı, baş ağrısının neden olduğu sağlık harcamaları ve ilişkili ekonomik giderlerde sağlık sorunlarının bir diğer boyutunu oluşturmaktadır. Baş ağrılarının % 90 nedenini primer baş ağrıları oluşturur ve görüntüleme yöntemleri primer baş ağrılarının tanısını koymaktan çok sekonder baş ağrısının ayırıcı tanısında kullanılmaktadır
5. Sekonder baş ağrıları arasında beyin tümörleri, kafa travmaları, kafa içi basınç değişiklikleri, sistemik veya kafa içi enfeksiyonlar ve kafaiçi vasküler olaylarla ilişkili olanlar gibi yaşamı tehdit eden durumlarda ortaya çıkan, bu açıdan erken tanınmaları ve tedavilerinin çok önemli olduğu baş ağrıları yer almaktadır. Öte yandan, kafa travmalarının ardından geç dönemde beliren baş ağrıları, psikiyatrik bozuklukların bir semptomu olarak beliren baş ağrıları, ağrı kesici ilaçların kötü kullanımı ile ilişkili baş ağrıları, endokrin veya diğer bazı sistemik bozukluklarda gözlenen ağrılar da sekonder baş ağrıları arasında yer almaktadırlar. Baş ağrısının 10 yaşından önce ve 50 yaşından sonra görülmesi, sıklığı veya şiddeti gittikçe artan baş ağrısı, kafa travması sonrası ortaya çıkan baş ağrısı, egzersizle birlikte ortaya çıkan baş ağrıları ve tedaviye yanıt vermeyen baş ağrıları anormal nörolojik muayene, ense sertliği ve ateş ile birlikte olduğu durumlarda sekonder nedenler düşünülmelidir ve nöro-görüntüleme yapılmalıdır
6-9. Görüntüleme yöntemlerindeki gelişmeler, kraniyal MRG incelemenin yaygınlaşması kraniyal olası patolojik hadiselerin erken teşhisini sağlamıştır. Travmatik olan durumlar dışında intrakraniyal tümör ve kanama nedeni olabilecek bir patolojiye sahip olma riski % 1-2 arasındadır
10.
Herhangi bir nörolojik belirtisi olmayan hastada ciddi intrakraniyal patoloji oranı oldukça düşüktür. Tsushima ve Endo'nun11 306 kronik veya tekrarlayıcı baş ağrısı olan hastayı retrospektif olarak değerlendirdikleri çalışmada, % 1.7 oranında klinik olarak önemli patoloji saptanırken, 1985-2003 tarihleri arasında yaptıkları literatür taramasında nörolojik muayenesi normal 1036 baş ağrısı olan hastada klinik olarak önemli kafa içi patoloji oranını % 2.1, 771 komplike olmayan migrenli hastada klinik olarak önemli kafa içi patoloji oranını % 0.52 olarak buldular. Bizim çalışmamızda ise malign ve benign kitle 114 (% 7) olguda saptanırken önemli kafa içi patoloji oranı % 1.2 oranında saptanmıştır.
Beyin tümörlerinin en sık karşılaşılan tiplerinden biri olan menenjiomlar, çoğunlukla benign olsalar da, kritik yerleşimde olanlar önemli derecede morbidite ve mortaliteye sahiptirler. Diğer beyin tümörlerinin büyük kısmında olduğu gibi suçlanan birçok etkene rağmen, menenjiomların da etiyolojisi belirsizdir. Kadınlarda daha sık gözlenmektedir. ABD'de patolojik olarak kanıtlanmış menenjiom prevalansı yaklaşık 97.5/100.000 olup, 170.000 menenjiom olgusu bulunduğu tahmin edilmektedir12. Opere edilmeyen olgular da göz önüne alındığında bu oranların artması kaçınılmazdır. Çalışmamızda toplam olguların 7'sinde (% 0.4) menenjiom saptanmıştır.
Arteriyo venöz malformasyon, kanama gibi bir komplikasyon olmadıkça ve çok büyük boyutlara ulaşmadıkça genellikle bulgu vermez. Arteriyovenöz malformasyonun görülme sıklığı 100.000' de birdir. Arteriyovenöz malformasyonların üçte ikisi 40 yaşından önce görülmektedir. Arteriyovenöz malformasyon daha çok baş ağrısı, beyin kanaması ve nöbetlere sebep olmaktadır13,14. Toplam olgulardan sadece 2 (% 0.1) kadın olguda arteriyovenöz malformasyon saptanmıştır.
Koroidpleksus papillomları, koroid pleksus epitelinden köken alan intraventriküler yerleşimli tümörler olup tümör tarafından beyin omurilik sıvı üretiminin artışı, BOS akışının engellenmesi veya bu vasküleritesi yüksek olan tümörlerden proteinöz materyal veya hemorajiye ikincil BOS emiliminin bozulması nedeniyle sıklıkla hidrosefali ve KİBAS bulguları ile klinik belirti verirler15. Çalışmamızda toplam olgulardan sadece 1 (% 0.1) erkek olguda koroidpleksus papillomu saptanmıştır.
Glioblastoma multiforme 45-70 yaş arası erkeklerde kadınlara göre 3:2 sıklıkta ve en sık görülen malign beyin tümörüdür. Bilinen en hızlı seyirli ve ölümcül tümörlerdendir ve primer beyin tümörlerinin yaklaşık olarak üçte birini oluşturmaktadır. Klinikte genellikle üç aydan daha kısa süre olan baş ağrısı % 50'den fazla hastada görülür ve yavaş ilerleyen motor güçsüzlük, intrakraniyal basınç artışına bağlı baş ağrısı, bulantı, kusma, bilişsel bozukluk, nöbet görülür. Tanısında ise kraniyal BT ve kontrastlı ya da kontrastsız kraniyal MRG tercih edilir16. Çalışmamızda, toplam olguların 8'inde (% 0.5) glioblastoma multiforme saptanmıştır.
Araknoid kistler tüm nontravmatik intrakraniyal yer kaplayan lezyonların yaklaşık % 1'ini oluşturur. Herhangi bir yaşta görülebilmesine rağmen % 75'i çocuklarda görülür. Erkeklerde üç kat fazla görülmektedir. Kistin yerleşimine göre bulgular değişir. Bazıları yaşam boyu asemptomatiktir. Slyvian fissürdekiler genellikle bulantı, kusma ve papil ödeminin eşlik ettiği kafa içi basınç artışı sendromu ve baş ağrısı bulguları ile ortaya çıkar. En sık semptom nöbettir. Nöbet fokal, parsiyel veya jeneralize olabilir17. Çalışmamızda toplam olguların 89'unda (% 5.5) araknoid kist saptanmıştır. Literatüre benzer şekilde erkeklerde kadınlardan daha fazla saptanmıştır. Fakat bu oran istatistiksel olarak anlamlı değildi.
Sonuç olarak, semptomatoloji ve kraniyal görüntüleme ilişkisi değerlendirildiğinde, nörolojik bulgu olmadığında, sistemik hastalığa sekonder ağrı tariflemeyenlerde, hayatındaki en kötü ağrıyı tariflemeyen olgularda klinik takibini değiştirecek bir intrakraniyal patoloji saptanma olasılığının düşük olduğunu gördük. Ancak, gerek muhtemel malpraktis davalarından korunmak, gerekse de günümüzde geçmiş yıllara göre kolay ulaşılabilir ve zararsız bir tetkik olması kraniyal MRG çekim sıklığını arttırmıştır. Çalışmamızda baş ağrısı ile gelen hastaların çoğunluğunun primer baş ağrılarına sahip olması, dikkatli anamnez, fizik ve nörolojik muayene sonuçlarına göre kraniyal MRG tetkiki istenmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. İyi bir öykü ve dikkatli bir nörolojik muayene sonrasında baş ağrısı yakınması ile başvuran hastalarda alarm belirtilerin varlığında kraniyal MRG istenmelidir.